Bigadiçli Kardelenlerin başkanı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Bigadiç Belediye Başkanlığına 30 yaşında seçilen Ahmet Sedat Ulus, yaptığı çalışmalarla halen Bigadiç Halkının gönlündeki tahtını koruyor. Vatandaşı sigara parası sayılacak aylık taksitlerle arsa sahibi yapan, 4 Eylül Kurtuluş Günü Şenlikleri ile Bigadiç’in adını tüm Türkiye’ye duyuran Sedat Ulus, bu çalışmaların yanında, Bigadiç’te yüzlerce kardelenin yetişmesine öncülük etti. Arkadaşlarıyla birlikte kurduğu, Bigadiç Kültür Eğitim Vakfı, yüzlerce kız öğrencinin okuyup meslek sahibi olmasının önünü açtı. Yaptıkları, halk arasında takdir edilirken, muhalefet partisinin belediye başkanı olması nedeniyle mahkemelerin kapısını aşındırdı. Fırında satılan ekmeğin tuzu fazla çıktı diye yargılanmaktan tutun, Şehre içme suyu sağlamak için yaptırdığı depolar nedeniyle, üstelik eski depoların bulunduğu yere yaptırdığı su depoları nedeniyle ağır ceza mahkemesinin kapısını aşındırdı. Sedat Ulus, 10 yıllık belediye başkanlığı ve 20 yılı aşkın BİKEV başkanlığı döneminde yaşadığı acı tatlı olayları Politika okurları için anlattı.

 

 

Sedat Ulus kimdir?

12 Mart 1954’te Bigadiç’te doğmuşum. Bigadiç Atatürk İlkokulu’nu bitirdikten sonra, ortaokul, lise ve üniversite öğrenimimi İzmir’de tamamladım. Babam Amerika’da doktordu. Bize göz kulak olacak kimse yok diye beni, 1950 yılında kurulan İzmir Özel Türk Koleji yatılı bölümüne kaydettirdi. Orta eğitimimi tamamladıktan sonra, üniversite tahsili için İzmir’i iyi bildiğimden, tercihim İzmir oldu. Önce Buca’da Ege Mühendislik Mimarlık Özel Yüksekokulu İnşaat Mühendisliği bölümüne başladım. O yıllarda, İzmir’de Ege Üniversitesi’nin Mühendislik mimarlık bölümü olmadığı için gençler, İstanbul ve Ankara’ya mühendislik eğitimi almaya gidiyordu. Bu nedenle Buca’da 1963 yılında açılan bu okula kaydımı yaptırmıştım.  Fakat 1 yıl sonra 1968 yılında kurulan Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi’ne girdim. Mezun olduktan sonra Bigadiç’e döndüm. Bir süre sonra kendi işimi kurdum, sonrasında evlendim. O yıllarda, Banker Kastelli fırtınası esiyordu. Firma verdiği reklamlarda, herkes evini satsın parayı bize yatırsın diyordu. Kastelli mevduat faizlerini yüzde yüzün üzerine çıkarınca, tüm Türkiye’de olduğu gibi Bigadiç’te de inşaat sektörü durmuştu. Bu nedenle İstanbul’da Fabrika inşaatlarında çalışmaya başladım. 1984 yılında tekrar Bigadiç’e döndüm. 2 dönem Bigadiç Belediye Başkanlığı yaptım. Kurucuları arasında bulunduğum Bigadiç Kültür Eğitim Vakfı’nın (BİKEV) başkanlığını da uzun yıllar yürüttüm.

 

 

Belediye başkanlığına aday olmak kendi kararınız mı? Yoksa sizi yakınlarınız mı yönlendirdi?

