Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Türk milletini alenen aşağılama” suçunu işlediği iddiasıyla hakkında 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan oyuncu İlyas Salman hakkında mütalaa açıklandı. Mütalaada ‘Akılsız halk’ söylemi nedeniyle Salman’ın ‘Türk milletini aşağılama’ suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapsi istendi. Salman savunmasında suçlamayı kabul etmeyerek, “Ben muhalif bir insanım. Muhalif tavrımı belli etmeye çalıştım. Bunu gerçekleştirirken de hiçbir şeyden yılmamak gerektiğini düşünüyorum. Kesinlikle halka hakaret etmedim. Mevcut hükümete oy veren halka uyarı mahiyetinde eleştiren söz söyledim” dedi. Sanatçı, 30 Ağustos 2022’de yaptığı “Eline sağlık paşam ülke çok güzel olmuş. Öyle ki bunca olandan sonra hala güzel yanları var. #30AgustosZaferBayrami” paylaşımı ile de ilgi toplamıştı.
Sanatçı, hayat hikayesini anlattığı bir röportajda “Kardeşim ölünce adını bana verdiler. Eğer yaşasalardı 11 kardeş olacaktık. 7 tanesi yoksulluk hastalıklarından öldüler. 0 ila 2,5 yaş arasında. Verem, kıtlık, kıran, boğmaca, nezle… Hepsinin en büyüğü ben olduğum için de ölümlerini gördüm. Bu travmayı anlatmak için hiçbir lisan yetmez. Şu anda 3 kardeşiz. Birini de 3 yıl önce beyin kanamasından kaybettik. Acılar içinde geçmiş bir çocukluk yaşadım. Her kardeşle ölen kardeşin arasında 1 yaş anca vardı. Aile planlanması yoktu ve hiçbir şey düşünmeden çocuk yapılırdı sürekli. En büyükleri de bendim. Ben 3,5 yaşındayken 2,5 yaşındaki kardeşim gözlerimin önünde yandı. Malatya’da bir köyde oturuyorduk. Annem, kardeşimle ben üşümeyeyim diye teneke sobanın üzerine bir tencere su koymuş ve içine de patates atmış. Diğer herkes de su almaya gitmiş. Bizde erkek çocuklarına da fistan giydirirler. Kardeşim de sobaya yanaşmış ve eteği tutuşmuş. Gözümün önünde oldu, üstüne bir şey atarak söndürmeyi düşünemedim. Kardeşim İlyas yanıyor diye duvarları yumrukladım. Annem yetiştiğinde ölmek üzereydi. Kasaba yoluna çıkardılar ama yolda can verdi. Aslında benim adım Sadık’tı o ölünce onun adını bana verdiler. 15 yaşıma geldiğimde 7 kardeşimi kaybetmiştim. Acılar içerisinde geçip gittiler dünyamızdan. Şu an bile her 15-20 günde bir yangın rüyası görürüm. Hep biri yanıyor olur ve gücüm yetmez, söndüremem. O trajediyi anlatamam.” demişti.
Usta sanatçının rol aldığı bazı filmler:
Çöpçüler Kralı, Baskın, Kibar Feyzo, Sultan, Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor, Erkek Güzeli Sefil Bilo, Yedi Kocalı Hürmüz, Talihli Amele, Banker Bilo, Hababam Sınıfı Güle Güle, Çirkinler de Sever, Dolap Beygiri, Çiçek Abbas, Şekerpare, Sarı Öküz Parası, Ben Milyoner Değilim, Fikrimin İnce Gülü – Sarı Mercedes, Sis ve Gece, Adressiz Sorgular, Ölüm Çiçekleri-Saraybosna, Sevgilim Babam, Sevgilim Babam, Lal Gece, Ve Panayır Köyden Gider.
‘Dünyanın gidişatının iyi bir yolda olmadığını düşünenlerdenim.
Ne ki, bunun gerektiğini de düşünüyorum. Dibi bulmadan huzura kavuşamayacağız.’
Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin özel gösterim bölümünde Tayfun Pirselimoğlu imzalı Türkiye’nin Oscar aday adayı ‘Kerr’ gösterildi. Hollywood’un başka bir dünya olduğunu kaydeden Pirselimoğlu, Oscar’ın kendisini herkes kadar heyecanlandırmadığını söyledi.
