İNSAN OLMANIN GEREĞİNİ YAPMAZSAK BİR GELECEĞİMİZ DE OLMAYACAK

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Küçük mavi gezegenimiz Dünyanın başı, bazı önemli sorunlarla fena halde dertte. Bunların kaynağında ise, gezegenin “hakim türü” olan insan ve onun yarattığı bir sistem var. Kapitalist üretim sistemi, dayattığı tüketim alışkanlıkları ve yaşama bakışı ile gerçekten devasa sorunlar yarattı. Yakın geçmişte ve küçük bir parantez kadar sürebilen “iki kutuplu dünya” serüveni sona ereli daha yarım yüzyıl bile geçmedi ama Dünya bu kez de kaçınılmaz olarak kapitalist sistemin kendi içindeki hakimiyet mücadelelerine sahne oluyor.

 

KÜRESEL GELİR ADALETSİZLİĞİ

Günümüzün iki büyük ve temel sorunundan söz edebiliriz. İlki, küresel gelir dağılımıyla ilgili. Büyük bir adaletsizlik var bu alanda. Halen Dünya’da en zengin 50 ailenin serveti, gezegenin en fakir % 50’sinin toplam servetine eşit hale gelmiş durumda. Ülkelerde de gelir piramidinin vaziyeti bununla paralel. “Fakirlerin tembelliğinden” kaynaklanmıyor ama bu durum. Eğitim ve fırsat eşitsizliği o düzeyde ki, dünya nüfusunun yarısı iş, aş, eğitim, konut, temiz içme suyu gibi temel hakların çok uzağında başlıyor yaşama ve ömürleri sadece doymak için çabalamakla geçiriyor. Denge, artık yeniden oluşturulamayacak kadar bozulmuş durumda ve kapitalist sistemin yarattığı bir sonuç bu. Sermayenin tekelleşmesi, kaynaklar ile pazarlar üzerindeki yoğun hakimiyet, beraberinde her anlamdaki fırsat eşitliği olgusunu da ortadan kaldırıyor. Yaşadığımız gezegenin kaynakları artık yetmiyor bu sisteme. “Tüket, daha çok tüket” anlayışı nedeniyle mümkün olsa, ikinci ve hatta üçüncü yeni gezegenleri, giderek galaksiyi bile talan edip, servet üzerine servet katmak derdindeler. Dünya’da kaynaklar, pazarlar, kültür, bilim, eğitim, aklınıza gelebilecek her alanda hakimiyet için verilen karanlık mücadelenin temelinde işte bu amaç var.

 

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

İkinci büyük ve temel sorun ise, küresel iklim değişimi. Dünya doğal dengesinin çok üstünde bir seviyede ısınıyor. Kutuplar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, mevsimler değişiyor, bazı türler yok oluyor ve insan da dahil olmak üzere bütün türlerde yoğun göçler görülüyor. Yaşanamaz hale gelen kıtalardan, ülkelerden insanlar can havliyle “zengin kuzey yarım küreye” bu nedenle geçmeye çalışıyor. Bunun da sebebi mevcut kapitalist sistem. Üretimde tekelleşme, pazar hakimiyeti için gereksiz kaynak harcama, aşırı tüketim ekonomisi ve savaşlar ise, beraberinde havanın, suyun ve toprağın kirlenmesini getiriyor. Sistemin önde gelen ülkeleri, giderek yaşlanan nüfuslarını takviye etmek için, bu göçlere bir noktaya kadar tolerans gösteriyorlar. İhtiyacı kadar göçmeni alıyor, diğerlerine şiddetle engel oluyorlar. Küresel ısınmaya ve iklim değişimine sınır getirerek gezegenin yok olma sürecini frenlemek isteyen her girişimi ise, kendi varlık sebeplerine bir saldırı gibi algılıyorlar. Alınan ortak kararları uygulamaktan da kaçınıyor veya kendi çıkarlarına uydurmaya çalışıyorlar. Oysa bir küçük virüsün yarattığı pandemi bile, mevcut sistemin ne kadar kırılgan ve savunmasız olduğunu göstermedi mi hepimize? Covid19 son da olmayacak muhtemelen. Geçtiğimiz altı ayda sözü edilmeye başlanan Nipah virusü, Langya virüsü ve Maymunçiçeği virüsü bunun göstergesi. Bu yılın sonunda 8 milyarı geçmesi beklenen insan nüfusu, gezegende yaşayan başka türlere yaşam alanı bırakmadıkça, o türlerin bünyesinde hayatını sürdüren çeşitli virüsler de insan bedenine geçip, orada varlıklarını devam etmeye çalışacaklar. Yeni salgınların ve pandemilerin nedeni olacaklar.

