KAMU kaynaklarının hoyratça tüketildiği güzel yurdumda..
O kitap kalınlığındaki ‘tasarruf tedbirleri tamimi’ hem ironik, hem çok geç kalınmış bir durum değil mi şimdi?
‘Hırsız eve girdikten sonra kapı dayaklamak’ diye bir deyim var.
Hoyratça tüketmemek üzerine kurgulansaydı kamu yönetimi..
Devletlünün velespitle, toplu vesaitle vazifeye gidebilmesi, ‘itibardan tasarruf olmaz’ anlayışının kazdığı çukura gömülmeseydi..
Kurumlar ve yerel yönetimlerin alayında ‘vatandaşa hizmet’ anlayışının, adrese teslim ihale ve doğrudan alımlarla birilerini varsıllaştırma anlamına gelmediğini görebilseydik taa en başında..
‘Devlet malıdır, tüyü bitmedik yetim hakkı vardır’ türü haram zıkkım mevzuları gözardı edip, devlete ve millete ait olana ‘kazanılmış ganimet’ mantığıyla bakmayaydık..
Saraylar inşa etmek yerine var olan üretim tesislerini zenginleştirseydik, özelleştirme adı altında kurumları, kuruluşları içerdeki yandaşa, dışardaki küresel şirketlere, ona buna satmasaydık..
Kaynakları ‘insan eğitimi’ için daha çok kullanıp, aklı başında, vatanına milletine bağlı, eğitimli, ahlaklı, üretken, ülkesi için kaygılanan, entelektüel bir nesil yetiştirmenin derdine düşseydik..
Oohooo, bu liste uzar gider.
Tam tersini yaptık desek, kâfidir.
***
BU tasarruf işleri dönem dönem olur. Geçmişte de çok tasarruf tedbiri gördük.
Bir süre ‘kısıtlama’ yapılır, sonra yine eski sisteme dönülür.
Neden dönülür?
Bir açık bulunur çünkü.. Tasarruf uygulanacak mevzunun bir yerinde, yasasında, yönetmeliğinde falan illa ki bir muğlaklık, bir anlaşılmazlık, bir uyanıklık vardır.
Akıllıyla safın, kurnazla aptalın, uyanıkla uyuyanın farkı burada belli olur.
Sen “hediye, eşantiyon, ağırlama şu bu olmayacak” dersin..
Onlar yönetmeliğin satır aralarından bir şeyler bulur çıkarır.
***
NE zaman “bana verilmiş bu hakkı tepe tepe kullanırım” anlayışından vazgeçeriz..
O zaman belki belimizi biraz doğrultur, haramı helali, doğruyu eğriyi tahlil edip daha mütevazı yaşamayı becerebiliriz.
Kaynağı kurutmadan yapmak lazım.
Bizim işler, “dolapta ne varsa bu akşam hepsini yememiz lazım” şeklinde…
Yarın aç kalacaksın oysa!
******************
Elinde yetki olsa
Büyükşehir’i
Körfez’e taşıyacak!
AKÇAY’da ‘Radyo Festivali’ vardı haftasonu.
Çok bilinen ulusal radyoların ünlü programcıları Akçay’dan yayın yaptı.
Büyükşehir’in evsahipliği ve sponsorluğunda…
Hani basın yayın giderleriyle ilgili son tasarruf tedbirleri de uygulamaya girmişken!
Tamam, tanıtım işleri için mühim şeyler bunlar.
Sonuçta Akçay’dan her yere sesleniyorsun.
Program program dolaşıp beşer onar dakika Balıkesir’i anlatıyorsun.
Bittabi tanınıyoruz, meşhur oluyoruz.
Festivalden kimin haberi var?
Meselâ bu işin bilgisi, yayınların yapıldığı sırada ulaşıyor bize.
Öncesinde bir duyuru, bir tanıtım falan yok.
‘Gülen adam’ Yücel Yılmaz, işte efendim ne bileyim, marka şehirden, turizmden, denizden, termalden falan söz ediyor.
(Ha bu arada, Z Kuşağı Yücel Yılmaz’ı ‘gülen adam emojisi’ yapmış…)
Neden Akçay?
E şimdi yaz sezonu, deniz var, güneş var, turizm hareketi falan var.
Başkan oraları çok seviyor. Hem öyle seviyor ki, hani elinde yetki olsa, Büyükşehir’in ana komuta merkezini Körfez’e taşıyacak!
Balıkesir merkezine Dursunbey – Kepsut muamelesi yapacak…
Onu diyeceğim işte.
Git Dursunbey’de yap, Sındırgı’da yap.. Radyocu milleti dağ havası alsın. Bu sıcakta serindir şimdi oralar.
Hani hep Körfez’e, hep sahile asılıyor gülen Başkan.
Oralarda oy devşirmek de çok kolay değil.
Ne yaparsan yap, Millet İttifakı seçmeni sandıkta yine bildiği yere gider.
Acaba diyorum.. “Onlar bana gelmeyecekse, ben onlara gideyim” diye mi düşünüyor?
Ne demek o?
Kendi partilileri başlamış, “2024’de Millet İttifakı’ndan aday olacak” diye makara yapmaya.