GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEMİZ GEREK

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Birkaç hafta önce, seçime kadar bir sınır ötesi harekat veya savaş olmamasını diliyorduk. Seçilmiş yöneticilerin televizyona çıkıp, güneye veya batıya dönerek “bir gece ansızın” diyebilmeleri, hepimizi tedirgin ediyordu. Fakat 6 Şubat gecesi 04.17’de ansızın başka bir felaket geldi bizim kapımızı çaldı. 7.7 şiddetindeki deprem bir doğa olayıydı ama ona gerektiği ölçüde hazırlıklı olamadığımız için, sonuçları yıkıcı oldu. Tetiklediği ikinci deprem ise 13.24’te 7.6 şiddetiyle geldi. Sonuçta, savaştan daha beter hale getirdi bu devasa depremler ülkemizi. Vaktiyle o gerilim siyaseti izlenen ülkelerden birisi, şimdi tıpkı bizim gibi depremin yaralarını sarmaya uğraşıyor, diğeri ise kurtarma ekipleriyle yardımımıza ilk koşanlardan birisi oldu. İbret almak gerekiyor bu yaşananlardan. Seçim zaferi mi, savaş mı, yoksa barış içinde iyi komşuluk ilişkileri ve sorunları diplomasi yoluyla halletmek mi? Tercihi yapmak bize kalıyor.

 

RİSKİ AZALTMA SORUMLULUĞU DEVLETİNDİR

Başımıza gelen felaket, kolay katlanılacak bir şey değil. Hangi siyasi kadro olsaydı yönetimde, böyle büyük bir darbeye karşı tamamen başarılı olma seçeceği yoktu elbette. Bu depremleri şimdi “asrın felaketi” diye de adlandırabiliriz kuşkusuz. Fakat 1999’daki depremden sonra da, o zaman ülkeyi yönetenler aynen böyle söylemişlerdi değil mi? Üstelik bugün, tüm samimiyetiyle ders çıkartması gereken siyasetçiler, o zaman yaşanan kurtarma ve yardım kaosunu eleştirmemiş miydi? Dürüst olalım lütfen, bu tür riskleri azaltma konusundaki temel sorumluluk devletindir. Eleştiriler de devlet gemisinin dümenini elinde tutanlara yöneltilir. Henüz bu depremdeki can kaybı, yaralı sayısı ve maddi hasarın toplamını tam olarak bilemiyoruz ama 1999’dakinden çok daha büyük bir felaketi yaşadığımız açık. Fakat sayılarla mukayese yapmanın ötesinde kalan, başka hususlar var bugün. Ders çıkartmamak, sahaya gecikerek müdahale etmek, yetersiz organizasyon konularında, daha şimdiden önemli eleştiriler yapılıyor. Aslında depremler için jeologlar “13 milyon yıldır bu doğa gerçeği değişmiyor” diyor.

 

FELAKETE GİDEN YOLUN TAŞLARINI BİRLİKTE DÖŞÜYORUZ!

Geçmişte bu topraklarda olan tüm halklar da, bu gerçekle birlikte yaşamışlar. Fakat kıl çadır, ahşap veya kerpiç kulübede yaşamakla, günümüzdeki beton yapılar çok farklı elbette. Depremselliğe uygun yerleşim alanları kurmak, konutlar inşa etmek bugün çok daha önemli. Zira nüfus artıyor, ihtiyaçlara paralel olarak kentler iyice büyüyor. Tabii ki bilim de gelişiyor ama depremin zamanını tam olarak bilmek hala mümkün değil. Sadece tahmin yapılabiliyor. Oysa büyük ölçekli fay kırılmaları bazen 200, 400, hatta 1.000 yılda bir oluyor. İşte bu çok uzun yıllar boyunca, önceki depremin yıkıcı sonuçlarını unutan bazı yöneticiler ile kentsel rant hırsıyla güvenlik faktörünü dikkate almak istemeyen girişimciler yan yana gelince de, sonu felakete varacak bir yola giriliyor. İşte ülkemizde uzun yıllardır yaşanan gerçek de budur.

Depreme hazırlıklı ve dikkatli olmak yerine, türlü “uyanıklıklar” peşinde koşan siyasetçi, seçilmiş yönetici, müteahhit, bürokrat ve nihayet vatandaş bile, aslında felakete uzanan o yolun taşlarını el birliğiyle döşüyor. Yanlış bir sistem haline gelmiş bu durumdan, ülkemizin sıyrılması gerekiyor. Çıkar çarkının dışında kalması gereken mekanizmalara acilen ihtiyacı var. Kanunlar ve yönetmelikler ile denetim ve hesap verebilirlik bu nedenle gerekli değil mi zaten? Temel eleştiriler bu yönde.

 

GÖNÜLLÜ KURULUŞLARIN ÖNE ÇIKMASINI İSTEMİYORLAR

Depremi karşılamaya yönelik uygulamalar ne yazık ki yeterli değil bizde. Deprem olduktan, binalar yıkılıp canlılar altında kaldıktan sonra yapılacak olanları, farklı bir değerlendirmeye tabi tutmak lazım. Depreme hazırlanmanın doğru yolu, depremlerde yıkılmayacak binaları en doğru zeminlere yapmaktan geçiyor. Bu anlamda eksikli bir ülkeyiz.

Daha fay hatlarını imar planlarının üzerine işlemeyi bile beceremedik. Arama kurtarma, enkaz kaldırma, depremzedelerin barınması gibi konularda da eksiklerimiz var. Arama kurtarma işinde, vaktiyle kamuya ait olanlar varken sivil toplumun gönüllü kuruluşlarının öne çıkmasını sindiremeyip, AKUT’a neler yapıldığını gördük. Alternatif olarak AFAD’ın kurumsal hale getirilmesine ağırlık verildi. Büyük imkanlar sağlandı, katı bürokratik bir yapı kuruldu ama müdahale esnekliği ve hızı beklendiği kadar olmadı. Yangın, sel ve depremler yaşandı ama bu kurumun organize bir yapıyla yeterli hale getirilmesi bir türlü tamamlanamadı. Üstelik hem üst yönetimine birikimleri tartışmalı kişiler dolduruldu, hem de 2023 yılı bütçesi % 33.6 oranında azaltıldı. Fakat bunlara rağmen, bu deprem felaketinden sonra da ısrarla “yardım ve koordinasyonu sadece AFAD yapacak” denildi. Oldu mu peki?

 

DUYGUSAL DESTEĞİ TOPLAMAK İSTEDİLER AMA…

Ülkemizde daha önce yaşanan felaketlerde anında askerlerimizi ve Kızılay’ı sahada görmeye alışkın olan herkes, olmadığını söylüyorlar değil mi? Muhtemelen seçimlerin yaklaşması dikkate alınarak, bu felakete müdahalenin yaratacağı duygusal desteği tümüyle toplamak refleksiyle böyle karar verildi ama bunun sonuçları güzel olmadı.

Yardım için ulaşılamayan yerlerde, birkaç gün boyunca vatandaşlar kendi imkanlarıyla, elleriyle enkaz açmaya çalıştılar. Böylesi bir merkezileşme ve katı yönetim sistemi kurmak yerine, tam tersine yardımcı olmak isteyen her kuruluş, belediye veya gönüllünün katılımıyla geniş bir organizasyon kurmayı hedefleyip, kurtarma ve yardım dağıtımları da bu şekilde düzenlenseydi, çok daha etkili olunabilirdi. Zaten bütün ülkede, vatandaşların kurduğu muazzam dayanışma ağı da, bu görüşü fazlasıyla doğrulamıyor mu? Devam edecek.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEMİZ GEREK
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!