Belediye başkanı olmak ne benim düşüncemdi, ne de yakınlarım yönlendirdi. 1983 senesinde kurulan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) Bigadiç İlçe Başkanı, benden belediye başkan adayı olmamı istedi. 30 yaşındaydım, yapamayacağımı, tecrübem olmadığını söylesem de kabul etmedi. Benim İstanbul’a gitmeden önce, 9 ay kadar belediyede çalıştığımı bildiği için, hem mesleğim gereği hem de belediyede yaptığım çalışmanın yararlı olacağını söyleyip ikna etti. 1984 yılında, SODEP’ten, Bigadiç Belediye Başkanı oldum. 1989 seçimlerinde, Halkçı Parti ile Sosyal Demokrasi Partisi’nin birleşmesi ile kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) adayı olarak yeniden belediye başkanlığına, Bigadiç Halkının teveccühü ile getirildim. Başkanlık yaptığım dönemlerde pek çok ilklere, zorluklara rağmen imza attık. Zorluklara rağmen diyorum çünkü ilk başkanlığım sırasında belediye meclisi 5 SHP’li üye ve 5 muhalif üye arkadaşımızdan oluşmuştu. Meclisteki eşitlik, kararlar almamızı güçleştiriyordu. Sıkıntılara rağmen iyi işler çıkardım. 5 yıllık ilk belediye başkanlığımdan sonra bırakacağımı söyledim. Hem partililer, hem arkadaşlarım, hem yakınlarım kabul etmedi. Belediye mevzuatını, belediyeciliği öğrenip tecrübe kazandığımı söylediler en verimli olacağım çağda bırakıp gidemeyeceğimi belirtip tekrar seçime katılmamı sağladılar. Adaylığı kabul ettim fakat 3’üncü dönem tekrar seçimlere girmeme şartını öne sürdüm. SHP’den Belediye başkanlığına aday olacak kişinin, 5 yıl önceden hazırlanması gerektiğini, kim düşünüyorsa, onun seçimlere katılmasını istedim. Halkımızın sevip beğendiği, sonradan bana dua ettiği yatırımlar ortaya koyduk. Abdi Kırı dediğimiz bölgede hazinenin boş arazileri vardı. Burayı gecekondu önleme bölgesi adı altında, imara açmak için Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile büyük çekişmeler yaşadık. Sonunda güç bela olur aldık. Evi arsası olmayanlar ev yapabilsin diye halka ve kooperatiflere çok uygun fiyata parsel dağıttık. Arsaların ödemesini, deyim yerindeyse, sigara parasına aylık taksitlerle vatandaştan tahsil ettik. İmara, altyapıya ağırlık verdik. İller bankası vasıtasıyla kanalizasyon, yeni içme suyu şebekesi yaptık. Şu anda Bigadiç halkının içtiği Akkaya Suyunun projesini İller Bankası’ndan olur alarak gerçekleştirdik.  Benden sonra seçilen belediye başkanı projeyi tamamladı. İçme suyunun projesini, ihalesini biz yaptık, getirmek kısmet olmadı. Köylerden birisi itiraz edip muvafakat vermedi, mahkemelik olduk. Yargı süreci uzayınca, suyu tamamlamak benden sonraki döneme kaldı.

 

 

İçme suyu getirme çalışmasında bir köyün karşı çıktığı gibi diğer projelerinize karşı çıkan oldu mu?

Karşı çıkan olmadı ama kızan oldu. Özellikle emlakçılar çok kızdı. Müstakil arsa dağıtımlarının yanında, kooperatiflere yer tahsisimiz de oldu. Kooperatiflere yaptıkları binadan, hem kooperatife, hem belediyeye uygun gelecek düzeyde, kooperatiflerin büyüklüğüne küçüklüğüne göre daire vermelerini istedik. Bölgede, arsa karşılığında belediyenin de daireleri oldu. Müstakil arsa sahibi olan yurttaşlarımız evlerini kendileri yaptılar. Yollarını, altyapılarını belediye üstlenirken, kamu kurumlarının da yardımı oldu. Çünkü çok önemsendi. Türkiye’de köyden kente göç nedeniyle şehir nüfusu artıyor. Hal böyle olunca Arsa üretmek gerekiyor. Biz arsa üretince, kızanlar da oldu. Şehir içindeki arsa fiyatları düştü. Gecekondu önleme bölgesinde arsa seçeneği çıkınca halk bizim arsalarımızı seçti. Emlakçıların tepkisini, vatandaşın duasını aldık. Halk yaptığımız uygulamadan memnundu. Bir arkadaşımızın Fransız konuğu, Bigadiç’e girerken, gecekondu önleme bölgesindeki evleri görünce,  belediyenin yaptığı çalışmayı takdir etmiş ve diğer yerlere benzemediğini belirtip, “Kutluyorum! Ovaya, toprağa saygı göstermişsiniz” demiş.  Aradan yıllar geçtikten sonra bu sözleri duymak beni de mutlu etti. Çünkü imara açtığımız yer adı üstünde kır bir araziydi. Fransız konuk doğru bir saptamada bulunmuş. Balıkesir’den Bigadiç’e otomobil ile gelirken, şehri bir tepeden görüyorsunuz ve tam karşınızda Abdi Kırı’ndaki yapılar gözünüze çarpıyor. Hem depreme dayanıklı sağlam bir zeminde, hem verimli arazileri korumuş olduk.  Arsa dağıtımı doğru bir karardı. Kişiler ve kooperatif üyeleri ev sahibi, biz de mutlu olduk.

