DEĞİŞİM ŞART! AKSİNİ ISRAR ETMEK ZARAR GETİRİR…

 

ARTIK mal veya hizmetlerin fiyatlarına şaşırmadan geçirdiğimiz bir tek günümüz bile kalmadı. Hatta bazen çarşıda pazarda satıcılara fiyat sorup da, aldığımız yanıta karşı bir refleks olarak “yuh” falan dememiz dahi, normal karşılanıyor. Tartışma vesilesi sayılmıyor bu türden tepkiler. Zira satıcıların kendileri de aşırı fiyat artışlarından çok şikayetçiler ve ziyadesiyle de farkındalar vatandaşın durumunun.

 

VATANDAŞTA ÜLKENİN İYİ  YÖNETİLMEDİĞİNİ DÜŞÜNRÜYOR

Ülkemizdeki ekonomik ortam gerçekten çekilmez bir noktaya geldi. Durumumuzun kısa özeti bu. Zira enflasyon can yakıyor, zamlar, pahalılık ve işsizlik dayanılacak gibi değil. Elbette bütün Dünya’da da sıkıntılar yaşanıyor şu günlerde. Çok ciddi bir üretim ve dağıtım sorunu var. Çünkü daha henüz pandemi döneminin yarattığı zorluklar tamamen aşılamadan, bu kez vekalet savaşları vasıtasıyla müthiş bir hakimiyet çekişmesine başlayınca küresel güç odakları, gezegenimizdeki tüm ülkeler ve insanlar da enflasyondan ve özellikle de gıdaya ulaşımdan yana ziyadesiyle endişeli bir hale geldiler. Fakat Türkiye’deki durum biraz daha çetrefil ne yazık ki.

Yukarıda sayılanlara ilave olarak, bizde başka önemli dertler de var. Yetersiz üretim, tarım krizi, gençlerdeki gelecek kaygısı, toplumsal bölünmüşlük, çalışmayan kurumlar, kadın katliamları, yoğun iş kazaları ve doğanın hızla talanı gibi, toplumsal yaşamı doğrudan etkileyen çok önemli sorunlar da mevcut. Vatandaşların önemli bir kesimi, bunların sonucunda bugün artık ülkemizin iyi yönetilmediği kanaatine varmış bulunuyorlar ve bu görüşte olanlar da giderek artıyor. Bir ekonomik krizle gelen iktidar, ülkeyi daha beter bir krize sokmuş bulunuyor. Tartışılmayan bir gerçek artık bu durum. O nedenle de, bir an önce seçim isteyenlerin sayısı çığ gibi çoğalıyor. Anketler bunun en önemli göstergeleri, zaten sokaklar ve çarşı da şahit bu tespite.

 

TÜİK’İN ENFLASYON VERİLERİ  İNANDIRICILIKTAN UZAK

Buna karşın, ülkeyi yönetme yetkisini sandıktan alan ve halen işbaşında olan iktidar, en yetkili ağızdan ve sıklıkla “erken seçim yok, seçim zamanında olacak” demeyi sürdürüyor. O seçimin zamanına ise zaten bir sene kaldı. Fakat iktidarın aldığı bazı karar ve uygulamalara bakınca, bu söyleme inanmayarak “Kasım’da erken seçim var” yorumu yapanların sayısı da giderek çoğalıyor.

Yaz mevsimini turizm gelirleriyle geçirmenin bu sene daha mümkün olacağı, ancak kış gelince artması kaçınılmaz olan enerji ithalatını finansal açıdan karşılama ve seçimin normal zamanını bekleme konusunda, iktidarın epeyce zorlanacağını söyleyen iktisatçıların yorumlarını da dikkate almak gerekiyor.

Sonuçta birden çok alanda yaşanan krizlerin, en çok da ekonomik krizin, erken bir seçime vesile olacağı beklentisi giderek yükseliyor. Doğrusu iş öyle bir noktaya geldi ki, TÜİK’in enflasyon verilerine artık inanmayan ve dikkatlerini kendi çarşı pazar enflasyonlarına yönelten vatandaşlar; “Temmuz’dan sonrası daha iyi olacak, enflasyon düşecek” sözlerine de artık aldırmıyorlar.  “Faiz sebep enflasyon sonuç” teorisiyle geldiğimiz noktayı yaşayarak ve çile çekerek gördüler.

