Dr. Hasan Boztürk
Dünya çok kutuplu yapısıyla yeni krizlere gebe. ABD Başkanı Trump’ın seçilmesiyle dünyada dengeler değişecek gibi görünmektedir. Bu manada ilk döneme benzer ve ancak daha güçlü hamleler yapılma ihtimali kimi örnekler ve açıklamalarda ortaya çıkmaktadır. Bu durum Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.
Hatırlanacak olursa Trump ilk döneminde bir ifade kullanmıştı. Bu ifade çok büyük bir iddia içermekteydi. Yeniden büyük Amerika hayali içeren bir kavram esasen geçmişten izler taşısa da yeni döneme ışık tutmaktadır. Geçmişte Ronald Reagan 1980 yılındaki seçim kampanyasında kullanmıştı bu sözü. Ardından Trump ilk dönenimde dile getirmişti. “Make America Great Again” kavramı Trump’ın ikinci dönemindeki kampanyasından da görüldü. Burada “yeniden büyük-harika ABD” sloganı Trump’ın yeni döneminin önemli ipuçlarını vermektedir. “America First” sloganı da benzer bir mesaj vermektedir.
İlk döneminde Trump en yüksek oyu alamamış ancak eyaletlerdeki delegelerdeki çoğunluğu alarak başkan seçilmişti. Bazı alanlarda eli kolu bağlı olduğu için karar alma süreci uzlaşmayı zorunlu kılmaktaydı. Şimdiyse hem delegelerde çoğunluğu elde etti hem de genel oylamada. Dolayısıyla karar alma süreçleri öncekine göre daha kolay olmaktadır. Burada Amerika Birleşik Devletleri-Avrupa Birliği ilişkileri Biden dönemine göre farklılık gösterebilecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye yaptığı “Krizden Türkiye ile birlikte çıkabilirsiniz” çağrısı önemli görülmelidir. Krizleri fırsata çevirmekten kastettiğimiz hususlardan biri de budur. Geçmişte Rusya-Ukrayna krizi fırsata dönüşmeye başlamıştı.
Yine ABD’nin Trump ile birlikte ülke sınırları dışındaki olaylara yaklaşımları farklılık gösterebilecektir. Bir nevi fayda-maliyet analizi yapan Trump’ın Filistin meselesi dışındaki bütün olaylara bu yaklaşımla adım atacağı öngörülmektedir. İlk dönemde de benzer bir yaklaşımı olmuştu.
ABD’nin Rusya ile temaslarını artırması konusu hem Ukrayna’nın hem AB’nin hem de Çin’in çıkarlarını aykırılık teşkil etmektedir. Burada Türkiye’nin atacağı adımlar ve kuracağı ittifaklar çok önemli görülmektedir.
ABD’nin Doğu Akdeniz politikasına karşı AB ile Türkiye’nin iş birliğine gitmesi kaçınılmaz olacaktır. AB’nin Erdoğan’ın çağrısına kulak vermesi önemli olacaktır.
Fransa’nın Türkiye karşıtı politikalarını sonlandırıp, Ankara ile AB ülkeleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine odaklanması zorunluluk olacaktır. Bu Fransa ve AB’nin çıkarına olacaktır. Trump’ın alacağı radikal kararlar ancak be ancak kurulacak ittifaklar sayesinde anlamsızlaştırılabilecektir.
Sonuç olarak dünyadaki birçok kriz Türkiye’yi etkileme kapasitesine sahip olmakla birlikte yeni fırsatlar ve ittifaklar da doğurmaktadır. AB üyeliği kolay görünmese bile üyelik sürecinin canlandırılması bir zorunluluk olarak görülmektedir. AB’nin kurumsal yönetim mekanizması ve üye ülkelerin liderlerinin Ankara kozunu sahaya sürmeleri hem kendi çıkarlarına hem de bölgenin çıkarlarına olacaktır.
AB içindeki yönetimsel krizler ve liderlik eksikliği önemli bir handikap olmaktadır. Merkel döneminin aksine Almanya koalisyon dönemi yaşamaktadır. Macron’un liderlik özelliği başarılı olamamıştır. AB’nin ortak politika üretme manasındaki ortak savunma ve politika mekanizması tam manasıyla oturmamıştır. AB’nin kurumsal liderleri dünyada yeteri kadar dikkate alınmamaktadır. Avrupa ülkelerindeki aşığı sağın yükselişi AB’nin ortak karar almasını zorlaştırmaktadır.
Yine da AB’nin Monnet’in değimiyle “AB krizler üzerine inşa edilmiştir” sözü önemli görülmekte ve geçmişten günümüze krizleri aşabilme kabiliyetleri umutsuzluğu azaltmaktadır. Burada AB için Ankara önemli bir fırsat sunabilmektedir. Bu fırsat hem Türkiye’nin hem de AB’nin çıkarına olacaktır. Unutulmamalıdır Türkiye jeopolitik konumu itibariyle krizlerin merkezinde olduğu kadar birçok ülke ve kuruluşun da ihtiyaç duyduğu bir devlettir. Türkiye ihtiyaç duyulduğu sürece krizleri fırsatlara çevirebilecek konumdadır.