MADENCİ zirveden zehirliyor..
Müteahhit zeminden!
Sahilden yani.
“Devlet sömürgeci maden şirketlerine bol bol ruhsat veriyor” diye bağırıyoruz ya.
Yerel yönetimler ne yapıyor?
Belediyeler…
Zeytinlik alanı aç imara.. Tarımsal alanı aç imara.. Ormanlık alanı aç imara.
İmardı, ruhsattı, fazla kattı, çıkmaydı, yamaydı derken..
Kazdağları’nın etekleri betona kesti!
***
BU mevzuya dair çok yazdık zamanında; yeri geldi, yine yazalım.
Anlı şanlı başkanlar dağın zirvesine çıkıyor, “Kazdağları’nın üstü, altından daha değerlidir, Altıncı filo defol” falan diye bağırıyor.
Kesilen ağaçları, yeşilin yerini alan sarı toprak tabakayı gösterip “geleceğimizi yok ediyorlar” diye haykırıyor.
Haklılar. Kazdağları gibi her zerresi altın değerindeki bu yaşam kaynağının sömürülmesine sessiz kalamazlar.
Kalamayız.
E peki sahilden dağın yamaçlarına uzanan beton yığınlarına ne diyeceğiz?
Kaç yüz bin, kaç milyon ağaç katledildi beton için?
Kaç canlı çeşidinin iklimi, doğası, dengesi değişti?
Her yeni inşaat, yeni bir bok çukuru demek.
Körfez dediğin yer, Edremit’ten Çanakkale’ye kadar bok çukuruna döndü yani.
Her yanı lağım kokan, dünyanın parasını harcayıp yaptıkları arıtmaları yetersiz kalan, bokunu püsürünü mavi sulara boşaltan…
Böyle yani.
Sonra, “mavi bayraklı plajlarımız var bizim…”
En temiz yerinden al numuneyi, yaptır tahlili, oh mis…
Çek mavi bayrağı göndere, dalgalansın süzüle süzüle…
***
KÖRFEZ’i imar rantına kurban ettiler.
Müteahhitleri zenginleştirdiler.
Arsa rantçılarını kazandırdılar.
Birilerinin zenginleşmesi, birilerinin yoksullaşması olmamalı.
Böyle olmadı mı?
Yeni yetmeyken Akçay’dan Altınoluk’a kadar yürüyecek nefese sahiptik.
Birkaç kamu tesisi, mütevazı yazlıklar, hepsi buydu.
Güzergah bakir, her yer yemyeşildi.
Otuz – kırk yılda o yeşilliğin yerini betonun griliği kapladı.
Birileri bu işlerden dünyaları kazandı.
O bölgenin mütevazı insanları kaybetti.
Canım zeytinlikler, çam ormanları falan yok olup gitti.
***
SONRA ne diyor abiler:
“İşte bu dağın zirvesinde oturdu tanrılar, Truva Savaşı’nı izledi…”
“Aristo aha tam burada felsefe mektebini kurdu…”
“Makedonyalı İskender, Granikos Savaşı’nı burada verdi; bu savaştan sonra Büyük İskender oldu…”
“Dünyanın ilk güzellik yarışması burada düzenlendi…”
Falan filan.
Sonra madenciler geldi, tanrıların Truva Savaşı’nı izlediği dağı yağmaladı.
Zeus ve efradına, “kalkın gidin len burdan, bundan sonra buraların tanrısı biziz” dedi!
Sonra müteahhitler.. Yazlık siteler, oteller, moteller, devre mülkler, kaçak yapılar.
Kabarık iştahlar, dinmeyen hırslar, kazanma arzusu.
Sonuç: Yağma!
***
O SEBEPLE, en günahsız kimse ilk taşı o atsın…
*****************
Kanadalı şirketin CEO’su bakın ne demiş
KAZDAĞLARI’nın Kirazlı Atikhisar bölgesinde yüz doksan beş bin ağacı kesip maden sahasına dönüştüren (Tarım Orman Bakanlığı on üç bin ağaç kesildi diyor ama kimse inanmadı buna) Kanadalı Alamos Gold şirketinin CEO’su John McCluskey..
BNN Bloomberg kanalındaki bir programa çıkmış, soruları yanıtlıyor.