Her filmin bir dünyası olduğunu söyleyen yönetmen, izleyiciye sorular sordurtan filmler yapmayı sevdiğini söyledi: “Yönetmenin seyircide soru işaretleri yaratması, izleyicinin o soru işaretleriyle yaşaması ve belki bir ay sonra tekrar aklına gelmesi… Benim böyle taşıdığım binlerce film var. Bu bir yüktür ama iyi bir yüktür. İyi sinemanın bizi bu yüklerle bir yere doğru götürdüğünü düşünüyorum.”
Tayfun Pirselimoğlu, Trabzon’da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Viyana’ya gitti ve Hochschule für Angewandte Kunst’ta (Viyana Uygulamalı Sanatlar Akademisi) resim eğitimi aldı. Yurtiçinde ve yurt dışında birçok sergi açan Pirselimoğlu, kuruluşuna katıldığı bağımsız bir sanat inisiyatifi olan Akademie Genius’ta ve çeşitli platformlarda resim ve sinema atölyelerinde dersler verdi. Sinema kariyerine senarist olarak başlayan Pirselimoğlu yönetmen olarak ilk kısa filmi Dayım’ı 1999’da, Il Silenzio e d’Oro’yu (Sükut Altındır) 2002’de gerçekleştirdi. Bu filmlerin senaristliğini ve yapımcılığını da üstlendi.Pirselimoğlu ilk uzun metrajlı filmi olan, senaryosunu da yazdığı Türkiye-Almanya ortak yapımı Hiçbiryerde’yi 2002 yılında çekti. Sonrasında gelen üçlemeyi Rıza (2007), Pus (2009 Türkiye-Yunanistan ortak yapımı), Saç (2010 Türkiye-Yunanistan ortak yapımı) yönetmen, senarist ve yapımcı olarak gerçekleştirdi. Yönetmeni ve senaristi olduğu Ben O Değilim (Türkiye-Yunanistan-Fransa ortak yapımı) filmini 2013 yılında çekti. Yol Kenarı – 2017 (Türkiye-Fransa-Yunanistan ortak yapımı) filmi yurtiçi ve yurtdışında birçok festivale katılmış ve ödüller almıştır. Kerr isimli kitabından uyarlanan son uzun metraj filmin çekimleri 2020 yılında tamamlanmıştır. Filmleri ile ulusal ve uluslararası çok sayıda ödüle layık görülen Pirselimoğlu’nun altı roman ve üç hikaye kitabı vardır.
Çöl Masalları (1996), Kayıp Şahıslar Albümü (2002), Malihulya (2005), Şehrin Kuleleri (2005)
Otel Odaları (2009), Harry Lime’in En Yeni Hayatları ya da Üçüncü Adam’a Övgü (2012),
Kerr (2014), Berber (2016), Çölün Öbür Tarafı (2018), Kadastrocu (2021)
Aylak Adam
Aylak Adam, 2022 yılında da ülkemizde en çok okunan kitaplar arasında yerini aldı.
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam kitabı yayımlandığı günden bu yana Türk edebiyatının en sevilen ve üzerine en çok tartışılan romanlardan biridir. 1960’lı yılların başında ülkemizde ve tüm dünyada konuşulmaya başlanan kentli aylak aydın bireyi konu alan Aylak Adam kitabı, kendi ahlak anlayışıyla toplumun ahlak anlayışının uyuşmamasından dolayı kalabalıklar içerisinde yalnız kalan Bay C.’yi anlatıyor. Kitabın dikkat çektiği entelektüel sorunlar, günümüzde de güncelliğini koruyor. Yalnızca yazıldığı dönemin değil; günümüz insanının da yabancılaşmasını ve yalnızlaşmasını başarıyla aktaran kitap, 20222 yılında en çok okunan romanlar arasında yer alıyor.
İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri ama olamadıkları ”kişi”yi anlatırlar.
Hep böyleydi. Bir şey en gerektiği anda olmazdı.
Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.
Neden insanlar susmayı bilmiyor?
-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı. -Anlamadım. -Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez.
Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı.
Acelem yok benim, biliyorsun. Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.
İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi”yi anlatırlar.
İnsanlardaki her duygu bir renktir..
Bir cümle üstünde saatlerce durmak var.
“Böyle içten yalnız çocuklar gülebilir. Bir de deliler.”
“Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?”
—Neden bu kadar kötümsersin? —Sen neden değilsin? Çevrene bakmıyor musun?