DR. ALİ İHSAN GÜLER
Bir süre önce yaşadığımız sürece benzer gelişmeler olduğunda, bilinçaltımız hemen yanıtlar ve “ben bu filmi daha önce gördüm “deriz.
Bu tepkinin sebebi, o süreçte yaşadıklarımız ve yaşadıklarımızdan çıkardığımız sonuçların olumsuz olmasıdır.
1999-2002 yıllarını anımsayalım. Merhum Bülent Ecevit’in Başbakanlığını yaptığı koalisyon hükümeti iş başında.
Bazı ekonomik kıstaslar yapalım. Asgari ücretli bir çalışan, asgari ücretle kaç tane çeyrek altın alabiliyordu? Asgari ücret 57,62 lira olup, çeyrek altın 5 lira idi.
Yani asgari ücretle 11,52 tane çeyrek altın alabiliyordu asgari ücretli çalışan.
Bugün asgari ücretle 4 tane bile çeyrek altın alınamıyor. Yani o yıllarda ekonomik açıdan Türkiye sıkıntı içinde olmayıp düzlüğe ha çıktı ha çıkacak durumdayken, birileri hemen gerekli eylemi başlattı.
Bir kere düğmeye basılmıştı. Ne yapılıp edilip Türkiy’enin önü kesilecekti. İçimizdeki İdlandalıların olağanüstü gayretleri sonuç verecek ve olay; Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in Başbakanı Bülent Ecevit’e Anayasa Kitabını fırlatması ile doruk noktasına varacaktı.
Artık su kaynama noktasına gelmişti. 19 Şubat 2001 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulunda cereyan eden bu olay gereğinden fazla abartılarak toplum mühendisliği ile kamuoyu dizayn edildi.
Bu olaydan sadece 22 gün sonra filmin assolisti sahneye çıktı. Kemal Derviş; Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Hazine Müsteşarı oldu.
Bu arada neler oldu neler.
30 yaşında iken Ecevit’in TRT Genel Müdürü yaptığı İsmail Cem İpekçi başta olmak üzere herkes ihanet yarışına girdi. Transfer pazarında milyon dolarların havada uçuştuğu süreçte YTP kuruldu. En yakınındakiler sanki Ecevit’in hemen yanında ve karar mekanizmalarında olduğu halde arsızca Ecevit’e sırt dönüp ihanet ettiler. Tıpkı bugün olduğu gibi.
Bu olanları 1995 yılından gören ve Ecevit’e bunu anlatmaya çalışan on binlerce partili vardı. Ki bunlar; kuruluş aşamasında büyük özveriler ile örgütlenmede görev almış gerçek Demokratik Solcular ve Ecevitçiler idi.
Parti içi Demokrasi talepleri sonuçsuz kaldı. Olağanüstü Kurultay için iki defa yeterli imza sayısına ulaştılar. Kurultayın toplanmaması için sayın Ecevit’i ikna edenler daha sonra Ecevit’e her türlü acıyı tattıracak olanlar ve ihanet şebekeleri idi.
Ama her şeye rağmen, çektiğimiz acılara rağmen bir kez bile Demokratik Sol öğretinin lideri Ecevit’i üzecek incitecek tek bir sözcük söylemedik.
Bu hareket, Çile Çiçekleri siyasi hareketi olarak Türk Siyasi tarihindeki onurlu yerini aldı.
Bu hareketin lideri Edirne Milletvekili Erdal Kesebir idi. Övünmek gibi olacak ama bendeniz de onunla yola çıkan ilk yoldaşı idim. Hala da öyleyim.
DSP’nin gerçek sahipleri ilk kuruluştaki il ve ilçe yöneticileri on binlerce kişi partiden ihraç edildiler. Oysa DSP onların işlerini, aşlarını, eşlerini kaybetmesi pahasına ve onların çektiği acılar sayesinde kurulmuştu.
YTP nerede? DSP ne halde? Türkiye ne alemde?
Ama Çile Çiçekleri hala o günkü çizgisinde. Ecevit’in rahle-i tedrisatında yetişmenin şuuru ile Demokratik Sol doğrultu tutarlılığından sapmadan, Atatürk İlkelerinden ödün vermeden Cumhuriyet ve devrimlerinin bekçiliğine devam etmektedir.
Ben bu filmi daha önce izledim diyemeyeceğim. Yaşadım.
Bu nedenle de Türkiy’enin üstüne çöken karanlık varken CHP ve onun Genel Başkanınıı, aynı senaristlere, aynı jön ve yardımcı oyunculara incittirmem.
Dere geçilirken at değiştirilmez. Bu atasözünü de unutmayın.
Parti içi demokrasi; herkesin istediğini söylemesi ya da yapabilmesi yani başıbozukuluk değildir.
Bunca yıldır Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanında kebap yapanlar, bugüne kadar aklınız neredeydi? Yapılan yanlışlara hiç karşı çıktınız mı?
Hayır; el pençe divan durup, 4-5 dönem milletvekilliği, grup başkan vekilliği yaptınız. Sizi gidi kepabçıbaşıları sizi.
Atatürkçüler, Cumhuriyet Halk Partililer, Demokratlar! Hiç olmazsa bu aynı filmi seyretmeyelim.
Acele etmeyelim. Sabahın şerri, akşamın hayrından iyidir…