Balıkesir şehrinin 17 km kadar güneyinde, Pamukçu beldesinin 5 km güneydoğusunda Kille çayı (İkizcetepeler barajı) aks yeri yanında, akış istikametinde, kuzey kenarında, her nedense unutulmuş, arkeolojik ve bilimsel olarak kimsenin ilgilenmediği oldukça görkemli harap bir kale bulunmaktadır.
Baraj inşa edilmeden evvel Kale, çayın güneyinde kalıyordu. Yani çay kalenin kuzeyinden geçerek yoluna devam ediyordu. İkizcetepeler barajı seddesi kalenin yeraldığı 185 m rakımlı tepe ile daha güneydeki 226 m rakımlı tepe (Kale tepe) arasına inşa edildi. O zaman kale, barajın (çayın) kuzeyinde yeralma pozisyonunu kazandı. Aslında Kalenin bulunduğu mahal stratejik bir ortaçağ yolunun geçtiği boğazdır ( Saççılar Boğazı) .Kale bu boğazı ve yolu kontrol eder konumdaydı. Baraja ve kaleye adını veren İkizcetepeler biraz kuzeybatıda kalmaktadır. Kale İkizcetepeler üzerinde değil, Kaletepe adı verilen (226 m rakımlı) tepenin kuzey eteğindeki 185 m rakımlı küçük bir tepede bulunmaktadır. Baraj inşa edilirken, gölün altında kalacakları için , Selimiye ve İnkaya köyleri başka yere taşınmıştır. Günümüzde Kaleye ulaşım Selimiye köyü üzerinden olmaktadır.
Halihazırda kalenin ana giriş kapısı ve iki yanındaki yüksek burçlar ve diğer burçlardan 4 adeti, duvarlarının bir kısmı ayaktadır. Kalenin heybetli bir görünüşü vardır. Ayakta kalan duvarların toplam uzunluğu 124 m kadardır. Kalenin giriş kapısındaki yüksek burçların arası 19 m’dir. Kale kapısı güneybatıya açılmaktadır. Güney duvarların izleri kısmen belirgin olmakla beraber, kuzey ve doğu duvarlarından iz kalmamış gibidir. Yalnız kalenin güneydoğuya doğru uzandığını tahmin edebiliriz.
Yapı tarzından ve kullanılan malzemelerden, buranın bir Bizans kalesi olduğu anlaşılıyor. Anadolu’nun pek çok yerinde İkizcetepeler kalesinin mimari tarzını andıran kaleler bulunmaktadır.
Bu kaleyi, ilk olarak 1984 yılında, yaptığım bir coğrafi gezi sırasında görmüştüm. O sırada yanımdaki fotoğraf makinası ile resmini çekmiştimve kalenin batı tarafındaki düzlükte,kaleye oldukça yakın konumda olan bir kümbet (türbe) dikkatimi çekmişti. Bu kümbet kesme taş kullanılarak inşa edilmiş, sekizgen planlı ve çok düzgün görünümlüydü. Yalnız, konik olduğunu düşündüğüm çatısı ortadan kalkmıştı. Kümbetin de fotoğrafını çekmiştim. Maalesef her iki fotoğraf da kayboldu.Kümbet mimari tarzıyla XIV. yüzyıl Anadolu Selçuklu ve Doğu Anadolu Türk Beyliklerinden kalan kümbetlere benziyordu.
İşin enteresan tarafı kalenin ve kümbetin uzun yıllar boyunca hiçbir araştırmaya konu olmaması. Şahsen 45 senelik ilmi hayatım boyunca bu kale ve etrafına ait bir ilmi yazıya tesadüf etmedim. Bunun neden böyle olduğunu da kendime izah edemedim. Şehre bu kadar yakın ve heybetiyle göze çarpmaması imkansız bu eser neden araştırılmamış ve unutulmuştu acaba?
