
*”Meyhane”yi Bilmek ve Anlayabilmek
TDK sözlüğünde “içki içilen yer” olarak tanımlanmış. Kendi halinde, kendisini anlayanlarla, dost bilenlerle yaşayan, Osmanlı dönemi dahil ,Türk sosyal yaşamında öğretici, eğitici, terbiye edici, geleneksel bir yer…
Cumhurbaşkanı Yardımcısı onca işinin gücünün arasında “meyhaneyi” gözüne kestirmiş, zaman ayırıp kafa yormuş. Geçenlerde yaptığı açıklamadan öğrendik. İçkili lokantaların kapılarına “meyhane” yazılmasını yasaklayan bir yasal düzenleme için çalışma başlatılmış.
İstanbul meyhanelerinin keyfini sürmüş, meyhane kültürünü özümsemiş edebiyatçı, yazar Haldun Taner Çiçek Pasajını şöyle tanımlıyor: “Çiçek Pasajı sadece Beyoğlu’nun değil, belki Dünyanın da en civcivli meyhanesiydi”. Cumhurbaşkanı Yardımcısı işlerinin yoğunluğundan mı, sevmediğinden mi nedense Çiçek Pasajına yabancı kalmış olmalı ki “meyhane”yi hedefe oturtmuş!
Dershane, kahvehane, darphane, hasta(ha)ne, pasta(ha)ne, terzihane… hedefte yok ama “meyhane” var. Suçu; içinde “mey” olması mı? Büyüksün be “meyhane”. İhtişamın bir yana, ismin bile birilerini korkutmak için yeterliymiş!
*Ters Mantık
Üniversitelerine “kondurulan” rektörü protesto için yapılan eylemlere karşı çıkanların ilk söyledikleri; “onların çoğu Boğaziçi öğrencisi değil, üstelik aralarında ‘öğrenci olmayanlar da var”. İnsanın beğenmediği, istemediği bir şeyi eleştirebilmesi için herhangi bir statüye mi sahip olması gerekir? Örneğin, Kanal İstanbul’a karşı olanlarda önce İstanbullu, yetmez; çevre mühendisi, deprem uzmanı, şehir planlamacısı olma şartı mı aranacak?
Bunlara sormak lâzım: İskilipli Atıf’ı mezarı başında anan Devletin Valisi İskiliplinin amca oğlu mu? Değilse orada ne işi var? Acaba kendi kariyer plânlamasına katkı da bulunmak için mi gidip, bir de fotoğraf çektirip işi sağlama almayı mı düşündü?
İki türlü vali var: biri “devletin valisi”, diğer de “hükümetin valisi”! 2002 deki Diyarbakır OHAL valisi o tarihte; “ben hükümetin valisiyim” demiş, birkaç yıl sonra da ödüllendirilerek! İçişleri Bakanı yapılmıştı. Son kullanma tarihinde de kaderine terk edildi! “Darısı Çorum Valisi’nin” başına desek mi, demesek mi?
*Büyüyen Üniversite
Boğaziçi Üniversitesi şahlandı. İki yeni fakülte açılacakmış. Hukuk ve İletişim fakülteleri. Hukukun bittiği, iletişimin yerini emir tekrarı ve “emriniz olur” kişiliksizliğinin aldığı, bir ülkede yeni hukukçuya, iletişimciye ne gerek var? Zaten hukuku diplomalı hukukçular katletmiyor mu? Şimdi devir ilâhiyatçı devri. O nedenle, bir an evvel yanlıştan dönülmeli ve Boğaz’a nazır bir ilâhiyat fakültesi açılmalı! Üstelik mezunlara iş garantisi de var. Siz hiç işsiz ilâhiyatçı gördünüz mü? Ben bilmiyorum!
İlâhiyat Fakültesinden sonra Boğaziçi’nin adı 29 Ekim 2023te“Boğaziçi Medresesi” olarak değiştirilmeli. Tabii ki daha sonra içinde üç bin kişilik camisi olan külliyeye dönüştürülmek üzere…
Covid Bilim Kurulu (CBK)
Sağlık Bakanlığı geçen yıl CBK’yı kurdu. Görevi; “salgınla mücadelede tıbben yapılması gerekenleri, alınacak önlemleri bilimsel gerekçeleri ile belirleyerek Sağlık Bakanı vasıtasıyla Hükümete/Cumhurbaşkanı’na iletmek”olarak açıklandı.
CBK bir yıldır görevde. Her toplantısından sonra Sağlık Bakanı açıklama yapıyor,- kısmen veya tamamen- tavsiyeleri açıklıyor.
Buraya kadar iyi de, o tavsiyelere herkes aynı ciddiyetle uyuyor mu? Tabii ki hayır. Uymayan sıradan vatandaşlara cezai yaptırım uygulanıyor. Ya uymayan “sıradan olmayanlara” ya da “yeni seçkinlere”! ne yapılıyor? Hiçbir şey! CBK’nın tavsiyelerine aykırı üç yüz elli bin kişilik Ayasofya gösterisi, katılanların sinema salonu düzeninde oturtuldukları, Cumhurbaşkanı’nın takdirlerini kazanan, gururla alkışladığı parti kongreleri…
Peki; önerilerine uyulmayan, uyulmadığını gören CBK üyeleri her hangi bir tepki veriyorlar mı? Neden suskunlar? Aylarca televizyonlarda sabahlara kadar bilimsel etiketli konuşmalar yapan, öğütler veren, zaman zaman çelişen söylemleri ile dinleyenlerin kafalarını karıştıran CBK üyelerinden ses yok ve “aynı ciddiyetle”! görevlerine devam ediyorlar. Televizyonda bülbül, CBK’de sessiz!
Bilim insanı ilkeli ve dürüst olmak zorundadır. Söylediklerinin işe yaramadığını gören bir insanın koltuğunda oturmaya devam etmesi nasıl açıklanabilir? Artık televizyonlara da çağrılmıyorlar! Hastanelerine dönseler, hastalarına şifa dağıtsalar…
Siyasetin “Boncukları”
Bahçeli ve Perinçek. Siyasetin iki “nazar boncuğu”. Evrim teorisini tersine çeviren, “yaratılışa” uygun iki adem! Misyonlarını tamamlayıp son kullanma tarihleri geldiğinde ortada takılabilecekleri “yaka” bulabilecekler mi acaba?
Düşünen Adam