
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yıllardır yapılan kültürel, sanatsal etkinlikler – giderek artan hızla – kaymakamlar, valiler tarafından somut dayanağı olmayan, saçma sapan gerekçelerle iptal ediliyor. Yok toplumun huzuruymuş, yok gençlerin ahlâkıymış, yok alkolmüş… türü akıl, mantık, dışı, ortaçağ kafası devlet anlayışı ile!
Genç ya da yaşlı olsun, insanların yaşamlarını, eğlenmek haklarını sınırlamak kaymakamların, valilerin işi olabilir mi?
Aynı etkinlikler “eski Türkiye” diyerek küçümsedikleri, yok etmeye çalıştıkları çağdaş devlet anlayışı geçerli iken engellenmez, rahatça yapılır, insanlar eğlenir, neşelenir, yöre esnafı, sanatçılar para kazanırlardı. Zira o dönemde kaymakamlar, valiler hükümetin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaymakamları, valileriydi! Devlet adına, devlet felsefesine, yasalara uygun iş yapan ‘kişilikli’ insanlardı. “Yeni Türkiye” ise kariyerlerini, geleceklerini bir kişinin anlık kararına bağlı gören kamu görevlileri. Büyük ihtimalle de şimdiki görevlerine o şekilde kavuşmuşlardır!
Sade kaymakamlar, valiler değil. Seçilmeden atanmış rektörler, KPSS mülâkatında “doğru (istenen, beklenen) cevaplar”! vererek devlet memuru olan bürokratlar, genel müdürler…“Cumhurbaşkanının talimatı ile yangına müdahale ettik” diyen bakanları bile gördük, göreceğiz…Ne de olsa kutlu yürüyüş!
Yargıçlar diyemiyorum, ağırıma gidiyor. Çünkü babam “hâkimdi”…
AKP iktidarının ikinci ayında dönemin Diyarbakır valisi (Efkan Âlâ) bir gazeteye verdiği mülâkatta; “ben devletin değil, hükümetin valisiyim” diyerek perşembenin gelişini çarşambadan belli etmişti. Bir yıl sonra da içişleri bakanı yapıldı, “benim valilerim, benim polislerim” giderek çoğaldı, normalleşti.
Bu memlekette öyle bakanlar, cumhurbaşkanı sözcüleri var ki, “orman, hastane yangınlarına “ cumhurbaşkanının talimatı ile” müdahale ettiklerini ekranlarda açıklarken gurur duyuyorlar!
Son söz: “Ama her şeye rağmen halkın üçte birinden fazlası “benim” diyenden rahatsız değil!
Düşünen Adam