 

 

 

Genelde belediyeler özellikle ovaları, inşat yapımı kolay olduğu için imara açmakta bir sakınca görmüyor. Siz neden yamaçta bir alanı seçtiniz?

Balıkesir ve çevresine bakıldığında o yıllarda, yamaca, tepeye, 775 sayılı Gecekondu Yasası’na göre arsa üreten ilk belediyelerden biriyiz. Bigadiç’in tanınmış öğretmenlerinden, rahmetli Nami Güney, dönemin Toplu Konut İdaresi  (TOKİ) başkanlarından Yiğit Gülöksüz ile konuşmalarında ondan bazı notlar almış. Gülöksüz, 775 sayılı yasanın incelenmesi gerektiğini belirtmiş ve yasayı başkan incelesin demiş. Yasayı incelediğimde, kanunun, belediyelere güzel olanaklar tanıdığını, arsa üretme imkanı verdiğini gördüm. Verimli arazinin korunması, alt yapı ve benzerleri gibi çok yönlü bir avantajı vardı. Abdi Kırı’nı imara açtık. Yasa mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi, yeniden gecekondu yapımının önlenmesi ve bu amaçlarla alınması gereken tedbirler hakkında birtakım hazine arazilerini belediyelerin kullanabileceğini söylüyor. Tabi ki bu yasayı uygularken bizim en büyük kaygımız tarım alanlarının korunması yönüyle ilgiliydi. Biz gelecek nesillere, yaşanabilir, tahrip edilmemiş bir doğa bırakmak için bu yöntemi seçtik. Sanıyorum bu yörede ilk uygulayanlardanız.

 

 

Kültürel etkinliklerle Bigadiç’i Türkiye’ye tanıttığınız söyleniyor. Bu konu abartılıyor mu?

