DOLAR 19,1074 % 0.09
EURO 20,6895 % 0.29
GRAM ALTIN 1.201,37 % 0,05
ÇEYREK A. 1.964,25 % 0,05
BITCOIN 26.972,22 -2.968
GİRİŞ YAP

SON DAKİKA
hava 12°
Google News

EKONOMİNİN TEMEL MAKRO DEĞERLERİ VE TÜRKİYE

Son Güncelleme :

10 Ağustos 2022 - 13:12

EKONOMİNİN TEMEL MAKRO DEĞERLERİ VE TÜRKİYE

İster piyasa ekonomisi ister plânlı ekonomi olsun, ulusal ekonominin doğru ve sağlıklı yönetilerek gelişmesi altı temel makro dengenin tesisi, iyileştirilmesi, ve sürdürülebilirliği ile mümkündür.

 

Temel Makro Dengeler:

ı) arz-talep ıı) tasarruf-yatırım ııı) dış ticaret ve ödemeler ıv) işgücü-istihdam v) gelir dağılımı

vı) enflâsyon, kur, faiz.

  • Arz – talep dengesi:Toplam yurtiçi mal ve hizmet üretimi artı döviz ödenerek ithalât yoluyla satın alınan mal ve hizmetlerin toplam miktar ve değeri ile toplam yurt içi harcamalar artı döviz karşılığı yurt dışına satılan mal ve hizmetlerin toplam miktar ve değeri arasındaki olumlu (arz fazlası/yetersiz talep) veya olumsuz (arz açığı/aşırı talep) fark.
  • Tasarruf – yatırım dengesi:Toplam yurt içi bireysel ve kurumsal parasal tasarruflar (dağıtılmayan kârlar) ile toplam yurt içi bireysel ve kurumsal yatırım için gerekli para arasındaki olumlu (tasarruf fazlası)/olumsuz (tasarruf açığı) fark.  
  • Dış Ticaret ve Ödemeler Dengesi:‘arz-talep’ ve ‘tasarruf-yatırım’ dengeleri ile yurt dışı borçlanmalar sonucunda ortaya çıkan döviz açığı ya da fazlası.
  • İşgücü – istihdam dengesi:Çalışma çağındaki nüfus büyüklüğü ile bunlara sağlanabilen iş sahası arasındaki olumlu/olumsuz fark (işgücü açığı/işgücü fazlası).
  • Gelir Dağılımı:Üretimde(arz) yaratılan katma değerin, üretime katılarak katkıda bulunanlar arasındaki ‘dengeli’ dağılımı. Türkiye’deki işgücü fazlası düşük ücret, yüksek emek sömürüsüne dönüşmüş durumda.
  • Enflâsyon, faiz, kur uyumu:Ekonomide meydana gelen aşağı veya yukarı yöndeki fiyat hareketlerini yönetebilmek, kontrol edebilmek için izlenmesi gereken bilimsel para, maliye ve dış ticaret politikalarının belirlenmesi, izlenmesi ile sağlanan üç boyutlu denge.

 

Yukarıdakilerin tamamı ve birbirileri ile ilişkisi, ayrılmaz bütünlüğü bilimsel iktisat ders kitaplarında analitik çerçevede anlatılmış, açıklanmıştır. Hiç birinde de NAS suresi referans olarak gösterilmemiştir! Ekonomiyi yönetenlerin bunları iyi bilmesi, öğrenmesi şarttır. Aksi halde; “siz ekonomiyi değil, ekonomi sizi yönetir, savurur”!

Küreselleşme ile birlikte iyice yozlaşan serbest piyasa ekonomisi modelinin “olmazsa olmazı kâr maksimizasyonu” nedeniyle ekonomiyi yöneten siyasilerin öncelikleri yukarıda açıklanan altı temel makro denge değil, kendilerine destek ve yön veren sermaye sınıfının çıkarları ve istekleri doğrultusunda olmuştur (ekonomi politik).

Türkiye’de bu olguya son yirmi yılda bir de siyasal İslâm eklenerek sömürü düzeninin yönetimi kolaylaştırılmıştır.

Türkiye’de hayat pahalılığı var. Kıt kaynaklar çoğunluğun değil, azınlığın çıkarları için kullanılıyor. Örneğin; TOKİ. Kuruluş amacı dar ve orta gelir sınıfı için uygun şartlarla konut yapmak olan TOKİ rezidans, stadyum, millet bahçesi…yapımına yönlendirildi. Ülkedeki nüfus artışı ile birlikte yabancılara yapılan konut satışları nedeniyle konut sorunu ürkütücü ve çözümsüz hale geldi! Yüksek nüfus nedeniyle kişi başına milli gelir düşüyor. Tek teselli, kişi başına iç ve dış borcun yüksek nüfus nedeniyle daha düşük hesaplanabilmesidir!

 

Nüfus plânlaması Türkiye için fazlasıyla gerekli ve geç kalınmış bir karardır.

Peki; bu düzen demokratik yolla değişebilir mi? Bu konuda iyimser olabilmek ne yazık ki güç.

Altmışlı yılların ikinci yarısında başlayan, 12 Mart 1971’de önü kesilmesine rağmen Ecevit’in önderliğinde tekrar canlanan sınıf bilinci oluşumu, gelişimi, düzen değişikliği hareketi 12 Eylül 1980 darbesiyle felce uğratıldı. Türkiye; Turgut Özal’la birlikte siyasal İslâm’ın temellerinin atıldığı bir ülkeye dönüştürülmeye başlandı. 2001’den sonrası malûm. Yirmi yıldır siyasi iktidarı elinde tutan AKP, lideri ve kadroları elbirliği ile devlet imkânlarını da kullanarak siyasal İslâm ve hamaseti öne çıkarmış, başta sıralanan temel ekonomik dengeleri alt üst etmekte çok başarılı olmuştur! Yirmi yıl boyunca “milletin desteğini” alarak iktidarda kalmak kolay değildir. Bunda; toplumun Osmanlı döneminden gelen, yerleşmiş, pekişmiş – başta kadercilik ve kulluk – yaşam felsefesi, 1950’den sonra Demokrat Parti ile başlayan ve daha sonraki iktidarların toplumun zaaflarından faydalanarak dini siyasete alet etmelerinin önemli etkisi olmuştur. AKP; ekilmiş tarlanın mahsulünü biçmiştir, biçmektedir.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı kendi görev alanı dışında kalan çok konuda lâiklik ilkesine aykırı mesajlar veren uygulamalara girişen bir kamu kurumu haline gelmiştir.

AKP’li belediye başkanları da icraatlarını siyasal İslâm çizgisinde tanıtmakta sakınca görmemektedirler. Son örnek; Van Tuşka Belediyesince göl kıyısında yapılan kadınlar plajının açılışında AKP’li başkan; “…..sahilden ‘kadınlarımızın da faydalanmasını sağladık” dedi. Partisinin başındakilerden aldığı cesaretle kamu yatırımını evinin bahçesindeki özel havuzu açmış gibi tanıtmaktan kaçınmadı!

 

Bunca olumsuzluklara rağmen, seçmenin dörtte biri, AKP’yi, yüzde kırk ikisi de AKP’nin başkanı Erdoğan’ı desteklemektedir. Bu açıklanması, doğru anlaşılması gereken bir paradokstur. 

Sorunun özünde ise; hiçbir muhalefet liderinin dile getir(e)mediği “Türkiye Cumhuriyeti’nin “lâiklikten kopuşu” vardır.

 

Düşünen Adam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.