ÇALIŞAN GÖRÜŞLERİNİN DEĞERİ VE FİRMALARIN HAYATİ REFLEKSLERİ ÜZERİNE BİR ANI

 

Yıllar önce, iş hayatına yeni başladığım dönemlerde çalıştığım firma beni iş görüşmeleri yapmak üzere Güney Kore, Tayvan, Endonezya ülkelerine göndermişti. Henüz 1 yıllık bir çalışan olmama rağmen ve bugüne kadar böyle bir seyahate hiçbir çalışan gönderilmemesine ve ben de ilk defa yurtdışına çıkacak olmama rağmen yönetimin desteği ve güveni beni çok motive etmişti.

Gittiğim ülkeler, sektör ve tedarikçiler üzerine firma yönetimine yardımcı olacağını düşündüğüm detaylı raporlar hazırlamaya koyuldum. Gittiğim gezdiğim ülkelerde, görüştüğüm sektör temsilcilerinde firmamın işini kolaylaştıracak ve uzun vadede işlerine yarayacak bilgiler derledim ve bunları yönetimime raporladım.

Bunu benden kimse istememişti. Tamamen firmanın bana duyduğu güveni ve verdiği fırsatı ödüllendirme şekliydi benim için. Bilgi ve tecrübemi proaktif bir şekilde firmamın geleceği için seferber ediyordum.  Bir gün, gergin geçen ve uzun süren bir toplantımız esnasında yönetim kurulu başkanımız bana hitaben, “sen uzun uzun raporlar gönderiyorsun ya, senin o raporlarını kimse okumuyor, ben okumuyorum mesela  biliyor musun, boşuna gönderme onları” diye bir çıkışta bulundu.

Ben efendim gönderdiğim şeylerin faydalı olduğunu düşünüyorum” vs. desem de firmam benim için o gün bitti.  O günden sonra bana söylenen dışında hiçbir şey yapmadım, kafaca ve ruhça firmadan koptum. Nitekim yaklaşık 1 yıl içinde de iyi bir fırsat bulunca işten ayrıldım. O dönemde iyi cirolar yapan ve önemli markaların temsilciliklerini üstlenmiş, ayrıca önemli bağlantıları olan şirketim birkaç yıl içinde küçüldü ve ilerleyen yıllarda da çöktü. Bu çöküşün nedeni elbette ben ve benim gibi nitelikli çalışanlarını önemsemeyen, ellerindeki maddi imkanların her şeye muktedir olduğunu düşünen firma yönetimiydi.

Hatırlıyorum İTÜ ve ODTÜ gibi üniversitelerden aldıkları ve motor teknolojisi üzerinde çalışan çok kalifiye bir mühendis grubunu toptan kaybetmişlerdi. Benden sonra yerime aldıkları bir arkadaş hasbelkader benim raporlarımı okumuş ve hayretini dile getirerek firmanın neden bu raporları değerlendirmediğini orada hala görüştüğüm arkadaşlara sormuş. Duyduğumda ilgisizce gülümsedim. Artık bir anlamı yoktu.

Daha sonra yıllar içinde tecrübelerim arttı ve görüşlerim zenginleşti. İçinde bulunduğum durumları daha iyi değerlendirme imkânı buldum. Firmalar için en değerli şey her seviyedeki çalışanlarının görüşleridir. Çünkü görüşler firmanın bugününü değil belirsizliklerle dolu bir dünyadaki yarınlarını şekillendirmesine yardımcı olur.

Firmanın bugünü ve finansal durumu uzak geleceğe dair hiçbir ipucu vermez. Firmalarda belirsizlikler, riskler ve fırsatlar içinde yolunu bulan binalar, para, bilgisayarlar, stoklar değildir. Firmanın hayatiyeti o firma için düşünen, bilgili, kültürlü ve dürüst çalışanlara bağlıdır. Bu çalışanların ses ve fikirlerini para ile satın alamazsınız. Ancak saygı ve güvenle onları sizin için düşünmeye ikna edersiniz. Bir gün çalışanlarınız sizin için düşünmeyi bırakırsa firmanız cansız bir envanter yığınından başka bir şey değildir. Özsuyu kurumuş büyük ve görkemli bir ağaç gibi ilk dış şokta dağılacaktır.  Genç bir çalışan olarak firmam beni daha fazla para vererek kazanmamıştı, bana güvenerek ve inisiyatif vererek bağlılığımı elde etmişti.  Nihayetinde beni önemsemeyerek ve değersizleştirerek de kaybetti.

Geriye dönerek yeniden okuduğum bu tecrübe daha sonraki yıllarda IK çalışmalarımı ve örgütsel psikoloji araştırmalarımı önemli ölçüde aydınlattı.  Firmaların geleceği kültür, değerler, saygı ve güven ve çalışan bağlılığı ile son derece alakalıdır. Firmayı yönetmek özünde insan kaynağının firmaya ilişkin tecrübesini ve güvenini yönetmekten daha fazlası değildir.

Exit mobile version