
Kendimi bildiğim günden başlayarak;
- ailemden, büyüklerimden, onların dostlarından,
- Türkiye Cumhuriyeti eğitim sistemindeki devlet okullarında ilkokuldan üniversiteye okutulan ders kitaplarımdan, hocalarımdan,
- Cumhuriyet’in çağdaş aydınlarından öğrendiklerimin, okuduklarımın, dinlediklerimin yanlış, işe yaramaz, boş şeyler olduğunu ancak elli yaşımdan sonra fark edebildim, anlayabildim!
Türkiye’yi esaretten, padişahlıktan, hilâfet girdabından çıkararak Cumhuriyet’i kuran, çağdaşlık kriterlerini hedef olarak gösteren Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı kötülükleri anlayabilmem için de elli yıl beklemişim!
***
- Dünyada kurucusunun adı ile anılan tek devlet olan,
- aydınlanma yolundaki büyük buluş matbaayı ülkesine getirmek, halkına tanıtmak için üç asır direnen,
- halkını demokrasi kültüründen uzak tutarak dini kuralları esas alan rejimle yöneten,
- kadınlık onurunu yok sayan, harem hayatını, kültürünü, çok eşlilik düzenini topluma benimseten,
- Avrupa’da on beşinci yüz yılda başlayan aydınlanma ve sanat devrimlerine sırt çeviren,
- on sekizinci yüz yıl sanayi devrimini kavrayamayan, önemsemeyen, Osmanlı’ yı,
- yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlık ilkesinin hayatımızı alt üst ederek kararttığını…
Öğrenmek, anlayabilmek için elli yıl beklemekle ne kadar büyük kayıplara uğradığımı da 2002’den sonra fark edebildim!
***
- Devlet yönetiminde liyakatli bürokratların görev yapmasının hiç önemli olmadığını,
- devletin hiyerarşisi, devlet adabı içinde yönetilmesi gerekmediğini,
- Anayasadaki ‘kuvvetler ayrılığı’ esasının ‘vesayet’ olarak görülmesi gerektiğini! buna hukukçu, aydın geçinenlerin de alkış tutabildiğini,
- yargı bağımsızlığının yok edilerek oluşturulan yargıya ‘bağımsız yargı’ denilebileceğini,
- Cumhuriyet’in kurucusunu ‘ayyaş’ diye tanımladıktan sonra ‘Atatürk bizim vazgeçilmezimizdir’ denilebileceğini,
- ekonominin Kuran’daki NAS suresinden alınan ilhamla yönetilebileceğini de, ekonomi hocalarımın kemiklerinin sızladığını da hissederek, kahrolarak…
Son yirmi yılda öğrendim!
Düşünen Adam