Hileli gıdalar.. Taklit.. Tağşiş…

Sıkıntı sadece domuz etinde değil. Ülkemizde sucuk, salam, sosis gibi ürünlerde de at-eşek-kanatlı hayvan eti kullanılıyor. Bu husus da önemli elbette. Üstelik enerji içecekleri resmen ilaç etken maddesi içeriyor, balda fruktoz var, peynire nişasta ilave ediliyor, çaya ve baharatlara boya katılıyor, zeytinyağına düşük kaliteli bitkisel tohum yağları ekleniyor, salçaya gıda boyası konuluyor vb. Muhtemelen daha yüzlercesi var, en bilinenleri bunlar.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın en son 1 Mart 2022’de açıkladığı “gıda denetimi sonuçları” ile “taklit tağşiş ürün listesi”, aradan 2,5 yıl geçtikten sonra nihayet bu ay yeniledi. Kamuoyu peş peşe açıklanan bu listelere baktıkça, resmen şok geçirdi. Kimler ve neler yoktu ki içinde? Tabii herkes öncelikle kendi ilinde, ilçesinde hangi firmaların olduğuna baktı. Tanıdığı, ürününü kullandığı firma isimleri nedeniyle işin bu tarafı üzücü oldu. Fakat bir de yaşam alanlarının veya geleneksel ürünlerinin adını kullanmak suretiyle yapılan hileler vardı ki, onlar daha da fazla can sıktı.

 

***

Bakanlık tarafından laboratuvar sonuçları, hileli ürünler ve firma isimlerinin yayını neden bu kadar gecikti acaba? Yetkililer denetimlerin hiç aksatılmadığını ve çeşitli cezaların kesildiğini ifade ediyorlar. Uygulamaya dair ilk kamuoyu duyurusunun yapıldığı 2012’den bu yana “laboratuvar sonucuyla taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmaların ve ürünlerinin kamuoyuna duyurulması, yapılan denetim sonuçlarına göre belirli aralıklarla yapılmaktadır” diyorlar. Fakat açıklama periyodunda çok ciddi bir belirsizlik olduğu da ortada.

 

***

Anlaşılan o ki, Bakanlık 2,5 yıldır düzenli olarak denetimlerini yapmış, firmaların hileli ürünleri için ceza işlemlerini gerçekleştirmiş ve savcılığa da bildirmiş. Fakat listelerin kamuoyuna duyurulması, yani hile yapan firmaların teşhiri yoluna gidilmemiş. Bunun sebebi neydi acaba? Hepimiz biliyoruz ki, her ekonomik kriz döneminde özellikle gıda sektöründe piyasalar iyice daralır. İşletmeler para kazanamadıkça veya tüketicinin satın alma gücü düştükçe, pahalılık da arttıkça, gıda ürünlerinin içeriği ve sunumuyla ilgili çok çeşitli hileler yapılır. Ambalajı değiştirmeden gramajı düşürmek, içerikle ilgili yanıltıcı bilgiler sunmak kadar, ürün maliyetini ucuzlatmak amacıyla meşru olmayan çeşitli katkı malzemeleri kullanmak da, en çok uygulanan yöntemlerdir. Üstelik pandemi ve bölgesel savaşlar sonrasında, dünyada ciddi bir gıda temini sıkıntısı da yaşandı. Ülkeler çeşitli yöntemleri ile bu darboğazı aştılar. Fakat ülkemiz hala, ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşma anlamında, çok büyük sıkıntılarla boğuşuyor.

 

***

Gıda temini kadar, hilelere karşı vatandaşlarını korumak da devletin görevi. Çünkü bunlara karşı önleyici denetim yapacak bazı sivil kuruluşlar olsa bile, firmalara karşı yaptırım uygulama yetkileri yok. Sadece kamuoyu tepkisini harekete geçirerek, durumu önlemeye çalışırlar. Ülkemizde de durum böyle. Bu anlamda, Bakanlık denetimleri elbette çok önemli. Denetlemek, cezalandırmak kadar, kamuoyunu “devlet adına” uyarmak da şart. Ülkede ekonomik kriz var diye, taklit ve tağşiş yapan firmaların listesini yayınlamamak, asla bir gerekçe olamaz. Çünkü ceza kesilen ama teşhir edilmeyen bu firmaların hileye ve tüketiciyi kandırmaya ısrarla devam ettikleri görülüyor. Satıcıyı kriz dönemi nedeniyle “kollamak” ama tüketiciyi “uyarmaya bile gerek duymamak”, devlet ciddiyetiyle bağdaşmıyor. Bakanlık bu konuyu ciddiye alıp, tatmin edici bir açıklama yapmak ve kamuoyundan özür dilemek zorunda. Ayrıca böyle bir dönemde denetimlerini de iyice arttırması gerekli. Firmalar batmasın tamam da, vatandaşlar da kazık yemesinler değil mi?

