Despotik yönetimlerde Anayasa değil, banayasa!

 

Ünlü Fransız düşünür Montesquieu, ‘’Yasaların Ruhu’’ adlı başyapıtında toplumların geleceğiyle ilgili sorduğu hayati soru, acaba medeniyetleri ve devletleri çöküşe götüren ana sebep nedir? Çok sayıda medeniyeti araştıran Montesquieu, araştırmaların sonunda vardığı sonuç; Devletleri çöküşe götüren ana sebep despotik yönetimlerdir. Despotik yönetimlerde, başta yasalar olmak üzere bütün ülkeler, değerler kişi ve kurumlar anlamını yitirir ve çöküş kaçınılmaz olur. Montesquieu ikinci bir soru sorar. Madem çöküşün sebebi despotik yönetimler o halde böyle yönetimlerin engellenmesi ve çöküşün önlenmesi için ne yapmak gerekir? Montesquieu’nun bu soruya verdiği cevap açık ve nettir. Erklerin bağımsızlığı. Yani yasama, yargı ve yürütmeyi birbirinden bağımsız ve birbirlerini denetleyecek şekilde konumlandırmaktır.

Kısaca. Yasama, yasaları yapacak. Yürütme, yasamanın koyduğu kurallara göre ülkeyi yönetecek. Yargı ise, bütün bu süreçleri yargısal denetime tabi tutacak. İşte bu gerçeği anlayan ve uygulayan ülkeler, günümüzde huzur, barış ve refah içinde yollarına devam ederken bunu anlayamayan ülkeler despotik yönetimler elinde işsizlik yoksulluk hayat pahalılığı ve sefaletin kol gezdiği bir hayatı sürdürürler ve üstelik sebebini de hep başka yerde ararlar.

Erdoğan 2014’de ilk cumhurbaşkanı seçildikten sonra anayasayı ‘yok saymayı’ alışkanlık haline getirince, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘’Erdoğan, Anayasa’ya uymuyor, Anayasa’yı Erdoğan’a uyduralım’’ gerekçeleriyle anayasa değişikliği önerdi. 2017’de yapılan referandumla ‘tek kişilik hükümet’ modeli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uygun anayasal değişiklikler yapıldı. O gün, anayasaya uymadığı için değiştirilerek kişiye özel hale getirilen anayasanın bugün içinde yetmediği, ihtiyaçları karşılamadığı (Erdoğan’ın mı, toplumun mu?) gerekçeleri ileri sunulmaktadır.

Öyle ki o gün, sistemin vazgeçilmezi olarak görülüp seçilmek için 50+1 kuralını savunurken bu ‘’rastgele bir tercih’’ değildir, ‘’Bu tartışmayı bir daha açılmamak üzere kapatıyoruz’’ diyen Erdoğan, ‘’50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibariyle ‘en fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır’’ ifadeleriyle 50+1’den vazgeçmek istiyor.

Bütün dert, bütün amaç ‘sınırsızlıkları sınırlamayacak’; yeni bir ANAYASA! Daha doğru bir ifadeyle, keyfi ve kuralsız yönetim anlayışını ANAYASAL hale getirmek.

Mağduriyetlerden ve krizlerden beslenen iktidar, kontrolündeki ‘Yargı’nın yarattığı ‘Yargı kriziyle’ yeni siyasal alanlar açmak için, bugüne kadar sayısız kez uymadığı, yok saydığı anayasanın sorunlara yol açtığı iddiasıyla yeni bir anayasanın artık kaçınılmaz hale geldiğine kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor.

Konu malum, Anayasa Mahkemesi’nin Hatay milletvekili Şerafettin Can Atalay ile ilgili verdiği hak ihlali kararına, Yargıtay 3’ncü Ceza Dairesinin karara uymama kararı ve aynı zamanda, bu kararı veren AYM üyelerinin yargılanmasını talep etmesi. Yetmedi, TBMM’ne ‘had’ bildiren bir dille derhal ‘kararın okutulması ve Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi’ talimatını vermesi. Günlerdir iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye çok yakıcı temel sorunları bir kenara bıraktı AYM’nin kararının yok sayılmasını, yargının yol açtığı krizi tartışıyor.

CHP Genel Başkanı özgür Özel buna ‘hadsiz darbe’ diyor. CHP Meclis Grubu, Can Atalay’ın serbest bırakılarak Meclis’e dönmesi için TBMM’de günlerdir nöbet tutuyor.

2011 yılında, cezaevinde iken MHP milletvekili seçilip, 2012 yılında 18 yıl ağır hapis cezası alan, 2013 yılında bu cezası Yargıtay tarafından onanan, 2014 yılında AYM hak ihlali kararı verilen. Karar üzerine yerel mahkemece tahliye edilen Engin Alan, 2014 yılında TBMM’ye gelip yemin etti.  Devlet Bahçeli o gün kendi milletvekili Engin Alan sürecinde söylediklerinin tam tersini iddia ederek Anayasa Mahkemesi ve üyelerine ‘savaş’ açmış,  her bir AYM üyesini terör örgütleriyle ilişkilendirecek kadar ileri iddialar ileri sürmektedir. Engin Alan için sorun olmayan uygulama, Can Atalay için neden sorun oluyor?

Anlaşılan Yargı üzerinden ‘yaratılan’ krizle anayasa değiştirilmek, 50+1 kuralı kaldırılmak, anayasaya aykırı üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olmak yetmemiş olacak ki, tekrar seçilebilmenin önü sonsuza kadar açılmak isteniyor.

İktidarın yeni anayasa çağrılarına, yeni seçilen CHP yönetiminin var olan anayasaya uymayanlarla yeni anayasa yapmaya asla yanaşmayız tavrı son derece doğru ve yerindedir.

Montesquieu’nun dediği gibi kuvvetler ayrılığı ilkesiyle değil, kuvvetler birliği ilkesiyle despotik bir anlayışla yönetilmenin ülkeyi getirdiği tablo ortada. Ya bu daha da kalıcı hale gelip ülke başka bir yere evirilecek ya da kuvvetler ayrılığı, erklerin bağımsızlığı ilkesi esas alınarak Türkiye hak ettiği noktaya kavuşacak.

 

Exit mobile version