Altyapıyla çok uğraşırken kültürel ve sosyal etkinlikleri de unutmadık. Bigadiç’in Kurtuluş günü 4 Eylül’dür. Her yıl kurtuluş şenlikleri, görkemli anma töreniyle 1 gün yapılırdı. Meclis üyesi, Bigadiç’in ileri gelenleri, partili arkadaşlarımızla görüşüp, kurtuluş kutlamalarını daha da renklendirip kültür sanat boyutu olsun diye düşündük. Sinemalar, tiyatrolar, konserler, söyleşiler, imza günleri, resim sergileri ile zenginleştirdik. Kurtuluş günü kutlamalarını 3 güne çıkardık. Gelen sanatçı konuklarla iletişim kurduk, dostluklar, arkadaşlıklar oluşturduk. Bir kurtuluş etkinliğinde Panele çağırdığımız şair, yazar, Şükran Kurdakul meğer 1960’lı yıllarda Balıkesir’de Türkiye İşçi Partisi İl Başkanlığı yapmış. Bu nedenle de Bigadiç’i iyi tanıyormuş. Bu öğrendiklerimizle birlikte, Şükran Kurdakul ile dostluğumuz ilerledi. Başkanlığı bıraktıktan sonra dostluğumuz devam etti. Bigadiç’i Türkiye genelinde tanıtmamıza gelince, gerçekten, Ferhan Şensoy ile tüm Türkiye Bigadiç’in adını duydu, bilmeyenler öğrendi. Bence çok güzel günlerdi. Halen o günleri arayanlar oluyor. Bir gece mutlaka konser, bir gece mutlaka tiyatro oluyordu. Tabii olanaklarımız çok olmadığı için tiyatro ve konser etkinliklerimiz futbol sahasında gerçekleştiriliyordu. Sahada vatandaş rahat izleyebilsin diye, kamyon kasalarından sahne oluşturuyorduk. Ferhan Şensoy bir radyo programında, Bigadiç’te top sahasında, kamyon kasasında “Ferhangi şeyler” yapıtını sergilediğini söylemiş. Tabi ki bunu kötü anlamda söylememiş, vatandaşlara ulaşmak için verdiğimiz mücadeleyi vurgulamış. Tabi bu vesileyle tüm ülke Bigadiç’i duymuş oldu. Bir büyüğümüz, panellere karşı görüşten, karşı kutuplardan konuşmacılar çağırmayı, demokratik bir tartışma ortamı yaratmayı önerdi. İlk onayı ben verdim ve meclis üyeleri de kabul etti.  Lütfü Doğan’ın katıldığı bir programda, Abdurrahman Dilipak vardı. DİSK’in katıldığı bir programa Hak-İş’in temsilcisi geldi. İnsanlar onları izlerken, farklı açılardan farklı görüşleri dinleme şansına sahip oldu. Çok beğenildi çok takdir aldık. Balıkesir’in, ilçelerinden, yakın illerden ve ilçelerinden otobüsler dolusu insanlar geliyordu. Bu programlarda hiçbir zaman taşkınlık olmadı. Belediye başkanlığından ayrıldıktan sonra etkinlikleri devam ettiren maalesef olmadı.

 

 

“Başkanlık sonrasında Şükran Kurdakul ile dostluğumuz sürdü” dediniz. Birlikte ne yaptınız?

Şükran Kurdakul BİKEV’in kurulmasına öncülük etti. Kurtuluş şenliklerinde Bigadiç’e gelmesi, yüzlerce Bigadiçli Kardelen’in var olmasına katkı sağladı demek doğru olur mu? Bilmiyorum. Böyle bir çalışmayı Şükran Kurdakul’un kayınpederi, rahmetli Rüştü Koray istemiş. Okuması zor olan çocukların gerek maddi, gerek manevi olarak desteklenmesi için sözlü bir vasiyeti olmuş. Şükran Kurdakul, ailesinin bulunduğu Amasya’ya gitmiş. Amasya’da iletişim kurduğu kişilerin bu işi üstlenebileceğini düşünmemiş. Bigadiç’teki şenliklerde konuğumuz olunca, Halkımız onu, o da Bigadiçlileri çok sevdi.  Çok güzel şiir okurdu, güzel öyküler anlatırdı. Türkiye İşçi Partisi’nin milletvekili adayı olarak Bigadiç’e geldiğinde, dönemin belediye başkanı Ahmet Gümüş, CHP’lilerin yanında Kurdakul’un da konuşmasına olanak yaratmış. Bigadiç’te yaşı 50’nin üzerinde olanların bildiği meşhur Taş Kahve vardı. Ahmet Gümüş Taş Kahveyi ona tahsis etmiş, konuşmuşlar, birbirlerine sempati duymuşlar. Benim davetim bu yakınlığın tuzu biberi olmuş.  Şükran Kurdakul 1995 yılında Ayvalık’taki yazlığına çağırdı. Akşam yemeğinde, “Sedat kolları sıvayın. Bigadiç’te bir vakıf kuracağız. 500 yüz milyon lira toplayabilir miyiz?” dedi. O anda heyecanla hemen bir hesap yaptım. 100 kişiden 5 milyon lira, 500 milyon eder, düşüncesiyle fazlasını bile toplayacağımı söyledim. Kız çocukların okuması, köy çocuklarının okuması, öğrenci yurdu kurulması söylemi bile beni heyecanlandırdı. 500 milyon lira, vakfın kuruluşunda, Vakıflar Bankası’na yatması gereken paraymış. Yatırdık, resmi gazetede yayınlandı, 107 kişi ile vakıf kuruldu. 1995 yılı sonunda, Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu’nu yaptık. Kurdakul da Ayvalık’taki yazlığını vakfımıza bağışladı. BİKEV’i kurarken düşüncemiz köylerdeki yoksul erkek ve kız çocuklarının okul masraflarını yüklenip okutmaktı. Eşim Sema Hanım, kız çocuklarının okumasının daha zor olduğunu, erkek çocukların yurtlarda ya da akrabalarının yanında barınmalarının daha kolay olduğunu, ayrıca bu gibi durumlarda yoksul ailelerin kız çocuklarını okutmaya pek sıcak bakmadığını söyleyince Şükran Kurdakul’un eş Selma Hanım da destekledi ve kız öğrenci yurdu yapmaya karar verdik.

