“BEN YAPTIM!”

DSİ Genel Müdürü Balıkesir’de 39 bin 480 dekar araziyi toplulaştırmış.

Genel Müdür Mehmet Aydın, DSİ’nin internet sitesinde diğer illerle birlikte Balıkesir’de yaptıkları toplulaştırma çalışmalarına dair teknik bir açıklama yapmış.

Kim yapmış icraatı?

DSİ yapmış.

Açıklama da doğal olarak Genel Müdür’den geliyor.

Şimdi sen kalk, hiç ilgin alakan olmayan bu konuda, “ben yaptım” demeye getir.

Yani, devletin bir kurumu kendi işleyişi içinde teknik bir çalışma yürütüyor; politikacı milleti  “ben yaptım” diyor!

DSİ’nin kamuoyuna duyurulan bu açıklamasına balıklama atlayan AK Parti Milletvekili Belgin Gökçe Uygur, sosyal medyadan “hizmete devam” mesajı veriyor.

Milletvekillerinin bu dönemki etkisizliğinin farkındayız. Her iş tepede halloluyor, vekillere halledilen işin kararını almak düşüyor. İndir kaldır hep vardı, bu dönem daha çok.

Bu ‘etkisiz eleman’ durumunu, hastaneye çocuk doktoru, postaneye müdür, ilkokula müstahdem tayinleri gibi çok önemli ve acil(!) hizmet atraksiyonlarıyla örtmeye çalışıyorlar ama..

Çoğu kere çuvallıyorlar.

Meselâ Belgin Gökçe Uygur, DSİ’nin yaptığı işi kendine mal ederek “çok çalışıyorum” mesajı veriyor kendince.

Muhtemelen O da bizim gibi DSİ Genel Müdürü açıklama yapınca öğrendi, şu toplulaştırma işini…

Ama sonuçta Balıkesir’de yapılan bir çalışma ve Uygur da ‘Balıkesir Milletvekili’ sıfatı taşıyor.

İçinde Balıkesir geçiyorsa, mevzuyu siyasi avantaja dönüştürmek lazım tabi.

Otur Facebook’un başına, “şu kadar araziyi toplulaştırdık, bu kadar araziyi daha toplulaştırıyoruz, çok çalışıyoruz, hiç oturmuyoruz, hep koşturuyoruz” falan filan…

E peki kim toplulaştırmış, kim çalışmış, kim yapmış?

O’nun adı sanı yok… “Ben yaptım” yani…

Alkışlıyoruz o zaman Belgin Hanım’ı.. Böyle gayretli çalışmalarının devamını diliyor, yeni yılını kutluyoruz. 2020’de de aynı performansla inşallah…

Ha bir de, arazisi toplulaştırmaya giden vatandaşın gözünden bakıverin fırsat olursa. Bu iş kime yaramış, kime yarayacak, kim kaybedecek, kim kazanacak?

Vatandaş ne diyor, ne düşünüyor, kızıyor mu, memnun mu?..

O da mühim.

 

 

*****

 

YILBAŞINI ÖLDÜRMEK

 

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Yücel Yılmaz’ın bu yaz sezonunu Balıkesirli’ye kupkuru geçirttiğini yazmıştık sonbahar başında.

Öyle ya koskoca yaz, öldü gitti. Ne bir etkinlik, ne bir şenlik, ne bir hareket.. Kültür, sanat, spor falan.. Hak getire yani.

Bu tabi sadece Yücel Yılmaz’la sınırlı değil. İlçe belediyeleri de sırt üstü yattı bu mevzularda, hiç oralı olmadı.

Ya yılbaşı gecesi?

 

***

BAKIN, Edremit Belediyesi ne güzel konser düzenlemiş Akçay Meydanı’nda. Yüksek Sadakat konser veriyor, binlerce Edremitli Akçay’da şarkılar eşliğinde yeni yılı karşılıyor.

Biz ne yaptık?

Yok yok, biz derken kendimi kastetmiyorum. Gerçi biz her zamanki gibi yaptık; mandalina portakal, çerez merez işte.. Eve kapandık, saat 12’yi vurunca birbirimizin yeni yılını kutladık, sonra uyuduk.

Onlar ne yaptı; mevzu o.

 

***

SAAT 12.00’de Avlu tarafında üç beş havai fişek atıldı; çevredeki binalardan fişekleri göremedik, seslerini duyduk sadece. Önümüzdeki beş katlı binanın yükseltisinden göremediysek fişek cümbüşünü, zaten ucuzundan kullanmışlardır… Yani fişek dediğin gökyüzüne yükselir, havada patlar, etrafa renkli ışıklar saçar falan. Bunlarınkinde ses var görüntü yok.

Tabi kim attı fişekleri onu da bilmiyoruz.. ‘Bunlar’ diyoruz ama, belki onu bile düşünememişlerdir…

Başka?

Başka bir şey yok.. Yatalım uyuyalım.

 

***

ESKİ zamanda çarşıda alışveriş günleri olurdu. Ticaret Odası, ESOB, Belediye falan bir araya gelir, esnaf örgütlenir, ahaliye haber verilir, caddeler renklendirilir, indirim etiketleri vitrinlere yapıştırılır, patlamış mısırlı, pamuk helvalı ortamlarda millet alışveriş yapardı.

Hani, ‘ekonomiye can ver’ anlamında.

Yılbaşı öncesinde böyle bir kampanya olamaz mıydı yani?

Balıkesirli’yi çarşıya çıkaracak, durağan geçen günlerine birkaç saatlik aksiyon katacak, yüzlere bir tebessüm konduracak bir etkinlik?

Yok.. Düşünemiyorlar.

 

***

BU şehirde binlerce üniversite öğrencisi yaşıyor.. Ev ya da barındıkları yurtla kampüs arasında geçiyor yılları. Makarna yiyor bu çocuklar; ama babalarının yolladığı harçlığın çoğu yol masrafı. Bir kafede içtiği ikinci çayı karşılayacak para yok çoğunun cebinde.

Hani hem yılbaşına bir anlam katmak, hem onları mutlu etmek adına bir konser falan olamaz mıydı yani?

 

***

HERKES büyük kentlerdeki şatafatlı otellerin renkli salonlarında kutlayamıyor yılbaşını.

Çene altına lastikle geçirilen janjanlı karton yılbaşı şapkaları, elde şampanya kadehleri eşliğinde ondan geriye doğru sayamıyor yani.

Onlar bir avuçlar.. Devede kulaklar.. Büyük götürüp büyük yaşayanlar.

Gerisi biziz.

Acun Ilıcalı’nın O Ses Türkiye’sini izlerken tek şekerli çay içenleriz. Saatler on ikiyi göstermeden uykusu gelenleriz.

..ve bizi yönetenleri seçenleriz.

Seçtiklerimiz, sosyal medyadan kupkuru bir yeni yıl mesajıyla geçiştiriyor işi.

 

***

..VE ortalarda yoklar. Hani yılbaşına özel bir iki saatlik neşeli ortam yaratmaktan erindiniz; insanların içini ısıtacak toplu bir etkinliği çok gördünüz.. Ya siz neler yaptınız?

Yılbaşından önce kaybolup bir gün sonra sahada inceleme pozları vermenizi nasıl yorumlayalım?

“Senenin ilk günü çalışmaya devam…”

Çalışıyor arkadaşlar!

 

Exit mobile version