BİZ DE ENKAZ ALTINDAN ÇIKARILMAYI BEKLİYOR OLABİLİRDİK!

ÇOK deprem gördük, yaşadık.. Çok sallandık.. Çok korktuk bunca zaman.

17 Ağustos depremi en korkuncuydu.

Binlerce can kaybı, on binlerce yaralı.. Şehirlerin, kasabaların yok olduğunu gördük.

Günlerce uyumadık; sokaklarda sabahladık.

Deprem kuşağındayız malum. Her yanımız fay hattı.

Balıkesir’in orasından burasından faylar geçiyor. Geçmişinde deprem yıkımları yaşamış bir şehir burası.

Allah öyle bir yıkım göstermesin kimseye.

 

***

TESADÜF o ya, İzmir depremine İzmir’de yakalandık.

Çamdibi tarafındaki bir ofset basım tesisindeydik. Matbaanın sahibi arkadaşımızla üst kattaki odasında kahve içiyorduk.

Bir yudum aldık kahveden, hafiften bir sarsıntı başladı.

Sallanmalara alışkınız; gelir geçer diye düşünüyoruz.

Sarsıntı gittikçe büyüdü.. Kesilir diyoruz ama ne mümkün; dozu artıyor.

Tabandan ayaklarımızdaki sinir uçlarına elektrik veriyorlar sanki. Parkeler tıkır tıkır oynuyor; duvarlardan çatırtı sesleri geliyor.

Böyle durumlarda nedense sakin davranırım. Bazıları çığlık çığlığa kaçışır; oturduğum yerden kalkmadım. Nasıl olsa geçecekti.

O kadar da eminim yani!..

Üst kattakiler apar topar aşağıya indi; kendilerini sokağa attı.

Biz biraz daha bekledik.

Matbaanın sahibi arkadaş, sakin görünmeye çalışıyor.. Fakat tedirginliği, korkusu yüzüne yansıyor.

Alt kata indi; makinaların elektriğini kesti, sonra dışarıya çıktı.

Sarsıntı kesilince biz de sokağa attık kendimizi.

 

***

BİNA sağlammış; herhangi bir hasar oluşmadı.

Bu tür sarsıntılar hep dört buçuk – beştir ya genelde; öyle sanıyoruz.

Öğrendik ki, altı nokta altı.. Kimine göre yedi küsur.

Sonra yıkılan binaların, şehrin üstündeki toz bulutunun fotoğrafları düşmeye başladı.

Anladık ki , öyle her zamanki gibi sallayıp geçen cinsten değil bu deprem.

Yıkıp geçti!

 

***

VERİLMİŞ sadakamız varmış diyeceğim. Allah göstermesin, bulunduğumuz bina da yıkılabilirdi.

Enkazın altında kalabilirdik.. Ya ölürdük, ya kurtarılmayı beklerdik uzun uzun.

Bir saat kadar sokakta bekledik; ardından “dönelim Balıkesir’e” dedik. Sonuçta iş güç bizi bekliyor memlekette.

İzmir’in trafiği zaten problemdir; depremden hemen sonra herkes aracına atlayıp bir yerlere savrulurken, arap saçı sözcüğü yavan kalır.

Daraşmalık bir sokaktan ana caddeye çıkana kadar neredeyse bir saat bekledik. Otoyola girince rahatlarız diye düşünüyorduk; ne mümkün. Bilvesile İzmir’de olanlar ve bizzat İzmir’de yaşayanlar depremden kaçıyor!

Otoyol dolu.. Gişeler para kesiyor.. Güzergahtaki Oksijen tesislerinde benzinlikler, marketler full çekiyor. Deprem otoyolculara yarıyor bir anlamda.

 

***

BÖYLE durumlarda dayanışma ruhumuz harekete geçiyor; bu yanımızı çok seviyorum.