 

 

ÇYDD ve Prof. Dr. Türkan Saylan’ın Kardelenleri gibi Bigadiç’te Kardelenler mi yetiştirdiniz?

Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdunu açtığımızda, kapasitemizin çok üstünde başvurular oldu. Yurda, köylerden yüzlerce kız çocukları geldi. Başarı oranımız yüksekti. Öğrencilerimiz, yüzde 75-80, oranla üniversite kazanıyordu. O Yıl liseden 10 kişi mezun olduysa, 7-8 kızımız üniversiteye giriyordu.  Yurt öğrencilerimizin büyük bölümü meslek sahibi oldu, evlenip çoluk çocuğa karıştı. Kızlarımız üniversiteyi kazanınca görevimiz bitmiyordu. Yurttan ayrılan öğrencilere burs vererek yardımcı oluyorduk.  Taşımalı eğitimden dolayı maalesef öğrenci sayısı giderek düştü. 2016 yılında sayı 6’ya düşünce ara verdik. Çünkü 6 öğrenci için kalorifer, elektrik yanacak, yemek yapılacak. Giderler, masraflar ağır olunca Balıkesir Üniversitesi ile görüşmeye gittik. Üniversite öğrencileri için şartları çok ağır dediler. Bu kez yurdun maden bölümü için yüksekokul olarak kullanılmasını istedik, olumlu yanıt alamadık. Şimdi anaokulu olarak hizmet veriyor. Taşımalı eğitimden vazgeçilirse yurt tekrar canlanabilir diye düşünüyorum. Taşımalı eğitim bence yerinde bir uygulama değil. Sorunlar yerel olarak çözülmeli. Köylerden öğretmenlerin çekilmesi, bayrağın indirilmesi, yanlış bir karar. Eski köy okullarını görüyorum hepsi harabe olmuş. Yurttaki öğrencilerimizden çok başarılı olanlar gurur kaynağımız oldu. Moleküler Biyoloji okuyan, jeoloji mühendisliği okuyan kızlarımız oldu. Köy çocuklarına olanak verildiğinde, her şeyi başarabileceklerini biz gözümüzle gördüğümüz için taşımalı eğitimin çok fazla yararlı olduğunu düşünmüyorum. Karda, kışta, yağmurda, çamurda kazalar olabiliyor. Nihayetinde. Gazetelerde okuduk, televizyonlarda izledik. Köylüyü öğretmenin aydınlığından mahrum bırakmayı doğru bulmuyorum. Rüştü Koray Yurdundan mezun meslek sahibi olan 3 kızımız 2021 yılında yapılan genel kurulda vakıf yönetim kuruluna girip görev aldılar. Ben burada okudum diyerek unutmayan ziyaret eden çok öğrencimiz var. 108 öğrencimiz üniversiteyi, 200’den fazla öğrencimiz liseyi bitirdi. 1997 yılında öğrenci almaya başladığımızda ilkokul ve ortaokul öğrencilerini kaydetmiştik. Daha sonra ilköğretim 8 yıla çıkınca lise öğrencisi almaya başladık.

 

 

BİKEV Türkiye’de ses getirdi. “Türkiye’nin Eğitim imecesi” diye anılıyordu. Bölge halkının tepkisi nasıl oldu?

