FAŞİST DEMEK SUÇ DEĞİL!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

CHP Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin, CHP Gömeç eski İlçe Başkanı Melih Bağcı’yı mahkemeye vermiş.

Gerekçesi şu sözler:

“İhaleyi iptal ettirmişsin ya, sonuçlarına katlanacaksın artık. Bir emekçi gencin ekmeğiyle oynamak da ancak senin gibi faşistlerle işbirliği yapan bir lümpene yakışır.”

Bu ifade tutanaklara geçmiş.

Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi, ‘faşist’ ve ‘lümpen’ ifadesini hakaret olarak görmemiş; “rencide edici mahiyette olmayın nezaket dışı kaba söylem niteliğinde” demiş.

Ama CHP’nin eski İlçe Başkanı ceza almaktan kurtulamamış.

“Sonuçlarına katlanacaksın artık” ifadesi tehdit olarak değerlendirilmiş ve Melih Bağcı’ya 22 gün hapis cezası verilmiş.

Melih Bağcı şimdi 22 günlük cezasını tamamlamak üzere cezaevinde.

Aynı partinin üyesi ikisi de.. Biri milletvekili, diğeri eski ilçe başkanı, ayrıca belediye başkan adayı olmuş, Gömeç’te CHP denince ilk akla gelen isimlerden biri.

Fikret Şahin, bir büfe ihalesini iptal ettirmiş, büfeye talip olan kişi de CHP’nin gençlik kollarındanmış.. Bu duruma öfkelenen Melih Bağcı, WhastApp’tan mesaj atmış, yukarıdaki ifadeleri saydırmış.

“Bunun siyasi sonuçlarına katlanacaksın” dese sıkıntı yok… “Sonuçlarına katlanacaksın” diye yazdığı için “tehdit var” demiş mahkeme.

Kendi içlerinde ya da lafı sözü dinlenir bir partilinin araya girmesiyle çözülecek bir gerginliği, yargıya taşıyıp dava arkadaşını mahkum ettirmek niye?

Bir de ‘Meclis’e giriş yasağı’ konmuş Melih Bağcı’ya…

CHP eski Milletvekili Namık Havutça’yla birlikte Meclis’e gitmişler; güvenlik kapıdan geri çevirmiş, “giriş yasağınız var” diyerek.

Melih Bağcı, kırklı yaşların başında genç bir arkadaş. CHP içinde yoğrulmuş, lafı sözü dinlenen, entellektüel biri. Sosyal medyada falan böyle sertlenmeleri, öfkeleri oluyor ama, eleştirilerindeki derinliği okuyan anlıyor.

Fikret Şahin bu durumu görmezden gelebilirdi.. “Bir anlık öfke, konuşunca çözeriz” diyebilirdi. Yani hiç böyle mahkemelere falan konuyu taşıyıp, “beni tehdit etti” suçlamasında bulunmayabilirdi.

Birkaç gün sonra herkes Melih Bağcı’ya “geçmiş olsun” diyecek.

Fikret Şahin ise her seferinde “neden böyle bir şey yaptın” sorularına muhatap olacak.

Son kertede, Namık Havutça’nın bu olayla ilgili sözlerini aktaralım:

“Yiğit düştüğü yerden kalkar. Bu toprakların yiğitleri hiç bir zaman diz çökmedi, çökmeyecek. Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner. Bu böyle biline…”

Fikret Şahin, “keser döner sap döner” dedi diye Havutça’yı da mahkeme verir mi dersiniz?

 

**********

 

DEĞİRMENİN SUYU

 

ŞU sıralar Balıkesir – İstanbul arası gidip gelir olduk.

Zorunlu olmasa katlanılabilir bir durum değil benim için.

Uzun yolculuklar yoruyor.. Gerçi bizimkiler, “arabaya biner binmez horlamaya başlıyorsun, geldiğimizde gözün açılıyor, nerene yoruluyorsun” diye dalga geçiyorlar ama…

Bizim kız üniversiteye  başladı malum. İlk yıl yabancı dil hazırlık, sonra arkeoloji ve sanat tarihi okuyacak.

Gideli on beş – yirmi gün oldu henüz; insan özlüyor.

Alınacakları falan da varmış; “gidiyoruz” dedi annesi.. Cumartesi sabah erkenden atladık İstanbul’a gittik.

Gerçi gidiş gelişlerimizde İstanbul falan görmüyoruz. O kaosun içine girmeden gidip geliyoruz.

Koç Üniversitesi Sarıyer tarafında; Rumeli Feneri’nin dibi. Dilovası’ndan Kuzey Marmara Otoyoluna, oradan Yavuz Selim Köprüsü’nden geçip  üniversite kampüsüne…

Öncekiler sınavdı, kayıttı, yurt işlemleriydi falan öyle geçti.

