BİR İSTİFANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Türkiye virüs belasıyla uğraşmanın yanında virüsten daha elzem gördüğü konuları ihmal etmiyor. Mesela virüs hengamesinin en yoğun anında bile ‘Kanal İstanbul’ ihalesi yapılıyor, ilgili Ulaştırma Bakanı Cahit Turan gece yarısı görevden alınıyor. İhalenin Erdoğan’dan habersiz yapılamayacağına göre; her şey Erdoğan’ın kontrolünde ilerliyor demektir.

Derken… Günlerdir Bilim Kurulu’nun ‘sosyal mesafe, izolasyon’ önerileri dikkate alınmazken 10 Nisan Cuma günü saat 22.00 sularında 48 saatlik sokağa çıkma yasağı kararı aniden alınıyor. Halk panik halinde sokaklara, marketlere hücum ediyor; malum bilinen görüntüler. Tepkiler Türkiye’nin her yanından çığ gibi yükseliyor.

Bilim Kurulu üyeleri karardan memnun değil, memnuniyetsizliklerini kamuoyuyla paylaşıyorlar, bugüne kadar yürütülen başarılı sürecin kesintiye uğrama endişesini dile getiriyorlar.
Cuma günü olduğu gibi Pazar günü yasağın bitmesine iki saat kala yine 22.00 sularında Süleyman Soylu tweet hesabından istifa ettiğini açıklıyor.
Sosyal medyada destek ve karşıt mesajları, trollerin rekabeti had safhaya çıkıyor.
Ve beklenen, sürpriz olmayan, kimseyi şaşırtmayan karar Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın tarafından istifanın kabul edilmediği, bakanın geçmişten bugüne yaptığı hizmetler övülerek açıklanıyor. Bu arada İbrahim Kalın’ın açıklamasında dikkat çekici bir cümle var ‘’Birlik ve beraberliğimize kimse balta vuramayacaktır’’ diyor.

Kararı alan, istifa eden bakan, istifayı kabul etmeyen cumhurbaşkanı o halde, birlik berberliğe balta vuran kim? Kim o gizli eller, gizli mahfiller kim veya kimler?
Hani diyorlar ya saray tiyatrosu, bakalım!

Öncelikle şunu belirtmekte yarar var, bütün Türkiye biliyor ki; Erdoğan’dan habersiz değil ihale yapmak, sokağa çıkma yasağı kararı almak, bakanlık binasından habersiz çıkamazlar.
Süleyman Soylu sokağa çıkma yasak kararı alındığında defalarca ‘’işin başından itibaren Sn Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla gerçekleşen bir süreç ortadadır’’ dedi. Her açıklamasında cumhurbaşkanının talimatıyla karar aldığını söyledi.
Sonra yükselen aşırı tepkiler karşısında cumhurbaşkanıyla konuşarak, yükselen tepkilere karşı paratonerlik görevini üstlenerek istifa etti. İstifa etmeden önce cumhurbaşkanıyla konuştu, istifaya gerek yok dendi, kendisi konjonktür bunu gerektiriyor diyerek istifasının kabul edilmeyeceğini bildiği halde istifa etti.

Bu istifa olayları olmasa Cuma günü alınan karar, yaşananlardan sonra olası ‘bulaş’ artışı sonrası muhtemel vaka artışları konuşulacaktı, istifa gündemi tamamen başka yöne çekti. Soylu Erdoğan’ı korudu, kendisi eleştirilerden kurtuldu, kahramanlaştı! Hatta iddialar o ki; parti içinde daha da güçlendi.

Bu sistemde bütün başarılar Erdoğan’ın, başarısızlıklar bakanların. Dikkat edilirse yakıcı, sorunlu konuların hiçbirinde; şehit haberleri, sokağa çıkma kararları Erdoğan yok. Erdoğan nerde var; müjdeli haberlerde.

AKP bugüne kadar iktidarını, kendi yarattığı sanal düşmanları yenerek korudu. Ne zaman zora düşse, ne zaman seçim yaklaşsa mutlaka yeni düşman tanımıyla kitlelerin önüne çıktı. Hiç bulamazsa dış güçler, şer odakları; her kes bize düşman tanımını yaptı. İlk defa kontrolü dışında karşısına bir düşman, koronavirüs çıktı. O bilinmeyen, kontrol dışı düşmana karşı ne yapacağını bilemiyor, bocalıyor.

Süleyman Soylu da Erdoğan gibi ayrıştıran, kutuplaştıran bir siyaset tarzıyla siyaset yapıyor. Karşısındakini kolaylıkla teröristlikle suçlayabiliyor. CHP’lileri tüm Türkiye’de şehit cenaze protokollerine almayın talimatı verebiliyor. Başta CHP’li belediyeler olmak üzere muhalefet belediyeleri üzerinde her türlü baskıyı oluşturuyor.
CHP’li belediyelerin banka bağış-yardım hesaplarına bloke koyuyor. Eskişehir büyükşehir, Eskişehir-Odunpazarı, Antalya-Muratpaşa belediyelerinin aş evlerini kapatabiliyor.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın ‘muhalefet ayrımı gözetmeksizin bütün belediyelerimizin çalışmalarından çok memnunuz, hiçbir sorunumuz yok, işbirliği içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz’ açıklamasının aksine. İçişleri Bakanı olarak Süleyman Soylu muhalefet belediyelerinin halka hizmet götürmesini engellemek içinde elindeki tüm imkanları sonuna kadar kullanıyor.

Bu yönetim anlayışı da iktidarın ayrıştıran, kutuplaştıran, çatışmadan beslenen yönetim anlayışıyla tam örtüştüğü için kabine içinde başta Berat Albayrak ve birçok bakanla anlaşamıyor olsa bile cumhurbaşkanıyla aynı anlayışta olması hasebiyle; ikinci istifası da kabul olmadı-olmaz!

Exit mobile version