HALK DEĞİŞİM İSTİYOR!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

5 Şubat günü, ülkemizde çok ağır bir ekonomik ve sosyal tablo vardı. Haliyle bu durum siyaseti de etkiliyordu. İktidarın yönetme kabiliyetinin yetersizliği ve “yeni” sistemin mutlak başarısızlığı nedeniyle, değişim talebi artık ülkenin her yerinden duyuluyordu. 6 Şubat sabahına ise büyük bir felaketle uyandık. Korkunçtu her şey deprem sonrasında ve “yeni” sistem yine gereken acil refleksi gösteremedi. Ekonomik enkazın üzerine, bu sefer de binaların enkazı yığıldı.

 

SÖNEN HAYAT, BİTEN UMUT, TADILMAYAN MUTLULUK…

Şimdi depremin üzerinden 36 gün geçti. Artçı sarsıntılar ve hatta yeni depremler sürüyor. Kayıplarımız da 49 bin kişiyi geçti. Sayı değil, can bunlar elbette. Sönen hayat, biten umut, doyulmayan sevgi, tadılmayan mutluluk ve daha nicelerini ifade ediyor. Yaralananlar, kayıp olanlar, enkazdan çıkartılan ama ömrünü devam ettiremeyenler, sakat kalanlar, dökülen moloz yığınlarından çıkartılan bütünlüğü bozulmuş bedenler, mecburen başka illere göçenler, parçalanan hayatlar aslında sayıyla ölçülemeyecek bir büyük yıkımı anlatıyor.

Şimdi artık yapılan çalışmalar daha ziyade enkaz  kaldırılmaya yönelik olarak sürüyor. Ancak sırada ağır hasarlı binalar, oturulamaz raporu verilenler, tehlikeli olanlar var daha. Bunlar da tehdit yaratmaması, hatta kendiliğinden çökmemesi için yıkılacaklar. 11 ildeki yaklaşık 13 milyon insanı ilgilendiren temel konu öncelikle barınma sorunu. Bu mevsimi çıkartmak, çadıra veya konteynere kavuşmak, sonra da elbette kafalarını sokacak yeni bir konut ve kuracakları yeni bir yaşam ilgilendiriyor bölgedekileri. Göç edenlerin bir kısmı gittikleri yerlerde kalıcı olacaklar muhtemelen. Fakat çoğu geri dönmeyi hayal edecek, geçici olarak bakacaklar yer değiştirmiş olmalarına.

 

DEPREM BÖLGESİNİN SU SORUNU VE BAKAN’IN TAVRI

Yıkılan kentlerin yeniden kuruluşunda ise, bilim insanları ağırlıklı olarak yer seçimi ile  zemin etütlerinin titizlikle yapılmasını ve henüz sarsıntılar devam ederken hemen beton dökülmemesini öneriyorlar ısrarla. Fakat siyaset kurumunun acelesi var. İktidar hemen adım atmak istiyorlar bu konuda. Kurulacak yeni konutlar kadar, kentlerin yeni alanları için de bir acelecilik hali görülüyor verilen kararlarda. Zira 55 gün sonra seçim var ülkemizde. Halbuki bırakın yeniden kent kurmayı, yıkılmış bu kentlerin bazılarında depremzedeler şu anda çadır istemekten de önce, “su ihtiyacı” için yardım talep ediyorlar. Pet şişeler doldurulan kamyonları bölgeye göndererek yardımcı olmaya çalışanlar var. Su konusunda, hem 6 Şubat’ta ve hem de 20 Şubat’ta sarsılan ve altyapısı tümüyle çöken Hatay’dan yükselen sesler çok daha fazla. Fakat bölgede görevli bakan S. Soylu, yükselen su talepleri için “spekülasyon” diyor sadece. Oysa içme suyuna erişim sorunuyla ilgili olarak sosyal medya kadar Hatay Büyükşehir Belediyesi de açıklamalar yapıyor. Yok hükmünde olabilir mi bunların hepsi? Hal böyleyken, “suç duyurusu” ve “bunları ısrarla takip” noktasına getirerek sözlerini sonlandırdı S. Soylu. Bu onun tercih ettiği “yönetim tarzı” olabilir elbette. Fakat bunun yerine “taleplerinizi aldım, hemen gereğinin yapılmasını isteyeceğim” deseydi, çok daha yapıcı bir yaklaşım sergilemiş olurdu afetzedelere. Beklenen buydu ama olmadı, bunun yerine azarlandı afetzedeler.