Yalnız, Mercangöz’ün, bu kale ve çevresi hakkında 2005 yılında yayınlanan bir bildirisi vardır. 1
Yazar, bu bildirisinde İkizcetepeler kalesinden ayrıntılı bir şekilde bahsetmiş olup, Memlüklü tarihçi Ömeri’nin (ölümü 1349), MesallükülEbsar adlı eserine dayanarak söz konusu kalenin Mali Kisra veya Akhara (Ekira, Akhiraeus)kalesi olabileceğini belirtir. Kalenin mimari tarzından ve diğer özelliklerinden bahsederek, bu kale için. teferruatlı bir çalışma yapılmasını önerir. Kalenin resmen farkına varılmasının ancak İkizcetepeler barajı inşa edilmeye başlandığı sırada olduğunu belirterek 1993 yılında tescilkaydının yapıldığına dikkat çeker. 2
Ekira veya Akhireaus kalesinden İngiliz tarihçisi Ramsayda bahseder.3
Bu kalenin, Hadrianutherai (Balıkesri) kentinin yakınında müstahkem bir mevkii olduğunu vurgular. Ekira veya Akhiraeus kalesi askeri bir yol üzerindedir. Bu yol Gemlik’ten başlar, Karacabey’den sonraAkhiraeus’a uğrar, Kille çayını takip eder sonra Gelenbe’den (Kalamos) Akhisar’a (Thyateira) geçer ve Sardese (Salihli) ulaşır. 4
“Karesi Beyliği“ adlı kitabın yazarı Öden, incelediği kaynaklara istinaden söz konusu kalenin,Bizans İmparatoruAndronikosPalaiologos’un saltanatı sırasında (1282-1328) Türkler tarafından fethedildiğini belirtir.
Kale hakkında bazı bilgiler mevcut iken, eteklerindeki kümbet veya türbe hakkında hiçbir malumata rastlanılmamıştır. Yukarıda bu yapının tarz itibariyle Anadolu Selçuklu veya Beylikler dönemi türbe yapılarını andırdığına dikkat çekilmişti. Kanımca bu türbenin kalenin fethi sırasında şehit düşen bir Beye veya komutana ait olması kuvvetle muhtemeldir.
Kitabesi sökülmüş, yıllarca ilgilenilmemiş olan bu tarihi mirasımız acaba ne durumda (inşallah yok olmamıştır) maalesef tekrar gidip göremedim.
Bu sebeplere istinaden İl kültür Müdürlüğünü, Müze Müdürlüğünü Üniversitenin tarih bölünümü ve Belediyeyi ilgilenmeye davet ediyorum.
Bu menlekette küçücük bir Roma taşı veya Bizans kalıntısı çok kıymetli addedilip üstüne tir tir titrenirken, ecdadımızın eserleri neden sürekli olarak yok oluyor ve ilgilenilmiyor? Gafillikle bir alt yapı hazırlıyoruz ve birilerinin ekmeğine yağmı sürüyoruz acaba?
Mercangöz’ün de belittiği gibi, öncelikle kale ve çevresinin araştırılması gerekir. Zira, Balıkesir vilayetinin ve kentinin tarihi, coğrafyası ve kültürü hakkında hala çok sığbilgilere sahibiz. Resmi ve gayriresmi ilgililerin bu hususta harekete geçmesini bekliyoruz.
Şehir demek, tarih, coğrafya, kültür ve insanların içini ferahlatan yeşil peyzaj demektir. Beton yığınları olarak tasavvur etmemek gerekir. Ne mutlu, bu özellikteki şehirleri meydana getirmek için çaba sarfedenlere!
- Mercangöz, Z. (2005), “Bizansın son Yıllarında Balıkesir Yöresi”, Uluslarrarası Batı Anadolu Beylikleri Sempozyumu, Bildiriler (18- 20 Ekim 2004), T.C. Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü, Yayın No: 31,Balıkesir 2005.
- g.e.
- Ramsay, W.H. (1960), “Anadolunun Tarihi Coğrafyası”, Çeviren Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1960.
- g.e
- Öden, Z.G. (1999), “Karesi Beyliği”, Atatürk Kültür-Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi , sayı: 166, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1999.
- 1/ 250 000 ölçekli Türkiye Topoğrafya karitası Balıkesir paftası.
- 1/ 400 000 ölçekli Kiepert haritası, Balıkesir paftası.