HİÇ DERS ALMIYORUZ
Ülkemiz, Kahramanmaraş merkezli çok büyük bir depremle sarsıldı. Savaş kayıplarından daha fazla can kaybı var. On ilimiz harap oldu. Milyarlarca liralık zarar omuzlarımıza bindi.
Türkiye’de herkesin iyi bildiği gerçeklerden biri, bir deprem ülkesi oluşudur. Hatırlardan çıkmayan iki büyük depremimiz var cumhuriyet döneminde. 1939 Erzincan depremi, 1999 İzmit Körfezi depremi. Bu depremlerde can kaybı sayıları ikisinde de 40 000 ve üzerinde olmuştu. Yeni yaşadığımız ise bunları da geçecek. Maddi ve maalesef sosyo-ekonomik ve sosyo-psikoljik sorunlara yol açacak gibi görünüyor.
Bu ülkede jeolojiyle uğraşan bir kurum var. 1935’te kuruldu. Bu kurum bugüne kadar yaptığı çalışmalarla Türkiye’nin tümünün büyük ölçekli (1/ 25 000) jeolojik haritasını oluşturdu. Yani Türkiye’nin jeolojik yapısı adım adım biliniyor. Bütün fay hatları malum. Ancak acı olan durum bu haritalardan faydalanılmaması, önem verilmemesi, lakaydlık.
***
Kendi şehrimizi ele alalım. Şehrimizin yeni yerleşim alanlarında jeolojik duruma dikkat edilmiş mi, bir iki istisna dışında hayır. Şehir ovaya doğru hızla yayılıyor. Peki ovaların alüvyal dolgu ovaları olduğu bilinmiyor mu? Jeologlar, coğrafyacılar ve bazı vatandaşlar biliyor. İşler yapılırken, resmi görevlilere de bildiriyorlar. Fakat dikkate alınmıyor. Mesela Paşaalanı Mahallesi bir sulak alan üzerinde. Bu mera yerleşime açılmış. O zamanki belediye üç kat imara izin vermiş. Sonra aradan zaman geçince dört kat beş kat derken sekiz kata kadar çıkmış. Bu nasıl oluyor? Jeolojik yapı mı değişti? Hayır! Balıkesir’in 1. Derecede deprem bölgesinde olduğunu da resmi ve gayri resmi pek çok kişi biliyor. Fakat yanlışlara devam.
***
Depremde yıkılan bir binanın sorumlusu bana göre sadece binayı yapan müteahhit değildir. Jeolojiyi dikkate almayan ilgililer, yapı ruhsatı verenler, yapıları denetlemeyenler, yönetmeliklere uymayan mühendisler, eksik ve kalitesiz malzeme kullananlar, yapı bitince oturma izni verenler ve iskan planlaması yapanlar. Herkes sorumludur. Kimlerin imzası varsa onlar sorumludur.
Neden bizim ülkemizde kanunlara, yönetmeliklere ve kurallara uyulmuyor? Raflar hiç kaale alınmayan kanunlarla dolu. Ülkemizde bilimin ve bilimsel sonuçların icraatta hiçbir değeri yok. Yaşadığımız felâkette bu durumların rolü çok büyük. Hele deprem, ülkemiz için hiçbir zaman gözden uzak tutulmayacak bir gerçek iken.
TMMOB’un hazırladığı, önceki depremlere ait pek çok rapor var. Acaba idarecilerce önceden okunup incelendi mi? Hiç sanmıyorum.
***
Türkiye dünyanın en sismik bölgesi. Bu hususta Japonya ile atbaşı, hatta onu da geçiyor. Ülkemizdeki faylar harekete geçtiğinde çok şiddetli depremler meydana geliyor. En aktif faylarımızdan biri Kuzey Anadolu fayı, doğrultu atımlı bir fay. Erzincan ovası veya depresyonu bu fay üzerindedir. 26 Aralık 1939 tarihinde buradaki şiddetli depremde 40 000 bin civarında can kaybı olmuştur. 1Erbaa-Niksar, Hendek ve Düzce gibi yerleşmeler bu fay üzerinde yer alırlar. Kuzey Anadolu fayı batıda çatallanır, Güney Maramara fayı ve Saroz Körfezi fayı olmak üzere ikiye ayrılır.
Türkiye’nin ikinci büyük fay hattı Doğu Anadolu fayıdır..Fakat bu fayın veya rift hattının başlangıcı Doğu Afrikada’dır. Onun için bu çok uzun faya “Doğu Afrika RiftWalley” adı verilir. Habeşistan ve Eritre’den geçer, Kızıldeniz üzerinden Akabe körfezi, Şeria vadisi, Lut gölü Çukurluğu, El Beka vadisi, Suriye’de Gap çukurluğu üzerinden Türkiye’de Amik depresyonuna, oradan da Hassa, İslahiye, Pazarcık, Gölbaşı, Hazar gölü üzerinden Varto’ya uzanır. Burada Kuzey Anadolu fayı ile kesişir. Rifthatlarında bloklarda birbirinden uzaklaşma ve ara kesimde çökmeler olur. Fakat Doğu Anadolu fayı yatay atımlı bir faydır. Yaşadığımız Kahramanmaraş depreminde mekanizma çok karışık bir şekilde işlemişe benziyor. Zira bu fay ile kesişen diğer tali faylar da harekete geçmişe benziyor. Bu sebeple jeologların bu bölgede çok ayrıntılı çalışmalar yapmaları gerekmektedir.
