SAADETTİN ÖKTEN’DEN ALINTILAR
Saadettin Ökten’i deprem vesilesi ile paylaşılan bir videosu üzerinden tanıdım. Televizyon ve radyo programlarını takip etmediğimden haberdar değilmişim ama kendini Psikolog Kemal Sayar ile radyo ve TV programları yapıyorlarmış. Profesör Dr. Saadettin Ökten İTÜ ve Mimar Sinan Üniversitelerinde görev yapmış bir akademisyen. Şu an Sabahaddin Zaim Üniversitesi’de ders vermeye devam ediyor.
Geçenlerde onun Kemal Sayar ile söyleşilerinden oluşan “dünyaya geldim gitmeye” adlı kitabını okudum. Her iki yazar da insanı dünyanın ve akışın esaretinden özgürleştirici anekdotlar paylaşmak konusunda anlamlı bir yarış içindeler. Saadettin Ökten akademisyen ve bilim adamı kimliğinin dışında bir İstanbul Beyefendisi ve bir tasavvuf ehli. Bu anlamda modern mimari ve modern bilme dair notlarını çok daha deruni bir evren tasavvuru ile birleştirerek çok ihtiyaç duyduğumuz “ bilge” bir perspektiften bizlere aktarıyor. Onun değerli söyleşilerinden sizlerle paylaşmak istediğim bazı notlar şöyle:
“Eşyanın zebunu oluyoruz. Halbuki bu durum ruh üflenmiş ademoğluna yakışmaz, onun şerefiyle mütenasip bir durum değil çünkü. Eşyayı yerli yerinde kullanmayı öğrenmek zorundayız.”
Ses kirliliği var. İnsan kendi ruhunun seslerini, daha da önemlisi Halik’ın seslerini işitmekte zorluk çekiyor.
Eski büyüklerimiz “insan kulağından zehirlenir” der.
İslam dünyasında uyulması, tabi olunması gereken tek bir örnek var, Cenab-ı Peygamber.
Varlığınızı araba, marka, elbise üzerinden inşa ederseniz bitmiştir. Egonuzun nefs-i emmarenizin ötesinde şeyler var, kalbiniz, zihniniz, değerleriniz.
Maddi dünyaya yansıyan güzellik ruh güzelliğidir.
“Erdemli şehrin birinci özelliği insanın yardımlaşmasıdır” diyor Farabi. Yardımlaşmanın en basit biçimi tebessümdür.
Müslümanlar için tabiat önemli bir hadisedir; gökyüzü ve doğayla bağımızı daimi kılmak mecburiyetindeyiz. Doğayla barışık formları korumalı, o formları modern hayatla buluşturmalıyız.
Arzın meydana gelişi, dağların oluşumu, ovaların oluşumu, gökyüzüyle dağların ara kesiti…o ilahidir, bozmaya hakkımız yok. İnsanları onu seyretmekten men etmeye hakkımız yok.
Pek çok şeyde olduğu gibi yeryüzünü imar ederken de edebe riayet edilmeli.
Bakın neyi tavsiye edeceğim: iç dünyamızı kuralım gönlümüzü genişletelim, deryadil olalım.
Ben İngilizce, bir miktar Almanca ve Fransızca öğrenmek için çok uğraştım ve şunu anladım., eğer biz kendi lisanımızı iyi bilmezsek hiçbir yabancı lisanı öğrenemeyiz. Öğreniriz ama garson seviyesine : “biftek iyi, ekmek getir” gibi.
Eskiler gözünüz kirlenmesin, kulağınız kirlenmesin derlerdi. Niye, kalbiniz kirlenir derlerdi.
Bir de vermeyi hiç akıldan çıkarmamak gerek; verdiğiniz zaman sizden gidiyor ama manevi olarak siz güçleniyorsunuz.
Eğer Tanrı’ya inanıyorsanız onun kurguladığını seyredin, inanmıyorsanız tabiatı izleyin. Çok rahatlatacaktır sizi. Tabiatın o muhteşem manzarasının farkında olan, ondan haz duyan tek mahluk insandır. İnsan gözleriyle bakar, o duyguya dönüşür, sonra sevgi olur ve ruh zenginleşir. Teslimiyet bunun ötesinde başlayan bir hadise.
(Kaynak: Dünyaya Geldim Gitmeye, Kemal Sayar, Saadettin Ökten, 2023, Turkuvaz Kitap)