İnternette dolaşan birkaç dakikalık videonun en çarpıcı bölümü, Türklerin en iyi yaptığı şeyle ilgili.
Bakın ne diyor:
“Türklerin çok iyi yaptığı bir şey, hâttâ dünyada en iyilerden biri.. Hafriyat ve taşları bir yerden bir yere taşımak. Dünyada onların tecrübesinde çok az ülke bulabilirsiniz.”
Taş taşıma işinde ustayız yani!
Bir şöyle diyor: “Madenlerimizde hiçbir yabancı çalışanı istihdam etmiyoruz.”
Türkiye’deki madenlerinde çalışanların tamamı Türkmüş.
Hem taş taşıma işinde en iyiyiz, hem ucuz işçiyiz malum.
İşsizliğin her geçen gün arttığı bir ülkeyiz aynı zamanda.
Seni sömürmesin de kimi sömürsün bu abiler?
Bir cümlesi de şu: “Türkiye’de enflasyon yüksek, o nedenle kazancın bir kısmı geri gidecek…”
Gözünü toprak doyursun; kaç ton altını alıp götüreceksin bu topraklardan. Enflasyon hesabı mı yapıyorsun?
**************
Bir komplo teorisi
KAZDAĞLARI’nda sanki ilk kez madencilik yapılıyormuş, ilk kez bir maden şirketi ağaç kesmiş gibi bir hava var sanki.
Yıllardır bölgede çok yoğun bir madencilik faaliyeti var ve çok fazla ruhsat verildi.
Madra Dağı, Kozak tarafı da aynı şekilde. Ancak bugüne kadar çevre duyarlılığı göremediklerimiz bu kez sosyal medya paylaşımlarıyla Kazdağları’nın ve bölgenin içine düştüğü tehlikeye dikkat çekiyorlar.
Körfez’deki belediyelerin ve çevre örgütlerinin eylemlerini bir zamanlar marjinal bulanlar ses veriyor şimdi.
Bu durum duyarlılığın artması ve insanımızın çevre olgusunu önemsemesiyse gerçekten, o zaman iyi yoldayız. Umarım böyledir.
Hablemitoğlu”nun Bergama Dosyası’nı da gözardı etmeyelim derim. Bir plan, yeni bir senaryo, ne bileyim bir toplum mühendisliği projesi falan. Suya toprağa havaya canlıya sahip çıkalım. Çıkıyoruz zaten. Ama bir hassasiyet çok çabuk oluşuyorsa dikkat etmek de lazım.
*****************
Böyle de bir anımız var…
EUROGOLD adında bir maden şirketi vardı eskiden.
Doksanlı yıllar.
Bizim Yaylacık köyünde sondaja başlamışlar.
Altın arayacaklar.
Malum, yabancı şirket.. Niyeti belli.
Gazladık gittik Yaylacık’a.
Şantiyeyi kurmuşlar, makinaları konuşlandırmışlar, sondaj işleri başlamış.
Köy kahvesinde üç beş yaşlı durumdan memnun.
“Çocuklarımıza iş verecekler…”
“Ama senin toprağındaki cevheri alıp götürecek bunlar, geriye cüruf kalacak” dedik.
Oralı olmadılar pek. Hâttâ kızar gibi baktılar.
Şantiyeye gittik. İşçiler, makinalar çalışıyor.
İzinsiz girdik tabi; iki eleman anında görüntü yaptı, “hoop hemşerim nereye…”
Sonra iki mühendis geldi, derdimizi anladılar; hemen ikna mesaisine başladılar.
Biz manşetlerden çakıyoruz o zaman..
Öyle çok ses veren, destek çıkan, “neler oluyor” diye soran pek yok.
ÇEVDOK diye bir dernek vardı eski zamanda; onlar ilgili yalnızca.
Mühendis arkadaşlar zırt pırt gazeteye geliyor, altın madenciliğinin yararları üzerine konferanslar veriyor falan.
Yemiyoruz.
Neden sonra umdukları rezervi bulamadılar belki de, sondajı bitirdiler.
Bir süre sonra öğrendik ki, bu mühendis arkadaşlarla olayı bitirmiş şirket, kapının önüne koymuş.
Böyle bir anımız da var yani.