***
Bu arada şu hatalı söylemi düzeltmeden geçemeyeceğim. “Fay kırıldı” söylemi bazen jeologlar tarafından da kullanılmaktadır. Bize, tektonik derslerine gelen Mehmet Akartuna hocamız, fay kırılmaz demişti. Zira fay yerkabuğunun kırılmaları sonucu oluşur. Zaten bir kırıktır. Fakat bir kırığa fay diyebilmek için kırık düzleminin iki yanındaki blokların birbirine göre hareket etmesi lazımdır. Bu sebeple “fay yeniden harekete geçer” kırılmaz. Fay kırıldı demek bilimsel olarak yanlıştır. Evet Türkiye’nin gerçekleri budur.
***
Sonuçları ve önerileri şöyle sıralayabiliriz:
1-Türkiyenin 1. Derecede bir sismik bölge olduğunu daima dikkate alarak memleket işlerini buna göre yapmak.
2-İnşaat ve yapı işlerinde jeolojiyi-jeofizik bilimini ve bunların sonuçlarını daima göz önünde bulundurmak. Üretilmiş olan jeolojik ve tektonik haritaları bir aksesuar olarak düşünmemek.
3-Dünyanın en çok sarsılan bir ülkesi olduğumuza göre çok katlı binalardan sarfınazar etmek. Bilhassa meskenlerde, aktif bölgelerde 3 katı geçmemek. Bazı aklı evveller ,”efendim Newyork’ta 100 katlı binalar var onlara bir şey olmuyor “diyorlar. Muhatabımız o bölgenin deprem bölgesi olmadığını bilmiyor. Coğrafyacılar ve jeologlar oraya eski kıta çekirdeği derler. Rijittir, yani sert, katı, durağan. Bizim gibi mobil değildir. İskandinavya, Baltık bölgesi, Sibirya, Kanada, ABD Kuzeydoğusu, Afrikanın iç bölgeleri, Amazon havzası eski kıta çekirdekleri olup, rijit bölgelerdir. Buralarda pek seyrek hafif depremler olur.
Biz orojenik kuşağız, yeni kıvrılmalar, kabuk hareketleri halen devam ediyor. Yani Alp kıvrımları kuşağındayız ki İspanyadan Çin Hindine kadar uzanıyor bu kuşak.
4-Şehirlerimizde yeşil alan kıtlığı var. Sebebi biziz. Çünkü her yere inşaat yapıyoruz. İnşaat çılgını olduk. Proje dediğimizde de , işin ucu inşaata varıyor. Belediye başkanlarımız, dış ülkelere gittiklerinde şehir mimarisine ve planlamasına niçin dikkat etmiyorlar. Oralardan niye örmek almıyorlar.. İşte depremde gördük, insanlara kaçacak, toplanacak yer yok, binalar birbiri üzerine yıkıldı. Lütfen artık yeşil alanlara önem verelim. Gri değil, yemyeşil şehirler inşa edelim.
5-Bizde yapılan işleri denetlememe sorunu var. Kontrol sorunu var. Bu kontrol işleri es geçiliyor.Bazı faktörlerin etkisiyle hatalara , yanlışlıklara göz yumuluyor, görmezlikten geliniyor. Bu sosyal bir hastalık haline geldi. Bu lâkaydlığın bedeli ağır oluyor, vatandaş, ülke kaybediyor.
6- Elemanlarımızı iyi yetiştirelim. Şimdi depremle ilgili olarak inşaat mühendisleri ve jeologlar akla gelebilir ama, öğretmeninden idarecisine kadar, tüm meslek mensuplarının çok iyi yetiştirmeliyiz. Herkesin eline diploma ( o da belki de gerçekten hak etmeden) tutuşturmak bu ülkeye yapılan en büyük kötülüklerden biridir.
7- İşlerimizde ciddiyetsizlik var. Bir çok işleri baştan savma yapıyoruz. En küçük bir vazifede dahi büyük bir ciddiyetle çalışmamız gerekir. Gevşeklik, neme lâzımcılık, adam kayırmacılık, liyâkatsızlık olmamalı. Bedelini maalesef işte böyle ağır ödüyoruz.
Biz işlerimiz hakkaniyetle yaparsak eğer, Bir daha böyle bir felaket le karşılaşmayız inşallah.
- Atalay, İ. (1989), Türkiye Coğrafyası , İstanbul.