Bu kere, “şu lazım, bu lazım” dediler, çok katlı AVM’lere sürüklediler beni.

Trafik, bildiğiniz İstanbul trafiği. 34’ün dışındaki plakalara yaşam hakkı tanımayan bir sürücü güruhu.

Balıkesir’de yürüme mesafesi her yer on beş dakika.. Evden işe beş dakikada araçla gitmek bizim yaşam rutinimiz.

Bir yerden bir yere ulaşmak için saatler geçirmek nedir Allah aşkına?

Bizim gibiler için çok önemli bir zaman kaybı.. Metropol insanları için herhalde bir gün otuz altı saat falan olmalı! Saatlerini ulaşımla geçirmek zorunda kalan insanların iş verimliliğini, sosyal yaşamlarını, ulaşım için harcamak zorunda kaldıkları parayı ve harcanan zamanı düşünüp üzüldüm yani.

Başka açıdan bakınca, sanki biz daha eski bir zamanda takılı kalmışız, onlar zamanın ötesine geçmiş gibi.

Balıkesir gibi küçük bir memlekette çok kasmıyoruz kendimizi; hareketlerimiz ağır.. Heyecan, aksiyon yok pek. Metropol öyle mi?

Milyonlarca arı vızıldıyormuş gibi.. Lüksü, orta hallisi, gariban işi milyonlarca araç vızır vızır trafikte.

O gökdelen ormanlarının içinde bir kaos.

 

***

KIZA fastirifistan bakalım diye girdiğimiz AVM’lerde gözlem yaptım biraz.

Yerliden çok yabancı.. İranlı, Iraklı, Senegalli, Pakistanlı, Afrika’nın orasından burasından kopup gelenler.. En çok da İranlılar!

Çoğunun ellerinde bavullar var. Mağazaya giriyorlar, gözlerine kestirdikleri ne varsa alıyorlar, bavullara dolduruyorlar. Kasada ödeme yapacak adam.. Cebinden tomarla Türk Lirası çıkarıyor, herkes şaşkın şaşkın onları izliyor.

Bizim için pahalı olan her şey, onlar için sudan ucuz.

TL’nin değersizliği, yabancı turistlerin işine yarıyor.

Yirmi yedi lira bilmem kaç kuruş olmuş mazotun litresi; yolda gözümüz yakıt ibresinde sürekli.

İster istemez, İstanbul trafiğinde sarfedilen yakıt miktarını düşünüyor insan.

Nasıl düşünmezsin!

 

***

KESTİRME olsun, zaman kaybetmeyelim diye Körfez’i aşmak yerine otoyoldan gidip geliyoruz.

Kolaylık, rahatlık falan tabii.. Bir de zırt pırt ödeme yapmak zorunda kalmasa insan…

Elli kilometre gidiyorsun, otoban gişesi.. Yüz kilometre gidiyorsun, bir başka gişe..Köprüden geçişler falan.. Cüzdan yakıyor yani.

Ama maşallah, otoyol vızır vızır. Güzergahtaki Oksijen’ler şıkır şıkır. Yol molası verenler yeme içmeye, akaryakıta, hediyeliklere, lezzetlere dünyayı akıtıyor.

İnsan soruyor kendi kendine: “Nereden geliyor bu değirmenin suyu?”

 

******  

 

İş kazalarına fıtrat, kader

diye bakabilir miyiz?

 

SOMA’daki büyük maden faciasında ölen üç yüz beş madenci için “fıtrat” dediler, “kader” dediler.

Soma’dan sonra hem maden ocaklarında, hem başka sektörlerde iş kazaları yaşandı çok çok.

Hep kader, hep fıtrat!

Bartın Amasra’daki kömür madeni de kırk bir maden emekçisini yuttu, onlarca işçi yaralı. Bazıları bir ömür taşıyacak patlamadan kalan izleri vücudunda.. O anın yarattığı travmayı atlatmak da çok kolay olmayacak.

Her kazanın, her facianın ardından “fıtrat, kader” demekle sorun çözülüyor mu?

Tedbir, güvenlik, işyeri güvenliği, işçi sağlığı.. Bunlarla ilgili yasal düzenlemeler, yönetmelikler, denetimler – denetimsizlikler, raporlar…

İnançları gereği kaderci bir milletiz. “Alın yazımız böylemiş, vadesi bu kadarmış” der ağlarız.

Devlet “kader, fıtrat” demez.

Kırk bir madencimize Allah’tah rahmet dilemekten başka ne gelir elimizden?

Yaralılara acil şifalar…

 

 

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
FAŞİST DEMEK SUÇ DEĞİL!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!