TEHLİKE ARZEDİYOR DİYE YIKTI, MOLOZLARI ORTADA BIRAKTI…
Bir süre önce ev sahiplerine yıkım kararı için tebligat gönderildi. Ardından yıkım işlemi gerçekleştirildi. Altıeylül Belediyesi ekipleri yıkılan çok sayıda yapıdan geriye kalan moloz yığınları ve çevre temizliğini yapmadı.
Köylüler, “bu molozların temizliğini kim yapacak” diye soruyor. Altıeylül Belediye Başkanı Hakan Şehirli’nin dikkatine sunalım istedik; sahi Başkan, bu molozları kim temizleyecek? Ortalığı bu şekilde bırakmayı mı düşünüyorsun? Kırsal mahallelerin bekledikleri belediye hizmetlerini alamadıkları herkesin malumu. Bari bu şekilde görüntü ve çevre kirliliği oluşmasına izin vermeyin.
Bizim köyün molozları!
ALTIEYLÜL Belediyesi, muhtarlardan gelen talep üzerine metruk ve terk edilmiş yapıları yıkıyor.
Neden yıkıyor?
Tehlike arz ettikleri için.
Yıkılırsa, cana ve mala zarar gelebilir diye.
E canım sahipleri ilgilenmiyor, kaderine terk ediyorsa; bina gerçekten zarar verebilecek koşullar taşıyorsa, yıkmak lazım.
Yıkıyorlar nitekim.
Bunu sadece Altıeylül Belediyesi yapmıyor. Tüm belediyelerde uygulaması var.
Yalnızca tehlike arz etmeleri değil yıkım gerekçesi; kaçak yapıysa eğer, onlar da yıkılıyor.
Tabi ortalık kaçak yapıdan geçilmiyor!
Adam tarlasına ev konduruyor; “burası tarla, ev yapamazsın” diyen yok.
TEDAŞ elektriğini bağlıyor, BASKİ suyunu veriyor.
Altıeylül’deki bir uygulamadan söz edeceğim için, yazının öznesi Altıeylül Belediyesi.
TEHLİKE arz ediyor gerekçesiyle yapılan ‘yıkım’ başvurusuna, Belediye anında karşılık veriyor.
Önce tapu sahiplerine tebligat yollanıyor, belli bir süre veriliyor. Sahipleri harekete geçmezse, o sürenin sonunda kepçeler çalışmaya başlıyor.
Bizim köyde uygulandı bu.
Belediye’nin iş makineleri terk edilmiş durumdaki birkaç yapıyı yerle bir etti.
Yapımı uzun sürüyor binanın; yıkımı birkaç saat.
Kepçeyi vurdun mu duvara, bina göçüveriyor.
Tamam, metruk diye, tehlikeli diye yıktın.
Yıkıntıdan geriye kalan molozlar ne olacak?
***
YIKIYORSUN, temizlemiyorsun!
Şu anda bizim köyün yıkıntılarını görseniz, deprem görüntüsünden farksız.
Zaten “köyün sağını solunu düzeltelim, yaşamsal katkı sunalım, elini yüzünü toparlayalım” diyen yok.
Sahipleri ölmüş, mirasçıları ilgilenmemiş, kaderine terk edilmiş yapıları yıkıyorsan.. Binadan geriye kalan molozu da toparlayıp götürmelisin.
Kim kaldıracak, kim temizleyecek, kim düzenleyecek oraları?
Vatandaştan beklemek olmaz. “Ben yıktım, sen temizle” olmaz.
“Yıkmasaydın” demez mi vatandaş?
“Durup duruyordu yerinde, işi gücü toparlayınca tamir eder otururduk; sen geldin yıktın…”
Kaçak değil bunlar, köy mücavir alanı içinde, içinde yıllarca insanların yaşadığı, bahçelerinde çocukların oynadığı, kenardaki damında keçinin, koyunun sütünün sağıldığı, duvar dibine domates biber ekilen, mutfağından yemek kokuları gelen evlerdi hepsi.
Yaşanmışlıklar vardı. Tescilli falan değillerdi tabi.
