
*Hem Müslüman Hem Lâik Olunabilir mi?
Öncelikle din eğitimi almış olanların cevaplaması gereken üç soru:
ı) Dinin hayatın çeşitli alanlarına koyduğu kuralların zaman içinde ortaya çıkan şartlara ve ihtiyaçlara göre kullar tarafından değiştirilmesi “caiz” ya da mümkün müdür?
ıı) Caizse nasıl, hangi koşullarda, hangi gerekçe/gerekçelerle?
ııı) Bunların Kuran’da yeri, karşılığı var mıdır? Neresinde ve ne şekilde ifade edilmiştir?
Din eğitimi almamış, ancak eğitimlerini başka alanlarda tamamlamış olanların çoğu “lâik devlet”in kabulünü bir Cumhuriyet devrimi olarak kabul ettikleri için bu soruları ya akıllarına getirmemişler ya da “din işi ayrı, devlet işi ayrı” diyerek geçiştirmişlerdir. Cumhuriyet’le birlikte getirilen, kamu yönetiminde, özel hukuk alanında, sosyal yaşamda köklü değişiklikler öngören, uygulamaya sokulan lâiklik ve çağdaşlık referanslı yasal düzenlemeleri lâik Cumhuriyet’indoğal tamamlayıcı unsurları olarak kabul etmişler, bunlarınsürdürülebilirliğini düşünmek, bunları korumak, savunmak gereğini, sorumluğunu fazla duymamışlardır. Oysa lâiklik karşıtlığı Cumhuriyet’in her döneminde var olmuştur. Ancak, Atatürk’ün toplumda yarattığı sinerji, kişisel saygınlık ve güven nedeniyle marjinal düzeyde kalmıştır. Bu durum, aydın ve lâik kesimi rehavete itmiş, lâikliğin sürdürülebilmesinin adına sırtını başta ordu, Cumhuriyet savcılarına, yasaları uygulamakla yükümlüyargı kurumlarına yaslamak kolaycılığına yöneltmiştir.
Son çeyrek asırdır Türkiye’de Cumhuriyet devrimleri, lâiklik her ortamda tartışma konusu haline geldi, getirildi. Bunun nedeni, yüzlerce yıl padişahlık, Yavuz Sultan Selim’le birlikte halife-padişah rejiminde şeriat kuralları, koşulları içinde yaşamış, “gâvur öcüsü” sayesinde! Dünyada her alandaki gelişmelerden izole edilmiş Müslüman bir toplumun dini kurallardan arındırılmış bir yaşam tarzını, “tepeden inme” hukuk sistemini, devlet şeklini kalıcı olarak benimsemesi, kabul etmesi eşyanın tabiatına aykırı bir durum olmaz mı? Şöyle ki; İslâmi referanslara dayalı düşünce yapısını benimsemiş siyasi kadroların atadıkları kendi dünya ve politik görüşleri ile uyumlu bürokratların hazırladıkları eğitim programlarına göre eğitim veren imam hatipokullarında, ilâhiyat fakültelerinde yetişenlerin “lâik devlet” esasına göre hazırlanmış yasaları benimsemeleri, yorumlayarak anlamaları beklenebilir mi? Bu, onların aldıkları eğitimi inkâr etmeleri olmaz mı? İmam hatip mezunlarının yükseköğrenimde hukuk, kamu yönetimi alanlarında eğitim gördükten sonra yargıda, bürokraside görev aldıklarında İsviçre’den uygulanmış Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere şeriat hukuku ve kuralları ile ilgisi olmayan hükümleri “doğru, ruhuna uygun” yorumlayarak uygulamaları beklenebilir mi? Böyle olunca da lâik devlet fiilen bitmiş olur.“Bitmemiş” gözükmemesi için de, “demokrasi tramvayının” sürücüsü tramvayı “uygun gördüğü” durakta durdurur ve seferi tamamlar!