 

SPEKÜLATÖRLÜKLE SUÇLAMANIN BİR ANLAMI OLABİLİR Mİ?

Bu duruma şahit olunca, insanın aklına ister istemez Hatay’daki büyük yıkımın asıl nedenleri geliyor. Yapı güvenliği elbette önemliydi. Fakat zeminin özelliği çok daha büyük sorun oldu Hatay’da. Vaktiyle bu hususa dikkatleri çekmek isteyen bilim insanları ve çevreciler de azarlanmışlar mıydı? Hatta “kalkınmaya karşı” diye suçlanmış bile olabilirler. Ne de çok kalkınmışız ama değil mi? 330 bin dönüm alana yayılan Amik Gölü’nün 1950’lerden itibaren kurutulmaya başlanması, üzerine bir de havaalanı yapılması ve kentin ovaya doğru ilerlemesine göz yumulması, elbette o zamanki siyasetçilerin eseriydi. Nitekim S. Demirel bile, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü sırasında alınmış olan Amik Gölü’nü kurutma kararı için “en büyük hatam” demişti yıllar sonra. Muhtemelen bu işe harcanan paralarla, Hatay depreme dirençli bir kent haline getirilebilirdi. Oysa bunlar yapılmadı. Fakat büyük bir felaket de geldi, 2023’te Hatay önemli ölçüde yıkıldı. Şimdi oradaki depremzedeleri, su ihtiyaçlarını dile getiriyorlar diye spekülatörlükle suçlamanın bir anlamlı olabilir mi? Üstelik, bırakın yıllardır sürdürülen yanlışların sorumlularını, son 10 yılın hataları için bile bir kişi dahi istifa etmemişken.

 

İMAR BARIŞLARI VE İNŞAAT İŞLERİ…

Hatay tek örnek değil ne yazık ki. Adıyaman’da da su sorunu var, felaket bölgesinin başka illerde de. Ayrıca her yerde barınma ve çadır sorunu var. Gıda ve hijyen sorunu var. Soğuk algınlığı, uyuz, bitlenme derdi de var. Bunlar dile getirilecek elbette. Daha 2009’da Türk Tabipler Birliği’nin ısrarla uyarmış olduğu ve bu depremle yıkıma uğrayan hastaneler var bölgede. Depremin zamanlaması ile yönetenlerin “yıkılmayan hastane” inşa edebilme hızları hiç de uyumlu olmamış değil mi? Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un açıkladığına göre, şimdi afetzedeler için bölgede 450 bin adet konut yapılacakmış. İstanbul’da ise depreme hazırlık için 1,5 milyon konut şehrin kuzeyine taşınacakmış. Altyapısıyla birlikte bütün bu işler kaç yüz milyar dolar tutacak acaba? Daha İzmir, Muş, Adana, Balıkesir ve pek çokları var sırada. Halbuki son 20 yılımız imar barışıyla ve inşaat yapmakla geçmedi mi bizim?

 

ERCİYES DAĞI BÜYÜKLÜĞÜNDE MİLYONLARCA TON ENKAZ…

Depremler nedeniyle oluşan milyonlarca ton enkazın “Erciyes Dağı büyüklüğünde” olduğu da belirtiliyor. Bunların metal, cam, ahşap ya da kullanılabilir kısımları ayrıştırıldıktan sonra, kalanların kontrolsüz biçimde vadiler, ovalar, tarım sahaları, sulak alanlar gibi bölgelere dökülmesinin, çevre kirlenmesine ve doğal yaşamın tehlikeye girmesine sebep olmasından korkuluyor haliyle.

