Deprem yıkıp geçtikten sonra ‘depreme dirençli kentleri’ konuşmanın çok anlamı yok!
DEPREM olana kadar hangi belediye depremi konuşuyordu?
Meclis gündemlerinin yüzde doksanı imar…
İmarla yatıp imarla kalkan, olur olmaz her yeri imara açan, kat artışları, yeni konut alanları, çok katlı yapılaşmaya onay, falan filan.
Küçük yapılaşmayla mücadele ediyormuş gibi görüntü vermek de var.. Hani bir ki binayı mühürleyip yıkıyorsun, “bak belediye kaçak yapıya göz açtırmıyor” algısı yaratıyorsun.
Depremde yıkılan binaların müteahhitleri yaka paça tutuklayıp içeri atıyorsun da..
Cümle imar garabetinin baş sorumlusu belediye yönetimlerine niye ses etmiyorsun?
***
ŞİMDİ yapacakları şu kıymetli başkanların: “İkinci bir emre kadar inşaat ruhsatları durdurulmuştur!”
Önceki depremlerde de öyle olmuştu. Hele de Kocaeli depreminden hemen sonra inşaat piyasası çökmüş, müteahhit Veli Göçer Marmara’yı yerle yeksan eden depremin tek sorumlusu olarak ‘günah keçisi’ ilan edilmiş, tutuklanıp içeri atılmıştı. Belediyeler çok uzun süre inşaat ruhsatı vermedi.
Sonra kanun değişti, yönetmelik değişti, deprem bölgeleri derecelendirildi, betondan demire, tuğladan kiremite hangi sınıf ürünlerin kullanılacağı belirlendi; uzun süre sonra müteahhit milleti iş makinelerini çalıştırmaya başlayabildi.
***
E HANİ depreme dayanıklı konut imal ediliyordu Türkiye’de?
Hatay’ı, Antep’i, Maraş’ı, Osmaniye’yi, Urfa’yı, Diyarbakır’ı, Malatya’yı, Adıyaman’ı yerle bir eden iki büyük depremde gördük ki.. Doksan dokuz sonrasında çıkan yasa ve yönetmeliklerdeki kriterlere uygun imalatlar toz duman oldu!
Demek ki, ‘yasa ve yönetmeliklere uygun’luktan ziyade, ‘kitabına uydurma’ durumları söz konusu…
***
EVET evet, deprem olana kadar depremi konuşmuyordu belediye yönetimleri.
Uzmanlar, bilim insanları sürekli hatırlatsa da yaklaşan felaketi.. Pek oralı olmuyorlardı.
Gevşek, sulak zeminlere inşaat ruhsatı vermekten çekinmiyorlardı.
Zeminin sağlamlığına çürüklüğüne bakmadan yeni konut alanları oluşturuyorlardı.
Dört kata kadar izin verilen bölgede minicik bir imar değişikliği yapıp yedi sekiz kata onay verebiliyorlardı.
Üç katlı binaların önüne on katlı binaların yapılmasına izin verip, arkada kalanın ışığını güneşini kesmekten çekinmiyorlardı!
Yasa ve yönetmelik gereği imara açılamayan, bu yüzden değersizleşen bölgelerin önündeki yasal engelleri kaldırma mücadeleleriyle sorunlu arazilerin sahipleri, ortakçıları, mirasçıları, paylaşımcıları tarafından kahraman ilan edilirken, o bölgelerde izin verilecek yeni yapıların bir depremde tuz buz olabileceği ihtimalini gözden uzak tutuyorlardı.
***
ŞİMDİ ne yapıyorlar?
Önce kamusal sorumluluk, insani yaklaşım, yurttaşlık ödevi gereği deprem bölgelerine yardım malzemeleri yolluyorlar, iş makinaları, alet edevat, arama kurtarma timleri, aşevleri ve daha pek çok şeyle yaraları sarmaya çalışıyorlar.
Buna eyvallah diyoruz; olması gerekendir zira.
Sonra, “depreme dirençli kent için ne yapabiliriz” sorusuna yanıt arıyorlar.
Depremden sonra değil, çok öncesinde bu soruya yanıt arayacaksın aslında.
Hoş, yanıtlar belli. Bilim ne diyorsa onu yapacaksın.
“Buradan fay geçiyor, çok riskli bir bölge, yapılaşmaya izin vermeyin” diyorsa bilim..
Vermeyeceksin.
Altından türlü çeşitli fayın geçtiği yerlere “hastane için en uygun yer” demeyeceksin meselâ.
Oralarda blok blok binaların oluşmasına izin vermeyeceksin.
Riskli yerlerde toplu konut projeleri uygulamayacaksın.
Büyük bir depremde şehirlerin en az hasarla, hâttâ sıfır hasarla kurtarılmasıysa hedef, kitabına uydurulmuş imar işlerini bırakıp, bilimsel kriterleri dikkate alacaksın.
Meclis gündemlerinin imar yoğunluklu maddelere boğulmasına izin vermeyeceksin.
Zırt pırt imar değişikliği yapmayacaksın.
Tarım alanlarını, ovaları yapılaşmadan uzak tutacaksın.
Eve hırsız girdikten sonra kapı dayaklamanın çok anlamı yok yani.
***
ŞİMDİ bakıyoruz, ilçe belediyeleri ‘depreme dirençli kent’ toplantıları falan düzenliyor.
Geçen gün Edremit Belediye Başkanı Hasan Arslan topladı milleti karşısına, depreme dirençli bir Edremit oluşumunu konuştu.
Tabi sadece kendisi konuştu.
Görüşlerini anlatsınlar, bildiklerini söylesinler diye çağırdığı onca insan, Başkan’ı dinledi.
Söz isteyenlere, “sana söz vermeyeceğim” diye diklendi.
Salon gerildi.
Millet birer ikişer ortamı terk etti.
Sonuç?
Sonuç yok… Cav cav cav, Hacı Cavcav…
***
BANDIRMA Belediye Başkanı Tolga Tosun da bu formatta bir toplantı yapmış.. “Bandırma depreme hazır mı” sorusuna yanıt aramışlar.
10 vilayeti yerle bir eden depremden sonra konuşmayacaksın bunları.
Yıkılan kentleri yönetenler de konuşmadı… Konuşmuş olsalardı, bugün o güzelim kentler enkaz yığınına dönüşmezdi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz da bir toplantı yaptı. Osmaniye görevinden döndüğü gün daire başkanlarıyla birlikte Balıkesir’in depremselliği üzerine ‘mühim’ bir toplantı yaptı.
Ne anlattı, ne dinledi, bundan kimsenin haberi yok.
Bundan sonraki yol haritası ne olacak, onu da kimse bilmiyor.
Oysa Balıkesir’in olası bir depremle ilgili yol haritasını çizecek olan, yirmi ilçeli şehrin Büyükşehir Belediye Başkanı’dır.
***
İMAR rantı üzerine kurgularsanız yönetim stratejinizi, deprem gerçeğini göz ardı edersiniz.
Aslolan halkın, kentin, doğanın rantıdır.
Depremle iç içe yaşayan bu coğrafyada, rant kafasıyla yolu devam ettikçe daha çoook enkaz kaldırırız.