1997’den 2017 yılına kadar, her sene 8 öğrenci mezun ettiğimizi düşünürsek 20 yılda 200 civarında lise öğrencisi mezun verdik. Yurdu pek çok kişi ziyaret etti. Özellikle öğretmenlerin ve köy enstitüsünü bilenlerin değerlendirmeleri bizi çok mutlu ediyordu. Buraya, “Minik köy enstitüsü” diyorlardı. Çünkü kızlar her şeyi kendileri yapıyordu. Yurdun temizliğini, yemeklerinin hazırlıklarını kendileri yapıyordu. Aslında başlarında yurdumuzun görevli ablası bulunuyordu. Kadriye Hanım sertifikalı aşçı olan bir kardeşimizdi. Hem çalışıyor hem kızlarımıza yemek yapmanın sırlarını öğretiyordu. Her şeyi kendileri yaptıkları için de minik bir köy enstitüsü diyorlardı. Yurda, köy okullarından mezun olmuş, başarılı olmuş değerli konuşmacılar geldi. Onları can kulağıyla dinlediler. Çünkü kendileri de köy çocukları oldukları için karşılarındaki köy çocuğu profesörü, öğretmeni, subayı, ilgiyle dinlediler. Dr. Mehmet kaya, “Cumhuriyet olmasa ben okuyamazdım” diyor. Kızlarımız köy çocuklarının başarılı olabileceğini gördüler ve onları örnek alıp başardılar. Bigadiç’in köyleri dışında çevre ilçelerden gelen köy çocuklarını da yurdumuza kabul ettik. Annesini, babasını yitirmiş öğrenciler olursa, nereden geldiğine bakmıyor yurda alıyorduk.

 

 

Öğrenci yurdunu büyütmeyi düşündünüz mü?

Bigadiç’in yanında Sındırgı ve Dursunbey’den gelenler vardı. Büyütmek gerekiyordu. Fakat Bizim kapasitemizin milli eğitim müdürlüğünce belirlenmiş bir sınırı vardı. Kapasiteyi 50 olarak düşünürsek,  75 başvuru oluyordu. 7 öğrencimiz mezun olduğunda, yerine 7 öğrenci almak zorundaydık. 50 öğrencinin zaten 43’ü öğrenim görüyor, geriye 7 kişi almak durumunda kalıyoruz. 75 başvuru olunca öğretmenlerimiz gece yarılarına kadar çalışıyor. Yazılı, sözlü yapıyorlar, en başarılarını ve en çok ihtiyaç olanı, yurt olmazsa okuyamayacak durumda olanı seçmeye çalışıyorlardı. Baktık iş böyle olmayacak sığayı büyütme kararı aldık. Çocuklar kazanamayınca ağlıyor, sınav sırasında ağlıyor. “Kızım niye ağlıyorsun?” diyoruz. “Ya kazanamazsam?” yanıtı veriyor. Kızlardan biri, “Benim mutlaka okumam lazım, babam sakat. Benim ona bakmam lazım” dedi. Yürek dayanmıyor.  İşte o an yurt binasını büyütmeye karar verdik, ek inşaat yaparak, sığayı 60’a çıkardık. Bu arada ilginç şeyler oldu. Sığayı düşürmeye çalıştılar. Dava açtık mahkemelik olduk. Ek inşaatı yapınca milli eğitim müdürlüğüne kapasitemizi arttırın dedik. Gelip ölçüm yaptılar. Yönetmelikte, “İlave bölümler ölçülerek mevcut kapasitenin üstüne eklenir. Ya da daralttıysan, daraltılan miktar kadar öğrenci sayısı düşürülür” diyor. Yönetmelik çok açık olmasına rağmen bütün binayı tekrar ölçtüler. İlk kez, sıfırdan kapasite belirliyorlarmış gibi yapıp, kapasite artışına izin vermediler. İdare Mahkemesi bizim istediğimiz kadar olmasa da sayıyı arttırdı. 60 öğrenci kapasitesine ulaştık. O rakam bile yeterli gelmedi. Aradan zaman geçti, Taşımalı Eğitimden dolayı talep gittikçe azaldı. Taşımalı eğitim sisteminde anne baba çocuğu yanında istiyor. Tabii kendine göre haklılık payı var. Hayvanlarıma baksın, tarlaya giderken yemeğimizi yapsın, onu düşünüyor ama burada yurtta kaldığı süre içinde her gece iki öğretmen geliyor ve eğitim veriyordu. Gece etütleri çocukların başarısına çok büyük katkı sağladı. Etütlerde öğretmenle birebir soru, yanıt şeklinde eğitim veriliyor, öğrenciler dinliyor. Dersleri zayıf gelen öğrencilerimiz bile gece derslerinden sonra üniversiteyi kazandı. Gönüllü öğretmenlerin emeği çoktur.