Zira ekolojik yapıya zarar verecek başta asbest gibi zehirli kimyasallar, çeşitli plastik türevleri ve daha birçok riskli malzeme barındırıyor bu enkazlar. Fakat barınma sorunu varken, bunlara pek de dikkat edilmiyor.

 

DEPREMDE YIKILMAYACAK BİNALAR İNŞA ETMEK GEREKİYOR

Bilim insanları ülkemizin % 92’sinin deprem bölgesi olduğunu ifade ediyorlar artık. Bu afetten etkilenmeyecek hiçbir ilimiz yok. Deprem oluşturabilecek fayların sayısı ise  500’ün üzerinde. O nedenle bundan sonra özellikle zemine dikkat ederek konut yapmak, alüvyon gibi yumuşak zeminler üzerine yapılanları da elden geçirmek gerekiyor. Depremde yıkılmayacak binalar inşa etmek gerekiyor. 2000 yılı öncesi binaların ise güçlendirme ve dönüşüm faaliyetlerine ağırlık vermek gerekiyor.

 

DEPREMLE BİRLİKTE YAŞAMAYI YENİDEN PLANLAMAK ZORUNDAYIZ

Ülke olarak, depremle birlikte yaşamayı yeni baştan planlamak zorundayız. Bizde reel durum böyle. Oysa son üç senedir pandemi, ekonomik kriz, savaşların etkileri ve doğal afetler pek çok ülkenin de başındaydı. Fakat biz bunları çok daha derinden yaşadık. Kimsenin bizi kıskandığı da yok ayrıca. Biz akla aykırı ve kötü yönetiliyor oluşumuzun berbat sonuçlarını peş peşe ve acıyla yaşıyoruz. Depremden sonraysa, son derece kritik bir evreye geldik. Bu kapandan sıyrılacak bir çıkış yolu bulmamız gerekiyor.

 

KISIR SİYASETE DEVAM…

“Yeni” sistem, ülkemizin mevcut dertlerine çözüm olamadığı gibi, daha da kötü bir noktaya getirdi. Buna rağmen, hala kısır bir siyaset yapılmaya çalışılıyor ülkemizde. Depremden sonra algı yönetimine ağırlık verilmesi ve “kimseyi istemem, sadece ben çözerim” denilmesi çok yanlıştı. Kızılay’ın ticarethaneye dönüşmesi ve AFAD’ın sadece iktidar partisinin alanı haline getirilmesi, halka büyük hayal kırıklığı yaşattı. Bu  durumdayken, herkesi kucaklamaktan ısrarla kaçınan bir tutum sergilenmesine karşı, halkın kendiliğinden organize olup yardıma koşması ve dayanışma ruhuyla canlanması çok önemliydi. Şüphesiz halkın bir diğer önemli çıkışı  da, dağılmaya doğru giden “Altılı Masa” katılımcılarının tümüne dönüp “kendinize gelin, bir arada kalın ve hatta daha da çoğaltın dayanışmayı” demesi oldu.

 

SEÇİM BİR SON DEĞİL BAŞLANGIÇ OLACAK…

Kısacası halkımız, her olumsuzluk karşısında duruma el koymayı başardı. Gerek duyulduğunda iktidardan önce davrandı, zorunlu olunca da muhalefeti uyarmayı görev edindi. Zira hayat çözümsüzlüğü kabul etmiyor. Ülkeler ve halklar, bir yol kapanınca başka bir çıkış yolu buluyorlar. Yönetemeyen, sorunları çözemeyenler gidiyor. Çözecek olanlar da, inanılır bir ekiple ve programla çıkıp halkın desteğini istiyor. İkna ederler ve umut yaratırlarsa da bu kez iktidar şansı onlara veriliyor. Ülkemizin dertleri doğrusu pek çok ve 55 gün sonra da seçim var. Seçim bir son değil, başlangıç olacak bu sefer. Depremin dayattığı sorunları gidermek başta, yapılacak o kadar çok işimiz var ki. Enkaz üstüne enkaz bile olsa, halk artık değişim istiyor.

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
HALK DEĞİŞİM İSTİYOR!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!