İşte gördük; Bayraklı ilçesinde enkaz altında kalan vatandaşları kurtarabilmek için bu ülke seferber oldu.

Depremde evleri oturulamayacak hale gelen vatandaşların ihtiyaçları için ülkenin en uzak ucundan konvoylar yola çıktı. Belediyeler, itfaiyeleriyle, arama kurtarma ekipleriyle, gıda destekleriyle İzmir için seferber oldular.

Hayatını kaybedenlerin sayısı en son elli sekizdi. Sekiz yüz civarında yaralı.

Enkaz altında kurtarılmayı bekleyenler var.

Enkaz altından sağ kurtulmaları için dua edenler var.

Bir de yüzlerce arama kurtarma ekibi ve gönüllüler var. Yıkıntıların üstünde, aşağılardan gelecek en küçük bir yaşam sesine odaklananlar var.

Her sağ kurtuluş bir sevinç, her can kaybı ulusal hüzün.

 

***

HER depremden sonra ekranların olmazsa olmazlarından biri; deprem uzmanı Ahmet Ercan.

Mevzunun bilimsel tarafından çok, toplumsal boyutuna dair konuşuyor ya hep..

Şöyle dedi: “Depremlerde hep yoksullar ölür… Siz hiçbir zenginin depremde enkaz altında kaldığını, evinin barkının yıkıldığını duydunuz mu?”

Yoksulluk, ölümü hak etmek midir?

Ya da kader?..

Öyle ya, garibanın yeri, aynı kaderi paylaşanların yaşam alanları.

..ve oralar, varsılların yaşam alanlarından farklı olarak kontrolsüz, çürük, eski.

Bir de dükkanı genişleteceğim diye kolonları kesme cahilliğinin doruğundaysan…

Üst katlarda yaşayanların hayatını önemsemiyorsan.

İzmir’de de görüyoruz, başka yerlerde de.

Kâr sağlamak için demirden, betondan çalan, alan yaratmak için kolon kesen, başkalarının hayatını hiç önemsemeyen bencillik, rantçılık, vicdansızlık; İzmir gibi çağdaş bir Ege şehrinde de olabiliyor.

Denetimsizlik ise zaten her yerde.

 

***

YIKILAN binaların imar affıyla ilgili bir durumları var mı yok mu bilmiyoruz.

..ve fakat şu imar affı dedikleri ‘ver parayı, kurtar kaçak çıkmayı’ olayı, bir kez daha gördük ki, depremden korumuyor insanı.

Yapı Denetimi kağıt üstünde.

Siyasi torpilin varsa, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık kitabına uydurulabiliyor.

 

***

KEŞKE, enkaz altında kalanları kurtarmak, depremzedelere yaşamsal destek sağlamak için ortaya koyduğumuz toplumsal tavrı, imar usülsüzlükleri ve yaratttığı – yaratacağı kentsel tahribatlar karşısında da sergileyebilsek.

Zaten o zaman enkaz altından can kurtarmaya gerek kalmayacak.

 

***

DEPREMDEN siyasi avantaj sağlamaya çalışanları da gördük elbet.

Depremin yıktığı binaların çevresinde, kurtarma ekipleriyle poz verip sosyal medyada paylaşan politikacıları.. Enkazın altındaki vatandaşı kurtarmak için çırpınanları kenara itip yıkıntılar üstünde telefon görüşmesi yaparaktan kendi payına PR çıkarmaya çalışanları.. Devlet büyüklerinin olay yeri incelemeleri ve onları vatandaştan korumak için etten duvar örenleri…

Vatandaşa bir tas çorba koyup uzatırken özel fotoğrafçılarına artistik pozlar verenleri.. Daha neleri neleri.

Bu muhabbet de her doğal afetin vazgeçilmezidir bizde.

 

***

DEPREMDE hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa; evinden barkından olan vatandaşlara, bir an önce başlarını sokacak yuva kazandırılmasını diliyoruz.

Exit mobile version