 

 

BİKEV’e kimler destek verdi?

Vakfımıza destek veren hayırsever dostlarımız vardı ama ilginç öyküsü olan, Bigadiç’te doğup 85 yıl sonra yurdu ziyaret eden öğretmen Zehra Soyuborovalı hanımefendiyi örnek vermek istiyorum. Zehra Hanımın babası ve ailesi, Osmanlı Devleti döneminde Yunanistan’ın Borova Köyü’nde ikamet ediyorlarmış. Osmanlı Devleti çökmeye başladığında Rum komitacılar, çeteler, Müslüman ve Türklere saldırmaya başlamış. Her gün yapılan baskınlara, katliama dayanamayan aile, can güvenliği olmadığı için Türkiye’ye taşınmaya karar vermiş. İzmir’e göçen aile 7 yıl rahat bir yaşamdan sonra,15 Mayıs 1919’da Yunan işgali olunca tekrar Rumların zulmünden kaçıp kurtulmak istiyor. Evlerinin tarlalarının bulunduğu Borova’ya dönmeye karar veriyorlar. Aile hep birlikte eşyalarını at arabalarına yükleyip, yola çıkıyor.  Akhisar üzerinden Bigadiç’e geldiklerinde, hamile bir kadının sancısı tutuyor ve Zehra Soyuborovalı Bigadiç’te dünyaya geliyor. Doğumdan sonra, Zehra bebeğin göbek bağı, geleneklere göre bir caminin taştan yapılmış duvarının oyuğuna saklanıyor. Zehra bebeğin annesi iyileştikten sonra aile tekrar yola koyulup, Bandırma’ya, Bandırma’dan vapurla Yunanistan’a gidiyor. Günler sonra Borova’daki evlerine kavuşuyorlar. Zehra bebeğin annesi 1 yıl sonra yaşamını yitiriyor. Babası ise 3 yıl sonra çetelerin baskınında vurulup öldürülünce, Zehra Cumhuriyet ilan edilen Türkiye’ye İzmir’deki halasının yanına dönüyor. Aradan yıllar geçtikten sonra Zehra Öğretmen eczacı olan kızının böbrek hastalığına şifa bulmak için para biriktiriyor. Ancak, kızın ömrü yetmiyor ve yaşamını yitiriyor.  Zehra Soyuborovalı kızı ölünce, sağlığına kavuşsun diye biriktirdiği paranın bir kısmıyla, İzmir Devlet Hastanesine diyaliz cihazı bağışlıyor. Bu arada İstanbul’daki büyük kızı Bigadiç’te Kurulan BİKEV’in çalışmalarını gazetede okuyup, Zehra öğretmene haber veriyor. Zehra öğretmen, Gazete aldırıp okuyor. Aklından hiç çıkarmadığı Bigadiç için harekete geçiyor. Kızına böbrek nakli yaptırmak için biriktirdiği parayı, Bigadiç’teki kızların okuması için BİKEV’e bağışlıyor. 85 yıl sonra da doğduğu Bigadiç’e gidip Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu’nu ziyaret ediyor.

 

 

Kaç yıl BİKEV Başkanlığı yaptınız? Başkanlık sürecinde ilginç anılarınız oldu mu?