 

DÜNYANIN KURTULUŞU: KAPİTALİZMDEN KURTULMAK!

İşte bu sorunlarla, karanlık bir kabusa dönüyor gezegenimizde yaşam. Halbuki Dünya’nın 4,5 milyar yıl daha ömrü olduğunu hesaplıyor bilim insanları. Ancak bu gidişle, gezegenimiz o hale gelecek ki, üzerinde insan da dahil milyonlarca türün yaşama şansı artık kalmayacak. Türlerin büyük kısmı yok olacak yakın gelecekte ama Dünya dönmeye devam edecek. Bu tehdidi fark eden kapitalist sistemin, son yıllarda yeni bir gezegen arayışına da hız verdiği görülüyor. Büyük kaynaklar harcayarak, bütün galaksilerde, yeni bir “ev” arayışını sürdürüyorlar. Geldiğimiz durum bu. Kararları veren ve uygulayanlar, bunların sonuçlarını da dayatıyorlar hepimize. Peki tek yol bu mu Dünya’nın “kurtuluşu” için? Elbette ki değil. Paradigmayı değiştirip bakarsak, “kapitalizmden kurtulmak” da bir başka yol olacaktır aslında. Başka bir yaşam biçimi bulunması halinde, bu gezegen ve üzerindeki bütün türlerin devamlılığı, çok daha sakin, huzurlu, barış içinde ve daha milyarlarca yıl sürebilir elbette.

 

DÜNYA ÜÇÜNCÜ BİR BÜYÜK SAVAŞA KATLANAMAZ

Buna “hayal” diyenler çıkacaktır mutlaka. Onlara, yaşadığımız güne dönüp şöyle kısaca bir göz atmalarını öneriyorum. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eline geçirdiği kapitalist dünyanın liderliğini, uzun yıllar sonra yitirmemek için savaş vermiyor mu günümüzde? İki kutuplu dünya sisteminde, Sovyetler Birliği çöktükten sonra bu kez “tek hakim” olduğunu da ilan eden ABD, bugün aynı güçlü konumunda değil artık. Çünkü siyasal anlamda “tek kutuplu” olduğu iddia edilen bu gezegende, bugün kapitalist sistemin liderliği için şiddetli bir mücadele yaşanıyor.

Diğer kapitalist devler olan Rusya ve Çin ile ABD’nin mücadelesi bütün dünyayı etkiliyor. Bu güçlerin müttefikleri olan AB, İngiltere, İran, Hindistan gibi ülkeler ve birlikler de öne çıkıyor mücadelede. Fakat artık, pazar ve kaynaklar için iki kez “Dünya Savaşı” yaşayan bu gezegenin, üçüncüsüne katlanamayacağının da farkındalar. Vekalet savaşları işte bunun bir ürünü. Çatışma noktaları yaratmak ve hakimiyet mücadelesini oralarda sürdürmek yeni tercih. Gelişmelere yön veren çerçeve böyle. Ukrayna bu nedenle yıkıma uğruyor. Tayvan ise yeni bir çalışma alanı olma potansiyeli taşıyor. Arada bir sular durulur gibi olsa da bunun bir son değil, ara verme olduğunu herkes biliyor. Kapitalizmin varlığına ters çünkü uzlaşma. ABD, İran’la didişmesine ara verse bile bir süreliğinedir veya Arap Baharı’nda “demokrasi getirmek için” girdiği Irak’tan çıkması sadece şekilden ibarettir, Suriye’den çıkmaması da öyle.