 

GERİLİMİ ARTTIRAN SİYASİ SÖYLEMLER

Benzer bir durum, “beka” söylemiyle gündeme getirilen konular için de geçerli haliyle. Diplomasiyle çözülebilecek sorunlarda bile ısrarla gerilimi arttırma veya “kontrollü sıcak çatışma” ortamı yaratma peşinde olan iktidarın söylemi, oldukça ürkütüyor vatandaşları. Bunun gerekli mi, yoksa seçim odaklı mı olduğunu düşünüyorlar. Üstelik bu türden politikaların, zam ve pahalılık olarak kendilerine geri döneceğini de tecrübeleriyle biliyorlar. O nedenle de vatandaşlarda son günlerde sıklıkla duyulan “savaş bile olacaksa, bu iktidar karar vermesin artık” serzenişi öne çıkıyor. Birilerine acı gelecek belki ama yalın gerçek böyle.

 

GEÇİM, HUZUR, GÜVEN, BARIŞ VE ADALET İÇİN SEÇİM…

Neden seçim isteniyor ısrarla? Vatandaşlar geçim, huzur, geleceğe güven, barış ve adaletli bir yaşam için “seçim” istiyorlar elbette. Dolayısıyla bunca yılın sonunda iktidarın şimdi neden Suriye, Yunanistan veya Kıbrıs konularında “acele” etmeye çalıştığının gerekçesini de anlamıyorlar. Vatandaş için bu ülkede “acele” olması gereken tek şey seçim artık. Bu durumu bütün siyasetçilerin görmesi ve anlaması gerekiyor. Son 20 yılda mazot fiyatı 17 kat artmışsa, cari dönemin gerçek enflasyonu da % 150’nin üzerindeyse, vatandaş artık yönetim kademesinde değişim istemeyip de ne isteyecek ki? “Vaatlerini gerçekleştiremeyenler gitsin, yapacak olanlar gelsin” demekten başka çaresi var mı? Zaten siyaset de, sorunları tespit edip çözüm yaratma sanatı değil mi? Böyle bir ortamda, koltuğuna yapışan siyasetçi, haliyle güven vermez, aksine kendisine olan güvensizliği daha da arttırır. Siyasetle uğraşanların, mutlaka değişeni ve reel durumu görmeleri de gerekiyor.

 

GERÇEK NİYETLERİ ANLAMAK ÇOK ZOR

Artık ister yüksek, ister alçak sesle, her nasıl ifade edilirse edilsin seçim havasına girdi ülkemiz. Şimdi “sen adayını açıkla”, “sen de seçim tarihini açıkla” demekte olan siyasetçilerin ön plandaki atışmalarını görüyoruz sadece. Fakat mutlaka bunun geri planında da çok şeyler olup bitiyordur. Lakin bizler bunları muhtemelen bir hayli sonra görüp anlayabileceğiz yine.

Üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı olabilme yönteminden, % 7’ye çekilen barajın uygulanabilir olmasına kadar, gerçek niyetleri anlamak şimdilik oldukça zor. Zira ülkemizde siyaset şeffaf ve açık yapılmıyor. Siyasi partilerin üye sayıları devasa boyutlara ulaşmış olsa bile, tabandan tavana ilerleyen bir siyaset modelinden ziyade, emir-kumanda ile çalışan, tarikat ve dine dayanan yapılarla gelişen, milliyetçi söylemlerle algıları yöneten, kendisini iktidar değil de “devlet” olarak gördüğü için her yaptığının doğru olduğunu iddia edebilen, hesap vermeye de pek yanaşmayan anti-demokratik bir yapı var.

Siyasetin bizdeki yasaları ve kuralları da, mevcut anlayışı ve hakim kabulleri de, büyük oranda böyle. Pek az istisnası var bu yapının ama onlar da tablonun genel görünümünü değiştiremiyor. O nedenle de, günümüzde siyaset kurumuna asıl gereken, vatandaş tarafından verilecek ayar, yani sivil toplum denetimi olmak zorunda. Seçime ümidini bağlayan vatandaş, mutlaka beklentilerini açıkça ortaya koyup ne istediğini veya neleri istemediğini ifade etmek zorunda artık. Mesela siyasetçilerin verecekleri sözlerin altına imzalarını da atmalarını, hatta gerçekleşme süresi koymalarını istemek durumundalar. Yoksa “birlikte yöneteceğiz” söylemlerinin, seçimden hemen sonra unutulduğunu vatandaşların bir kez daha görmeleri neredeyse kesindir.