Ama o taş evleri bir görseniz.. Taş ustaları iyi iş çıkarmış zamanında. Yörenin taşıyla ne güzel evler yapmışlar. Şimdi öyle taş ustası falan bulmak zor.
Belediye kafası bunları düşünmez. Yasa ve yönetmelikleri uygular.
YIKILAN binalardan geriye kalanların temizlenmesi gerekiyor.
Sonuçta binadan geriye kalan molozlar da ekonomik değer. Bu böyle olduğu için zaten yağmacılar anında harekete geçiyor. Traktörlerle yanaşıp sormadan, etmeden, izin falan almadan işlerine yarayan ne varsa yükleyip götürebiliyorlar.
Bu da bir yana.. Köyün görselliğini zedeleyen bir manzara var şimdi ortada.
Zaten Belediye’nin doğru düzgün hizmeti yok; konteynerde biriken çöpün yarısını alıp yarısını bırakan bir temizlik anlayışı söz konusu.
Evet, aynen öyle. Bizim konteyner hep dolu meselâ. Önceden haftada bir gelip topluyorlardı, şimdi on günde bir mi, on beşte mi, bilmiyoruz. Temizlik ekibi üstten üç beş çöp torbasını alıp araca atıyor, gerisini bırakıyor sürekli.
Yol kenarları çöplüğü andırıyor.
“Hangi birine bakacağız, seksen tane köy var, ekip yetmiyor, araç gereç yetmiyor” savunmasını duyuyoruz sürekli.
Belediye’nin böyle bir savunma yapma hakkı yok. Görevini en iyi şekilde yapmakla mükellef.
Altıeylül Belediye Başkanı Hakan Şehirli bir gelip görsün buraları.. Hem yıkımdan geriye kalan manzarayı izlesin, hem resmi adıyla ‘kırsal mahalle’ olan köyde şöyle bir dolaşsın.. “Bir iki sokağa alel usül taş döşemenin dışında Belediye’nin herhangi bir hizmet vermediğini görsün.
Bu insanlar da şehirdekilerle aynı haklara sahip. Büyükşehir yasasıyla mahalleye dönüşen köyler için, “şehirde ne varsa köyde de aynısı olacak” diyorlardı hep.
Hani nerede?
Büyük köylerin nüfusu ve nüfuzu çok; istediklerini bağıra çağıra alabiliyorlar. Bizim gibilerin bağırtısı duyulmuyor. Şu fakir, köyün hali pür melâline dair neler yazdı bunca zaman; kimse oralı olmuyor.
Haftada sadece iki gün birer kez sefer yapan Büyükşehir’in otobüsleri bile, “zaten durakta kimse beklemiyordur” önyargısıyla kafasına göre sefer iptal edebiliyor!
Evet evet, bunu da yaşıyoruz. Otobüs şoförü inisiyatif kullanabiliyor.
Otobüs gelmedi diye söylenen çoook vatandaşı biz taşıdık şehre.
İlçe belediyesinin işi değil, ama yeri gelmişken onu da tekrardan yazalım.
Bizim köyün suyu tankerle geliyor. BASKİ’nin tankeri depoya su boşaltıyor; musluktan su akmayınca yetkili arkadaşlardan birini arayıp, “su gönderin” ricasında bulunuyoruz.
GEÇENDE Altıeylül Belediyesi bizim köydeki bazı arsaları satışa çıkardı. Köyden köye fark var. Ekonomik değeri yüksek olan var, olmayan var.
Zengin köylerden birindeki arsaya biçilen metrekare fiyatıyla, bizimkine aynı fiyatı çekmek neyin nesi?
Çok eğimli, kıraç, topraksız bir araziye biçilen fiyatla, Balıkesir’in zengin ova köylerinden birindekine biçilen fiyat neredeyse aynı.
Neye göre, kime göre, hangi kritere göre belirliyorlar bunu acaba?
Fiyat takdiri yapanların, bu arazileri gelip görmeden karar verdikleri kesin.
Durum budur Hakan Başkan.
Selam ederim.