Rusya için de Ukrayna müdahalesi yaşamsal görünür, Suriye’de mola verme sebebidir ama çekilmez de oradan. Emperyal hedeflerine uymaz bu davranışlar. Kapitalist devler aslında, mümkün olsa Irak ve Suriye’yi en azından üç parçaya, İran’ı ise beş parçaya bölmek isterler. Her yeni ülke, yeni bir pazardır onlar için. Küçük ve bağımlı ülkelerin hammaddelerini çıkartmak, işlemek ve pazarlamak daha kolay paradır. Küçük ülkeler arasında uzun yıllar boyunca bitmeyecek ihtilaflar çıkartıp satılacak silahlar da paradır. Yıkılan kentleri, bayındırlık yapılarını yeniden inşa etmek de paradır. Kapitalizm, ayakta kalmasını bu usullerle sağlar ve bunlar sadece Ortadoğu’ya has da değildir. Latin Amerika, Orta Asya, Kafkaslar veya dünyanın herhangi bir köşesi de bu oyunlardan nasibini almaya adaydır mevcut sistemde. Yeter ki çatışma ortamı olsun veya yaratılsın. Sistemin böyle olması gerektiğini dikte eden ve kabullenen aktörler oldukça, yeni adayların çıkması da kaçınılmazdır Dünya’da.

 

BÜTÜN SÜRÜLER VE ÇOBANLAR AYNI GEZEGENDE YAŞAMIYOR MU?

Aslında bütün bu ülkeler, bütün yönetimler, mevcut sistemin gezegenimizdeki tıkanmaya sebep olduğunun da ziyadesiyle farkındalar. Fakat bu kapandan çıkış için “birlikte” değil, “tek tek” çözümlerin kurtuluş olabileceğini düşünüyorlar hala. Bunun için strateji geliştiriyorlar. Bunu vazediyorlar kendi halklarına. Büyük ölçüde başarılı da oluyorlar. Popülist ve otoriter yönetimlerin son yıllarda “kazanan” taraf olmasının nedeni de bu. “Çoban kudretli olacak ve kendi sürüsünü selamete çıkartacak” görüşü hakim kılınıyor. Halbuki, bütün sürüler ve çobanlar, aynı gezegende yaşamıyorlar mı? Atmosferleri sınır tanımıyor, okyanusları da. Sadece kara parçalarında sınırlar var ve hala bu sınırların arkasında bir güvenlik hattı kurulacağını, kendisini herkesten ayırıp koruyacağını düşünenler var. Fakat onlar böyle düşünürken son aylarda yaşanan Avrupa kıtasındaki orman yangınının dumanları atmosferdeki turunu tamamladılar bile. ABD’nin okyanus kıyısındaki bütün mega kentlerinde, çöplerin denize atılmasının sonucunda yarattığı kirlenme, balık popülasyonunu yarıya indirdi bile. Brezilya “ben kendi çıkarıma bakarım” diyeli, gezegenin akciğerleri olan Amazon ormanlarının neredeyse yarısı yanıp yok oldu bile. Öyle çok örnek var ki gezegende.

İnsan türü, kendisinde var olan iki gelişmiş mucizeden, yani akıl ve iradeden yararlanıp, sürü tavrını bırakmak; yerine rasyonaliteyi koymak zorunda değil mi bu durumda? Ortak evimizin, gezegenimiz Dünya’nın geleceği ve hangi kaynaklardan, nasıl üretip, nasıl paylaşacağımızla ilgili konulara getireceğimiz çözümler, artık dün olduğundan daha yaşamsal. Dayatarak ve çatışarak değil, doğayı yok ederek değil, diğerimizin ölümü veya fakirliği pahasına değil; birlikte neyi, nasıl yapabileceğimize bakmak gerekmiyor mu şimdi? Dünyalı ve insan olmanın gereğini yapmazsak bugün, bir geleceğimiz de olmayacak. İklimin yerine sistemi değiştirme zorunluluğu da bunun bir gereği sadece.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
İNSAN OLMANIN GEREĞİNİ YAPMAZSAK BİR GELECEĞİMİZ DE OLMAYACAK
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!