DEPREMİN SOSYO EKONOMİSİ

 

JP Morgan’ın deprem sonrası yaptığı tahmine göre felaketin Türkiye ekonomisine maliyeti 25 milyar dolar.  Bu rakam Türkiye’nin milli hasılasının %2,5’ine karşılık geliyor.  Bu rakam başlı başına depremin yaratacağı ekonomik etkiyi gözler önüne seriyor.  Bu açığın kapatılması devlet bir dizi finansal ve fiskal tedbirler alacaktır. Borçlanma ve ek vergiler demek olan bu tedbirler cari açık ve reel gelir üzerinde etkiler yaratarak hane halklarının ekonomik kararlarını yönlendirecektir. Devletin bu araçları kullanırken Türkiye’nin mevcut ekonomik etkinliğini daraltmayacak şekilde bir ağırlık yönetimi yapması zorunludur.

 

Depremin sosyo-ekonomik sonuçları çok daha büyük ve uzun dönemli etkilere sahip olacak. Şehirlerin yeniden inşa edilmesi oralara yeni binalar yapmaktan çok daha fazlası. Her şehir sosyal bir komünite. Yani şehirlerde insanları bir araya getiren sosyal ağlar var. Depremde bu ağlar yok oldu. Onların yeniden kurulması gerekiyor. Her şehir kapalı devre ekonomik bir sistemdir. İnsanları şehirlerde yaşamaya ikna eden faktörlerin başında şehirlerdeki ekonomik etkinliğin insanların ihtiyaçlarına cevap verebilmesi yatar.  Depremden sonra bu sistemler de çöktü. Biz çok üzerinde durmayız ama her şehir aynı zamanda canlı bir tarihtir. İnsanları kuşaklar boyunca şehir dizaynı ve çevresi ile kurdukları ilişkiler şehrin o anki sakinlerinde geçmişin bir kent hafızası olarak yaşamasını sağlar. Deprem sonrası o coğrafyalarda bu şehir hafızaları da yıkıntılar arasında kaldı.

 

İlk olarak o bölgelerde yapılması gereken deprem riski minimize edilmiş az katlı konutlardır. Bu felaketi atlatan insanlar bir daha çok katlı ve riskli konutlara girmek istemeyeceklerdir. Yeni kurulacak kentlerin dizaynı insanların sosyo kültürel ihtiyaçları düşünülere oluşturulmalıdır. Bu denli yıkıma uğramış kentleri yeniden canlandırmak için şehirlerin cazibe unsurlarının olması önemli. Şehirlerin yıkılan tarihi dokusu aslına uygun olarak restore edilmeli ve böylelikle şehir hafızası yeniden canlandırılmalıdır. Her şehirde deprem felaketini hatırlatan sembolik anıtlar oluşturulmalıdır. Kolay unutuyoruz. Yaşadığımız milli trajedi her yıl sade bir ritüelle anımsanmalı ve bu anı geleceğe dair tüm tercih ve seçişlerimizde yol gösterici olmalıdır.  Yıkılan şehirlerin ekonomik olarak canlandırılması için bölgenin tamamı 6. Dereceden teşvik bölgesi ilan edilmeli ve ayrıca bölgede sağlanacak istihdama özel ücret ve sigorta primi desteği gibi teşvikler uygulanmalı ve depremde zarar gören işletmelere destek olunmalıdır.  Sermayenin bölgeye çekilmesi teşviklere bağlıdır ancak insanların çalışmak istemeyeceği ve dönmek istemeyeceği şehirler söz konusu olduğunda yatırımlar da tek başına anlamlı olmaz.

 

Son olarak bir şehirde yaşamaya karar vermek psikolojik bir seçiştir. Genel olarak o şehrin ekonomisi, doğası, insanı, tarihi, şehir dizaynı bu seçişi etkiler. Depremden sağ kurtulan insanlar şehirlerini travmatik bir şekilde hatırlayacaklar. Bunun değişmesi zaman alır. Hem bu nedenle hem de insanların barınma, çalışma gibi imkanları ortadan kalktığı için büyük oranda bir iç göç yaşanacaktır. Devlet her depremzedeyi yakından takip etmeli. Bu kişilerin mağdur olmamaları ve istismar edilmemeleri için koruyucu mekanizmalar oluşturulmalıdır. Bu felaketin yaralarını sarana kadar her şirkete engelli çalıştırma yükümlülüğü gibi depremzede çalıştırma yükümlülüğü getirebilir. Kalifiye olanlar zaten iş bulacaktır. Önemli olan düşük vasıflıların ve sıradan insanların yaşamlarını idame etmeleri sağlayacak bir ekonomik etkinlik yaratmaktır.  Depremde yıkılan şehirlere ve depremden etkilenen insanlara yaklaşımımız onlara ekonomik etkiliklerini ve sosyal bağımsızlıklarını kazandırma odaklı olmalıdır. Devletin hem dış yardımları hem de içerideki destek kampanyalarını buna göre yönlendirmesi önemlidir.

Exit mobile version