NORMAL zamanda elli – altmış bin nüfusa sahip sahil kasabası, bayram tatillerinde sekiz – on kat artışla tıka basa doluyor.
Bu tıka basalılığın adı ‘turizm’ oluyor!
Hep aynı örneği veriyorum:
Nüfusun on katı insan aynı anda klozetin sifonunu çekse!..
Bir de şebekede sıkıntı oluverir… Susuz kaldın, duş alamadın, elini yüzünü yıkayamadın mı?..
Kısaltmaları ‘SKİ’ olan su ve kanalizasyon idarelerinin vay haline…
***
SAHİL dolar taşar haliyle. Sıcağa denk geliyor bayram tatili, millet serinleyecek. Ecrimisili ödenmiş kiralık sahillerde güneşten kavrulmuş plastik şezlonga herhalde yüz elli – iki yüz lira bilet kesiyorlardır bu hayat pahalılığı ortamında.
Yanında şemsiye istersen..
Sıcaktan dilin damağın kurudu; büfeden su, meşrubat, kola falan..
Oğlan “karnım acıktı” diye bağırıyor; kaşarlı bi tost..
Kız “susadım” diye çığlık atıyor; koş git iki küçük pet şişe su getir..
Güneş tepende, denize girip çıkıyorsun, serinlemek ne mümkün… “İki soğuk bira alıp geleyim” dedin..
Çekirdek ailenin birkaç saatlik plaj macerasının ortalama ederi sekiz yüz – bin lira falan!
***
YAZLIK varsa otel parası yok; ne güzel.
İster senin olsun, ister kayınpederin, fark etmez. Kayınpeder pansiyon ücreti istemez.
Ama birader, kayınpederin de olsa, akrabalık bir yere kadar.. Allah ne verdiyse yiyorsun da, git bakalım pazara, markete, şu buzdolabını dolduruver…
Tezgahta neye el atarsan at, elli liradan başlıyor fiyatı.
İki yüz elli gram domates, yüz gram biber, iki dilim karpuz olmaz. Kiloyla, torba torba alacaksın.
Kendi evin de olsa, kayınpederin yazlığı da.. İlla ki alacaksın!
Akşam oldu mu balkona veya verandaya kurulup serin serin, iki tek atmak ister insanın canı.
Yan balkondan, karşıdaki apartmandan mis gibi anason kokuları gelir burnuna; canın çeker.
Hele bir de kayınpeder akşamcıysa, her akşam onun dolaptaki şişesinden yüz gram yüz gram apartmak olmaz; paraya kıyıp şişeyi koyacaksın çantaya… Aman dikkat et, sağa sola çarptırma, şişe kırılmasın.. Ateş pahası yani!
***
OTELDE pansiyonda kalıyorsan, kahvaltıyı sıkı yap.. Çoğu oda – kahvaltı çünkü. Öğleyi pas geçtin, masraftan kaçtın.. Akşam mecburen yiyeceksin.
Kebapçıda, pidecide, balıkçıda, çorbacıda boş sandalye bulabilirsen…
‘Müşteriye gazlama’ mevsimindeyiz.. Yediğin içtiğin her şeyin fiyatı ikiye – üçe katlanıyor.
Porsiyonlar küçülüyor, fiyatlar büyüyor.
Konformistsen az biraz, bu işlere ayırabileceğin bütçen de vardır nitekim; restorana gidersin.
Balıkçıya gittin; oğlanla kız “balık yemeyiz” diye viyaklar, iki tokat asılasın gelir.
Yandaki lokantadan iki porsiyon tavuk kanadı getirtirsin onlar için!
Sen de eşinle birer çipura söyledin, çoban salata, tekmil fava, haydi bi porsiyon da kalamar yanık yanık.
İki duble rakı mı içeceksin buzlu buzlu…
Rakı çarpmasa da kasa çarpar!
Deniz çipura diye çiftlik olanını dayarlar, anlamazsın.
Zaten o karmaşada taze mi bayat mı onu da anlamazsın.
Çıkışta hesabı kitlerler; üste bir de garson bahşişi isterler.
***
NE yaparsın birader, bizim buralarda sezon kısa… Esnaf da kısa sezonun kârı üzerinden hesap kitap yapıyor.
Arabaya atlayıp komşu kasabanın sahiline gidelim dedin.. Bayram trafiği malum; saatte on kilometre hızla ilerliyorsun. Hem saatler geçiyor, tatilinden yiyorsun.. Hem araba mazot benzin yakıyor harıl harıl.
Akaryakıt istasyonundaki pompanın önüne dayıyorsun arabayı. Tatil yöresinde pompacıya “iki yüz liralık mazot” demek ayıp kaçıyor. İki yüz liraya şuradan şuraya gidemiyorsun çünkü.
Mor iki yüzlüklerden en az üç – dört tane sayacaksın pompacının eline.. Ya da kasaya kart çektireceksin.
İstasyona girdin mi, eksik gedik geliyor hemen insanın aklına.. İlkin su, sonra sigara falan.. Çocuklara ağızları tatlandıracak çikolata, şeker…
Minicik pet şişe suya on lira vermek ağrına gidiyor ama, tatildesin sonuçta.. Madem tatil yapıyorsun, bunlara katlanacaksın.
***
BU arada oturduğun kalktığın her yer sinek, haşere.. İlaç yerine su mu sıkıyor belediyeler bilemiyoruz; onlar sıktıkça haşerat çoğalıyor.
O dronlu görüntüler falan, hepsi yalan mı yoksa?
Sahilde oturup keyifle dondurmanı yalamaksa da niyetin; koluna bacağına konan sinekleri kovarken meyve parçacıklı canım dondurma eriyiveriyor işte!
***
GÜNEŞ tenini yakıyor, bronzlaşıyorsun, deniz kokuyorsun.. Ne güzel işte, tatil yaptın; yapamayanlar utansın!
Ama bir de dönüşü var bunun. Gelirken çektiğin çilenin iki katını çekeceksin dönüş yolunda.
O yol bitmeyecek!
***
GAVUR eziyeti derler ya.. Bu da insanın kendi kendine yaptığı eziyet… Gavur yapmaz yani!
İşte bu yüzden bayramda seyranda tatile çıkmam ben.
Askerdeyken de öyleydi… Herkes bayramda izin alır, memleketine koşar.. Ben içeride kalır herkesin nöbetini tutardım.
Tatil biter, ortalık sakinler, herkes işine gücüne döner; ondan sonra izin isterdim.
O zaman tren de benimdi, otobüs de…
Şimdi, herkesin gittiği yoldan gitmiyorum.
Herkes evine yurduna dönüyor, tatil yolu bana kalıyor.
Hem daha az susuz kalıyorum, hem daha az lağım kokuyor ortalık.
İşte şu anda çalışıyorum gazetede.
Akçay’ın, Altınoluk’un, Ayvalık’ın daraşmalık sokaklarında yüzlerce insana sürtünmek zorunda değilim.
Ayağındaki terliği sürte sürte yürüyen binlercesine katlanmıyorum; ne güzel.
Marketten bir şeyler almak için uzun uzun sıra beklemiyorum. Raflar da boş değil…
Ne diyeyim, her şeye rağmen iyi tatiller dileyeyim.
Bayramınız da mübarek olsun bu arada.. Allah nice bayramlara eriştirsin hepinizi, sağlıkla afiyetle.
Selam ederim.
Malum Kişi