***
Sorun:
- On sekiz yıldır Türkiye’yi dini referanslarla yönetmeye, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini, ilkelerini, devrimlerin özünü ilkokuldan başlayarak toplumun her kesiminde unutturmaya, değersizleştirmeye çalışan “dindar, kindar” türü tanımlamalarla ulusun bütünlüğünü hırpalayan,
- devletin tüm anayasal kurumlarının işlevlerinin fiilen bitirilmesi için bulduğu çeşitli yöntemleri yasalaştırmaktan, uygulamaktan sakınmayan,
- ekonominin hem makro hem mikro boyutlarda tükenmesine yol açan bilimsellikten, toplumsal olmaktan uzak ekonomi politikaları izleyen bir iktidarın bir miktar oy kaybetse de halâ birinci parti konumunu sürdürebilmesi,
- bunlarla birlikte; Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in temel harcı, Cumhuriyet’le birlikte Türkiye’nin kamu yönetimi, sağlık, eğitim, ulaştırma altyapısının, sanayileşmesinin mimarı CHP’nin oy oranının artmaması, tek başına iktidar alternatifi konumuna gelememesi nasıl açıklanabilir?
- Böyle bir tablo toplumsal ve siyasi bir açmazdır.
- Tespitler ve Sorular:
- Türkiye’de kendisine ait olmayan işlerde çalışan kesim “sınıf bilincine” sahip değil. İşvereni özünde; “Allah razı olsun, bu kadar insana ekmek veriyor” olarak görüyor.
- Çok sayıda sanayi kuruluşunda, binlerce kişinin çalıştığı Kocaeli, Sakarya, Bursa’da CHP’nin beklenen oyu alamaması nasıl açıklanabilir? Buralarda yaşayan kentsel ve kırsal on binlerce emekçi nüfus neden CHP’ye ilgi göstermez?
- Toplum genel eğilimi ile din üzerinden yapılan siyasi propagandaya, istismara karşı kayıtsız ve tepkisizdir.
- Kırsal kesimde çalışanların siyasi tercihlerinde ekonomik sorunlardan ziyade farklı yaşam felsefesi, dünya görüşü öne çıkmaktadır. Örneğin; aynı tarım politikaları altında üretim yapan, yaptığı üretimi değerlendiren Trakya çiftçisi ile Anadolu çitçisinin siyasi tercihlerifarklıdır.
CHP ne yapmalı?
- CHP’nin toplum nezdinde iktidar alternatifi (seçeneği) olabilmesi için öncelikle “gerçek alternatif” algısını oluşturması gerekiyor. Kırmızı elma yeşil elmanın alternatifi değil, değişiğidir. Elmanın alternatifi elma olamaz.
- CHP, kimliğini anlatan “altı ok” ilkelerinin (cumhuriyetçilik, devrimcilik, lâiklik, devletçilik, halkçılık, milliyetçilik) anlamını, amacını, gerekliliğini, çağdaş Cumhuriyet’in temellerinin çürütülmemesi gerektiğinimümkün olan tüm iletişim yöntemlerini kullanaraktoplumu bilgilendirmeli, aydınlatmalıdır.
- Ekonomik sorunların sadece dile getirilmesi yeterli değildir. Sorunlar, somut çözüm önerileri ile birlikte net ve cesur ifadelerle ortaya konmalıdır. Yaşanan sıkıntıların birer sonuç olduğu, bunların nedenleri ve çözüm yolları ekonomi bilimindeki bilimsel kanıtları ile – popülizme sapmadan- topluma sistematik şekilde anlatılmalıdır.
- Bu bağlamda; ekonominin istihdam potansiyelinin üzerindeki gereksiz nüfus, bunun getirdiği işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik bilimsel parametreleri açıklanmalıdır. Örneğin; Türkiye’nin nüfusu seksen milyon değil de yetmiş milyon olsa milli geliri şimdikinden daha mı az olurdu? Tam tersine kişi başına düşen gelir, dolayısıyla gelişmişlik düzeyi, toplumsal refah daha yüksek olmaz mıydı?
- CHP’nin Bülent Ecevit’in genel başkanlığı dönemindeki oy patlaması Ecevit’in halkın sorunlarını ve CHP iktidarında sorunları çözmek için uygulanacak politikaları, yöntemleri cesaretle ortaya koyarak toplumun işçisiyle, çiftçisiyle çalışan kesimlerinin güvenini kazanması sonucu olmamış mıdır?
- CHP, AKP’nin takipçisi, taklitçisi görünümünü, konumunu terk ederek bugünkü iktidarı gerçek gündeme çekmek zorundadır. Böyle yapmazsa iktidarın oyun alanından dışarı çıkamaz, orada sıkışır kalır, iktidar alternatifi olamaz, kendisine güvenen Atatürkçü, devrimci kesimi hayal kırıklığına uğratmayı sürdürür.
Düşünen Adam