 

***

Durum böyleyken, nihayet açıklanabilen taklit-tağşiş listelerini inceleyen vatandaşlar büyük tepkiler gösterdiler. Çalışıp kazandıkları maaş ve ücretler zaten yetersizken, güven duyup satın aldıkları gıdalar nedeniyle de kazıklanmak, sadece hileli ürüne normaline eşit bedel ödemek zorunda kalmanın yarattığı aldatılmışlık duygusuyla değil, bir de sağlıklarından olma anlamına gelince, çok ciddi tepki gösterildi. Ancak tepkiler doğru yerde, doğru hedefe de yönlendirilmedi. Burada en çok sözü edilen örnek “Köfteci Yusuf” oldu. Bunca gıda hilesi içinde, dini yasaklar çerçevesinde “domuz eti” kullanımına odaklandı kamuoyu. Ailece uğradıkları, “helal et” kullandığına inandıkları, hatta iftarlarını açtıkları bir gıda zincirinde hile yapıldığı ortaya çıkınca, zorlarına gitti elbette. Fakat verilen bu ilk tepkiler, aradan bir iki gün geçince şimdi daha farklı açılardan sorgulanmaya başlandı. Konu elbette domuz eti kullanılması değil tek başına. Zaten ülkemizdeki evcil ve yaban domuzu sayısı da oldukça düşük. Tarım ve Orman Bakanlığı, 2024 yılı Haziran sonu itibariyle büyükbaş hayvan (sığır, manda) sayısını 16.6 milyon, küçükbaş hayvan (koyun, keçi) sayısını ise 54 milyon olarak açıklamıştı. Buna karşın 2023 sonu itibariyle, ülkemizde çiftliklerde beslenen domuz sayısı 8 bin, doğadaki yaban domuzlarının sayısı ise 100 bin olarak veriliyor. Bu durumda, Köfteci Yusuf üzerinden çıkartılan yaygaraya son verip, gerçekleri konuşmak çok daha doğru olacak.  

 

***

Taklit, tağşiş ve hileli gıda konusuna “dini yasaklar çiğnendi” vurgusu yerine, daha farklı bir çerçeveden bakmak yerinde olacak. Öncelikle denetlemek ama teşhir etmemek, ziyadesiyle yanlış bir tercih olmuş. Sonra sıkıntı sadece domuz etinde değil. Ülkemizde sucuk, salam, sosis gibi ürünlerde de at-eşek-kanatlı hayvan eti kullanılıyor. Bu husus da önemli elbette. Üstelik enerji içecekleri resmen ilaç etken maddesi içeriyor, balda fruktoz var, peynire nişasta ilave ediliyor, çaya ve baharatlara boya katılıyor, zeytinyağına düşük kaliteli bitkisel tohum yağları ekleniyor, salçaya gıda boyası konuluyor vb. Muhtemelen daha yüzlercesi var, en bilinenleri bunlar. Firmalar maliyeti azaltmak ve fiyatlarını satın alınabilir seviyede tutmak için yapıyor bu hileleri şüphesiz. Fakat bu arada insan sağlığıyla oynayıp, çok ciddi hastalıklara da sebep oluyorlar. Toksik kimyasallar asla masum değil, kanser ve kalp-damar hastalıkları yaratma riskleri çok yüksek. Bu noktada “bilmiyordum” demek de, yasal sorumluluğu ortadan kaldırmıyor. Devletin denetim yetkisi, aslında bu hilelerin nelere yol açacağını bilmeyen ama kar hırsıyla ve cahil cesaretiyle davrananları engellemek için kullanılmalı. Vatandaş kendi sağlığı, devlet ise giderek artacak olan sağlık harcamaları için, aynı safta olmalı. Yerel yönetimler ve çeşitli odalar da destek vermeli bu mücadeleye.

 

***

Bizde kamu adına yapılan denetimler yetersiz kalıyor, yani işin bir yönetim krizi tarafı var. Üstelik tüm toplumsal değerlerle birlikte iş ahlakı da iyice erozyona uğramış durumda. Ayrıca çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Durum böyle olunca, sadece “domuz eti” konusuna yüklenmenin, çözüm olmadığını da görmek lazım. Bu sebepleri bir bütün olarak ele almak ve hepsini birden çözmek gerekiyor. Başka türlü kalıcı bir sonuç almak zor. Vaktiyle “deli dana” günlerinde Avrupa’dan ithal edilen etleri unuttuk mu? Avustralya’dan kanguru eti bile getirilmemiş miydi önceki yıllarda? Hileleri anında öğrenemedik, haberimiz bile olmadı tüketirken. Hangisini bile isteye yedi ki vatandaşlar? Şimdi ise Bakanlık bu listeleri açıkladıkça, bölgemizin adını kullanarak zeytinyağında hile yapan veya komşu ilçede et ürünlerinde yasak katkılar kullanmayı alışkanlık haline getiren firmaları görüyor ve isyan ediyoruz ama bu sefer unutmamak lazım artık.  

 

***

Gıda temini için rasyonel ve sürdürülebilir bir sistem kuramayan, gerekli önlemleri zamanında alamayanların, şimdi gıda üzerindeki taklit ve tağşişle baş edebilmeleri de çok zor. Bunu yapamayanlar, pestisit, hormon kullanımı, kanserojenler, ihracattan geri döndürülen gıdanın iç pazarda tüketilmesi, GDO’lu sebze meyveler, mikroplastik kirliliği vb. ile nasıl baş edecekler ki? 2012’den bu yana cezasını ödeyip de hilelerini sürdürmeye veya isim değiştirip bildiği yoldan yürümeye devam eden ve vatandaşları zehirleyen firmalar var. Bunlar nasıl yok edilecekler?

 

***

Sonuç olarak, Bakanlık listelerinin açıklanması elbette isabetli oldu. Köfteci Yusuf’u günah keçisi ilan edip de, bu önemli konuyu domuzla sulandırmak yerine, gıda alanındaki hile konusuna doğru ve farklı bir açıdan yaklaşmak lazım şimdi. Yoksa giderek yaşlanan ve üstelik doğum oranı da hızla azalan ülkemizin; yakında bir de sağlıksız kuşaklara sahip olma sorunu olacak ne yazık ki. Ne yiyip içtiğimiz belli olmadığı sürece, hastalık artışı da kaçınılmaz değil mi Türkiye’de? Yeter artık.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Hileli gıdalar.. Taklit.. Tağşiş…
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!