 

SIFIR SORUNDAN HER YERDE SORUNA…

Çünkü siyasetçilerimiz proje ağırlıklı hedefler ve çözüm metotları yerine, ne yazık ki popülist siyaseti daha çok seviyorlar. Dünyada ve ülkede değişeni görmek yerine, bilinen bazı kalıplarla toplum mühendisliği yapmaya bayılıyorlar. Mesela “kutuplaştırma siyaseti” bunlardan birisi. Muhafazakar veya milliyetçi söylemlerle ve algı yönetimiyle toplumun bir kesimini “düşman” belletmenin ülkeye hiçbir katkısı yok aslında. Bu durumda nasıl ortak bir paydada toplanabilen, gerektiğinde disiplinli bir uyumla davranabilen, nitelikli bir toplum olabiliriz ki? Mesela “dış düşman siyaseti” de bunlardan bir diğeri. İktidar son yıllarda ısrarla iç politikaya malzeme yapmayı tercih ettiği dış politika hamleleriyle, pek çok başarısızlığa da imza attı.

Komşuyla kavgalı olmak, onu yeniden dizayn etmeye çalışmak, işlerine karışmak veya taraf olmak yerine; kendi ülkemizi daha ileri bir yaşam standardına taşımaya uğraşmak ve çıkarlarımızı da diplomasi alanında savunmak daha anlamlı değil mi? Komşu ekonomik kriz yaşarken durumunu alay konusu yapıp, şimdi aynı duruma düşmek de bir başka ironik vaziyet oldu haliyle. “Sıfır sorun” diye işe koyulup, “her yerde sorun, her zaman sorun” noktasına ulaşan bir dış siyaset çizgisine, vatandaşlar nasıl güven duyabilir ki şimdi? Mesela “etnik siyaset” çizgisi de bir başkası. “Açılım-dağılım” diyerek bunca zamanı kaybetmek yerine, etnik kökene, inanca vs. bakmadan “vatandaşlar arasında eşitlik” üzerine bir siyaseti esas alan ve fiilen uygulayan bir yaklaşım daha kazançlı olmaz mıydı? Mevcut seçim sistemi artık % 50+1üzerine oturuyorsa, işte o % 1’in bile ıskalanmaması gerekmiyor mu? Terörle mücadele ile bölgesel siyaset yapma işi birbirine karıştırılabilir mi?

 

AZDAN AZ ÇOKTAN ÇOK FEDAKARLIK!

Artık ülkede, bölgede, Dünya’da daha fazla gerilimle yaşamanın, hatta yenilerini yaratmanın lüzumu yok. Değişeni görmek ve gereğini de yapmak gerekiyor şimdi. Dünya bu durumdayken, çok ciddi küresel sorunlar varken, ülkemizin de suni gündemleri bırakıp, kendi gerçek sorunlarına dönmesi ve bir an önce çözüm araması çok daha doğru. Bunun için hemen parlamentoyu toplayıp, seçim tarihini tespit etmek, o seçimi de güvenli bir şekilde gerçekleştirmek gerekiyor. Değişim şart. Aksinde ısrar etmek, kaçınılmaz ve mutlak zararlar doğuracak. Mesela şu anda bile onarmaya başlansa ülkemizin ekonomik sorunları, en azından üç yılımızı alacaktır yeni bir denge sağlanabilmesi. Üstelik bunun bedelini de mutlaka vatandaşlar olarak biz ödemek durumunda kalacağız. Siyaset kurumundaki hiç kimsenin elinde sihirli bir reçete yok, mucize falan da yaratmayacaklar. Girdiğimiz darboğazdan bizi, kendi gayretimiz çıkartabilir ancak. Bunun ise “azdan az, çoktan çok fedakarlık” ilkesi ile yapılması zorunlu. Zira en altta kalanların sıkacak dişleri bile kalmadı bu ülkede.

 

SEÇİM ÜLKEMİZ İÇİN BİR ZORUNLULUK

Gerçekçi olunması gerekiyor. Seçimin bu yıl Kasım’da veya gelecek yıl Nisan’da ya da Haziran’da olması, teknik bir detay değil artık. Seçim ülkemiz için bir zorunluluk. Bundan böyle alacağı her kararın, sadece seçim kazanma amacına yönelik olacağı anlaşılan bir iktidarın bekleme süresi kadar zamanı yok artık ülkemizin. Üstelik “eskiye” dönülmesini veya “onlar gitsin de, bunlar gelsin” anlayışıyla yetinilmesini isteyen de yok. Dünya’nın da, ülkemiz de ne kadar değiştiği ortada. Artık istenilen, yeni bir başlangıç yaparak, eşit, barış içinde ve adil bir yaşam kurulması olabilir ancak. Dün hata yapanlar, bugün kenara çekilip ülkenin önünü daha fazla tıkamamalılar. İçinde bulunduğumuz krizlerin esas sorumluları, yarına umut da olamayacaklar haliyle. Siyaset kurumu, alınacak bir erken seçim kararıyla, bizim üretken ve başarılı bir ülke olmamızın yolunu açmak zorunda.

 

Exit mobile version