DESİNVOLTURE, DESINTERESSE VE İSTİĞNA

 

Daha çok sahip olmak, daha çok kazanmak, daha çok deneyimlemek için her gün temposunu biraz daha artırdığımız kör bir koşuşturmaya dönüşür hayat. İstemenin sonu yoktur ama ömrün bir sonu vardır.

Doyumsuzluk bu dünyanın kaidesidir. İnsan kendisini akışa bıraktığında kör bir didinmenin esiri olur. Spinoza bu çabayı “conatus” olarak isimlendirmiş. Hepsini kendinde toplamak isteyen, başkalarının kazancını kaybı olarak gören bir ruh fukaralığı, bir nasipsizliktir conatus. Fransız iktisatçı Frederick Lordon “conatus” kavramını kapitalizmin kökenindeki itkiyi açıklamak için kullanır. Bizim literatürümüzde ismi kör nefis ve tamahkarlıktır.  Skolastik Avrupa bu itkiyi “appetitus innatus” yani mündemiç iştiha veya içsel iştah olarak isimlendirmiş.  

Bu tutkunun esiri olanların ömürleri, saadetleri ve sağlıkları kendileri ve başkalarıyla didişme hengamesinde geçer gider. Bu doymak bilmezliğin akıbeti “gözün toprakça doyurulmasıdır.” İnsanın saadeti bu dünyanın arzularının ve koşuşturmalarının bir sonu olmadığını fark etmek, yavaşlamak ve dünyanın sunduğu, her biri birbirine benzer zevklerin ve özde hiçbir deruni faydaya, keyfe ve zenginliğe tekabül etmeyen vaadlerin karşısında bir “gönülsüzlük” halidir. İnsanın gönlü mavi göğü, güneşin altın ışıklarını, sonsuz kırları, günün ilk ışıklarını, akşamın altından damlalarını süzmek için yaratılmış bir imbiktir.

Var olmak kör bir isteğin pençesinde olmak değil kendinde olmaktır. Onu sonu olmayan koşuşturmalarla bu yeryüzünde sonsuzca kalacakmış gibi yormak, hırslar, öfkelerle kasılan, köpüren ve kendini kaybeden bir hale sokmak insanın varoluşsal asaletine yakışmayan bir cehalet halidir. İnsana düşen dünyaya edepli, mağrur ve ölçülü bir dokunuştur. Dünyanın sunduğu zevklerin hiçbirinin kalitatif olarak birbirinden farklı olmadığının farkındalığında bir elde edilmezlikle nefislerin kör didişmesine ve akışa ilgisizce bakmaktır. Bu tavrın Germen lisanındaki karşılığı “desinvolture”dür. 

Aslı Avrupa soyluluğunun ortak lügatçesini oluşturan Frenkçedir. Bu kelime dünyanın dağdağası karşısında kendi aslından, nasibinden ve akıbetinden emin bir ruhun ilgisizliği ve sarsılmazlığını ifade eder.  Bu kelimenin bir benzeri Frenkçe’deki “desinteressé” kavramıdır. Bu kavram kimi yerde özverili, bizdeki tabirle “diğerkâm” kelimesini karşılasa da aslı olup biten karşısından doygun ve ilgisiz bir ruh halini tarif eder. Desinteressé her olaydan ne tür bir fayda devşiririm hesabında olmayan insan tavrıdır. Kendisi siftah ettiğinde komşusunun siftah etmesini arzu eden, fakir fukaraya dağıtılan iki parça lokmanın kendi nafakasını azaltacağını düşünmeyen esnafın tavrıdır.

Bizim lügatçemizde bu Frenk tabirlerinin karşılığı “istiğna” kelimesinde kendini bulur. İstiğna gönül tokluğu ve doygunluktur. İnsanın gönlü nasıl tok olur? İnsanın gönlü tüm dünya kendisinin olsa doymayacağını fark ettiği ve ölümlü olduğu gerçeğini anladığında tok olur. İstiğna sahibi insanın sıfatı “müstağni” dir.

Dünyaya karşı istiğna insanı yalan, hırsızlık, tamahkarlık, gasp, hakkı olmayana el uzatma, zulüm, gönül kırıcılık ve her türlü bencillikten alıkoyar. Aksi halde insan önce kendisinin esiri, sonra dünyanın esiri sonra da eşyaların oyuncağı olur. Kör nefsin mülkünde cehennemi bir didinme varoluşun kaderidir. Cehennemi öldükten sonra beklemeye gerek yok, çoğu insan her gün cehennemi kusarak ömür tüketir. Gönül enginliği ve gönül zenginliğiyle dünyanın ardına ermeyi dilemek gerek.

Exit mobile version