BİKEV kurulduğundan beri başkan seçiliyorum. Yönetimde hep genç arkadaşlarımız var. Vakıf yönetimi gençleşti ama başkan gençleşmedi. Ben 70 yaşındayım. Bu Nisan ayında genel kurulumuz var. Yeni yönetimin ve başkanın gençlerden olmasını düşünüyorum. Değişim şart.  Başkanlık dönemi anılarımı sordunuz. Anı çok, fakat muhalefet belediye başkanı olmak çok zor. 1984 yılında belediye başkanlığına aday olduğumda, gazetelerde tam sayfa ilanlar vardı. Bu ilanda eli ayağı oturduğu koltuğa halatlarla bağlanmış bir kişinin resmi bulunuyordu. Resmin üzerindeki yazıda; “Eli kolu bağlı bir belediye başkanı ister miydiniz?”  sorusu yer alıyordu. Elleri bağlı belediye başkanı reklamı bana çok garip geldi. İktidar partisinden olmamakla biz parasız kalacağız, elimiz kolumuz bağlanacak. Bunu açıkça ilan etmişlerdi. Şimdi de durum farklı değil. Ben de bu ilanları alıp, seçim çalışmalarımda,  kahvehanelerde halka gösterdim. “Bizim ellerimizi çözün” diye konuşmalar yaptım. Zaten vatandaşlarda tasvip etmedi o ilanları. İktidar partisinden olmadığım halde beni seçtiler. Seçilmemde rahmetli babamın etkisi büyük oldu. söylemem lazım. Babam doktor olup Bigadiç’e dönmüş, 1955 seçimlerinde belediye başkanı seçilmiş. Hem doktorluğundan, hem başkanlığından dolayı çok seviyorlardı. Ben nereye gitsem babamdan söz açılıyordu. Baban annemi iyileştirmiş, baban kardeşimi kurtarmış hep bu tür söylemlerle karşılaştım. Belediye başkanı olunca Amerika’da olan babama, “Baba seçimleri sen kazandın” diye mektup gönderdim. Gelen yanıtta, “Beni ağlattın” diyordu. Bunlar hafızamdan hiç silinmedi. İnsanlar vefalı davrandı. Bigadiç halkı geçmişi unutmadan, muhalefette mi,  iktidarda mı olduğuma bakmadan destek verdiler.

 

 

Muhalefet belediye başkanı olduğunuz için hakkınızda çok dava açıldı mı?

Fırında satılan ekmeğin tuzu fazla çıktı diye dava açıldı. Fırının sorumlusu var ama belediye başkanı mahkemeye çıkıyor. Su şebekesini yenilediğimiz zaman İller Bankası kanalıyla eski depoların olduğu Kale Tepeye su deposu inşaatı başlattık. Bölge sit alanı olduğundan “Nasıl yaparsın” diye Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandım. Oysa izin almak için Bursa Anıtlar Yüksek Kurulu’na, Su deposu yapmak istediğimizi belirten yazı gönderdik. 6 ay yanıt vermediler. Süre uzayınca inşaatı başlattım. Sağa sola zarar gelmesin diye başına görevli arkadaşlar verdim. Kaleye su deposu yapmaktan yargılandım. Yargı aşamasında gelip keşif yaptılar. Eski depoların da orada olduğunu, hiç bir yere zarar vermediğimizi görünce beraat ettim. Gecekondu önleme bölgesindeki inşaat büyüklüklerini 100 metrekareye geçiyor diye iktidar partisi yöneticileri şikayet etmişlerdi. Onun için de lüzumu muhakeme kararı verdiler. Mahkemeye taşınmaya başladık. Başkanlık bitti, mahkemeler bitmedi. Gidip geldim, gidip geldim.  Güzel şeyler de oldu, acı şeyler de oldu. 10 yıl başkanlık yaşamım oldu. 30 yaşında başladım, 40 yaşında bitirdim. 1984 seçim çalışmalarında rakiplerim, “Bu daha çocuk, bundan belediye başkanı olmaz” diye halk arasında konuşuyorlar.  Adını şimdi anımsamıyorum. Bir milletvekili Bigadiç’e seçim çalışmalarına geldi. Kahve çalışması esnasında söz aldı. Ben onun yanında oturuyorum, ayağa kalktı, konuşuyor; “Başkan adayımızı çocuk bu diye eleştiriyorlarmış. Bunun neresi çocuk? Kazık kadar adam, ben 25 yaşındaydım Gömeç Belediye Başkanı oldum” dedi. Çok büyük etki yaptı.

 

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Bigadiçli Kardelenlerin başkanı
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!