DOLAR 19,1064 % 0.1
EURO 20,6783 % 0.27
GRAM ALTIN 1.201,69 % 0,08
ÇEYREK A. 1.964,76 % 0,08
BITCOIN 27.033,90 -2.802
GİRİŞ YAP

SON DAKİKA
hava 11°
Google News

EKONOMİNİN GERÇEKLERİNİ GİZLEMEK İSTİYORLAR

Son Güncelleme :

11 Mart 2022 - 0:04

EKONOMİNİN GERÇEKLERİNİ GİZLEMEK İSTİYORLAR

Yirmi yıldır anlaşılmaz, savunulamaz politikalar, kararlar ve uygulamalarla yönetmek istedikleri, sonunda dibe çaktıkları Türk ekonomisini, şimdi de ‘işportacı’ anlayışı ile kurtarmaya çalışıyorlar! Yaptıkları açıklamaların tümü giderek artan kötümserliği dağıtmaya, dikkatleri, gerçekleri saptırmaya yönelik içi boş sözlerden ibaret. Ekonominin-hangi ideolojiden olursa olsun- evrensel ilkelerinden, kurallarından, bilimsellikten uzak yöntemler, halkın önüne “enflâsyon ve hayat pahalılığı ile mücadele” etiketi ile getiriliyor!

Ekonomisi “bitkisel hayata” giren Türkiye’nin Maliye Bakanı Nebati Londra’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan Arap topraklarında finansman kaynakları arıyorlar.

Yıllık enflâsyonu yüzde 50’yi geçmiş, ulusal parasının uluslararası değerini iki buçuk ayda yüzde 65 düşürebilmeyi ‘başarmış’, ulusal tasarrufları ekonomiye çekebilmek için bankacılık alanına yepyeni bir yöntem sunarak “kur garantili mevduat hesabı” peşine düşen bir ülkeye; yapacakları yatırımın fizibilitesini ‘enflâsyon muhasebesi’ esasına göre Dolar/Euro üzerinden hesaplayan rasyonel yatırımcılar değil, sadece batan geminin mallarına göz koyan korsanlar gelir, bulduklarını talan edip, kapıp giderler!

Bu duruma düşürülen Türk ekonomisinde, enflâsyon ve hayat pahalılığı ile mücadele -işportacı mantığı ile-  temel gıda satışlarındaki KDV’nin yüzde 8’den 1’e düşürülmesine indirgendi! (indirim lokantalarda geçerli değil).

Oysa sorunun özünde KDV matrahlarının yüksekliği, yüksek ürün maliyetleri var. Şöyle ki; KDV maliyet unsuru değildir. Vergiyi doğuran olay ilgili mal ve hizmetin satış yoluyla devredilmesidir. Üretimden satışa her aşamada mahsuplar yapılmak suretiyle ödenir. Verginin nihai yükü mal ve hizmetin tüketicisinde kalır. Verginin matrahı ürünün satış fiyatı olduğundan, yüksek enflâsyonun sonucu oluşan hayat pahalılığı ile mücadelede indirim yapılmasının bilimsel yanı yoktur, çözüm de olamaz. İşporta mantığından farksızdır. KDV, ekonomide kayıt dışılığı önlemek için uygulanan bir maliye politikası aracıdır. Pahalılıkla mücadelede indirim yapılması, tamamı yanan ormanda bir ağacın dalını keserek yangını söndürmeye çalışmaktır. Böyle bir tablo varken maaş/ücret zamları çözüm değil, kanayan yaranın üstüne atılan düğümdür! Zamma zamla savaş açılmaz. Pahalılıkla mücadelenin çözümü içerde üretim artışıdır.     

Bir de “fahiş fiyat” dedikleri ama tanımlayamadıkları “fiyat” var. Fiyat kaç TL olursa “fahiş”, kaç olursa fahiş değildir. Serbest piyasa ekonomisi diye “övünülen” bir ekonomi modelinde bunun bahsi ‘caiz’ değildir! Bu iş özel sektörün takdirine bırakılmak zorundadır. Türkiye’de “fahiş fiyat” aranacaksa ilk aranılacak akla gelecek kamu sektörüdür. Akaryakıt, doğal gaz, elektrik, köprü, otoyol ücretleri, fahiş olmaktan da beter…

Enflâsyonun bir diğer gerekçesini de “dünyada artan enerji ve ham madde fiyatlarındaki artış” olarak gösteriyorlar. Doğru da… Dolar kurunu önce bir buçuk ayda yüzde 100 yükseltip (8.50TL’den 18.00’ye) hemen ardından, bir buçuk ay sonra da gece yarısı üç saatte yüzde 30 düşürmeyi başaran! ekonomi yönetiminin gerçekleri çarpıtması, gizlemesi şaşırtıcı değildir. İşin aslı şudur:

Önceden yurtdışından 100 dolara satın alınan bir ürünün fiyatı 130 dolara çıktığında bunun Türk ekonomisine maliyeti 1.105 TL olacakken, 2.340 TL’ye yükseldi. Mucize gece yarısı operasyonu ile de “dış güçler” sayesinde 1.560 TL’ye düşürüldü! NAS’tan ilhamla “yüksek faiz sebep, yüksek enflâsyon sonuç” derken, şimdi de “düşük faiz sebep, yüksek kur sonuç” demek “farz” oldu. Bütün kötülüklerin anası faiz şaka kaldırmıyor!

Merkez Bankası politika (referans) faizi talimatla düşürüldü. Ancak emri uygulayan Merkez Bankası da, ticari bankalar da buna uy(a)madı. Bir miktar uymaya çalışan kamu bankaları da “görev zararı” yazdı! Aslında ‘Hazine zararı’…

Ekonomi yönetimi; gelir dağılımı, toplam tasarruf hacmi, faiz, enflâsyon ve kur arasındaki ilişkiyi bilmiyor, öğrenmek de istemiyor…

Faiz, ekonomideki ‘borç verilebilir fonların’ arz ve talebine, dolayısıyla tasarruf eğilimi ile yatırım hacmine göre belirlenir(Fisher – ‘ödünç verilebilir fonlar ve denge faizi teorisi). Bu görüş Türk ekonomisi özelinde düşünüldüğünde tasarruf ve yatırımla birlikte ‘tüketim için borç para talebini de dahil etmek gerekir. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve hayat pahalılığı, ödünç verilebilir fonlar üzerinde ilâve baskı oluşturmaktadır.

Cumhurbaşkanı, faiz gündemden çıktı dedi. Doğru. Deprem bitti, enkazı kaldı.

Akaryakıt zamları

Gün aşırı açıklanan akaryakıt zamlarına çare bulmak ekonomi yönetimi için ‘olmazsa olmaz’ bir sorumluluk oldu. Şimdikilerin beğenmedikleri, küçümsedikleri ‘eski Türkiye’de’ yetmişli yıllarda “akaryakıt fiyat istikrar fonu” olarak tanımlanmış bir bürokratik mekanizma vardı. Arap-İsrail savaşı, OPEC’in kurulmasıyla katlanan petrol fiyatlarına yurt içinde istikrar sağlamak için kurulmuş bu fon sayesinde fiyat dalgalanmaları önlenir, ekonomide belirsizliğin önüne geçilirdi. Fon, şartlar gerektirdiğinde Hazine tarafından beslenir, ekonomide istikrarsızlık ortamının oluşmasına engel olunurdu. “Yeni Türkiye’nin” bütçe kaynakları geçiş garantili yollara, köprülere, saraylara ipotekli olduğundan toplumsal faydası yüksek alanlar için kaynak bulunamıyor!

“Eski Türkiye’de” devletin kaynaklarına sahip çıkan, kaynakların toplum yararına kullanılması için  projeler oluşturan, siyasi otoriteyi harekete geçiren, ekonomide devletin varlığını hissettiren kurumsal devlet yapısı ve orada çalışan liyakatli, donanımlı bürokratlar vardı. Devletin ekonomide ağırlığının bulunmadığı, “yeni Türkiye’de” kamunun ekonomide düzenleyici rol oynaması beklenemez. Türkiye’de devletin ekonomideki ağırlığı, belirleyiciliği; “devlet kumaş yapmaz, ayakkabı yapmaz, şeker, çimento üretmez… zırvalarıyla başlatılan, sonunda petrol, petrol, petrokimya, komünikasyon dahil her sektörün özel sektöre peşkeş çekilmesiyle yok edildi. 

Yöneticilik eğitimlerinde doğru, sürdürülebilir kararların önemi anlatılırken; “yanlışların yapılmadan fark edilerek bertaraf edilmesinin” önemine vurgu yapılır. Kitaptaki ifadesiyle “NASIL YAPILMAMALI”? (how not to do) “Yeni Türkiye’de” elektrik tarifeleri bile bir ayda üç kere değiştiriliyor!

“Kalite yönetimi”nin anlamı “doğruyu bir seferde bulabilmektir”. Bu yapılamıyorsa yönetimin kalitesinde sorun var demektir.

Süleyman Demirel bunları; “nelerin olabileceğini anlayabilmek için nelerin olamayacağını tam anlamak gerekir” diyerek ifade eder, gazetecileri azarlamadan, şapkasını sallayarak açıklamalarını bitirirdi. “Eski Türkiye” böyleydi işte…

Düşünen Adam              

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.