ATATÜRK’Ü ANMAK VE ANLA(MA)MAK

Cumhuriyet’imizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 81’nci yılında her zamankinde daha yüksek hassasiyetle yurdun her tarafında anıldı, yâd edildi. Yurttaşlar sel gibi Anıtkabir’e akın ederek saygısını sundu, dualarını etti. İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda uzun kuyruklar oluştu.
Resmi-Devlet erkânı 9,05’te Anıtkabir’de Ata’nın huzurundaydı. Devlet Bahçeli rahatsızlığı nedeniyle yoktu. Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 Ekim’de olduğu gibi Meral Akşener’le tokalaştı, Kemal Kılıçdaroğlu ile tokalaşmadı. (iç cepheyi sağlam tutacak ya.)
Sivil halkın ziyareti için planlanan saat 11.00 olmasına rağmen yoğun ilgi karşısında erken saate alındı.
Anıtkabir meydanına önceden alınan bir grup Erdoğan’a ‘Mozole’ çıkışında tezahürat yapıyor, tezahüratçı bu grup ‘Mozoleyi’ ziyaret etmeden Erdoğan’la birlikte alandan ayrılan alkışçılar; sizce de manidar değil mi?
Hükümet erkânı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından Saray-Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen anma töreninde konuştu. Atatürk’ü anma adına yapılan toplantıda Erdoğan Atatürk’ü anmak, yıkılmış, dağılmış bir imparatorluktan, emperyal sömürgeci güçlerin işgaline karşı verdiği kurtuluş mücadelesi ile kurduğu Cumhuriyet’ten; onun ülkeye kattığı değerlerden, eserlerden, kurduğu-bıraktığı Cumhuriyet’in erdemlerinden bahsetmek yerine, Osmanlı’yı anlattı! Osmanlı güzellemesi yaptı!
Sürekli Atatürk denilerek Atatürk istismar ediliyormuş! Sürekli Atatürk diyerek mirasına sahip çıkılmazmış! Erdoğan ‘’Biz bu kavramın lafla istismarını yapmadık. Ne Atatürk’ü ne de Cumhuriyet’i istismarcı zihniyete terk etmeyeceğiz’’ diyor.
Erdoğan ‘’Her fani gibi Atatürk’ün de eksikleri, fazlalıkları olabilir. Sürekli Atatürk diyerek mirasına sahip çıkılmaz. Biz bu kavramın lafla istismarını yapmadık. Atatürk ve Cumhuriyetimize yapılacak en büyük katkı 2023 hedeflerimize sıkı sıkıya bağlı kalmaktır’’ diyen Erdoğan’a sormak lazım, hangi hedefler?

Atatürk’ün koyduğu çağdaş hedefler mi, yoksa Atatürk’ü yok sayarak onun koyduğu hedeflerin tam aksine kendi hedefleriniz mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Atatürk’ü anma gününde sadece 2,5 dakika Atatürk’ten bahsetti geri kalan uzun konuşmasında Osmanlı’ya yönelik eleştirilere cevap niteliğinde ‘Osmanlı döneminde okuma yazma oranının düşük olmadığını, Osmanlı’nın kendi silah sanayi’ olmadığı eleştirilerinin haksız olduğunu savundu.
Bütün yazılı belgelerin aksine Osmanlı döneminde okuma yazma oranının yüksekliğinden ve de Atatürk’ün yaptığı ‘Harf devriminin’ yanlışlığını söylemeyi ihmal etmedi.
Atatürk’ü anma etkinliğinde günlük siyasi konuşmaları sürdürdüğü gibi Atatürk’ün tam bağımsızlık hedefini anlamamış olacak ki; Sakarya’daki tank palet fabrikasının yüzde 51’nin Katar’lılara kullanım hakkının verilmesinin doğruluğunu savundu. Bunun bir satış olmadığını iddia ederek eleştiren muhalefeti eleştirdi. Tabi SEKA kâğıt fabrikasının kapatılmasını da başarılı bir iş, milli bir görev olarak sunmayı da ihmal etmedi.
Yani…
Atatürk’ü anlamadıkları gibi; anmadılar, anmanın içini boşalttılar, anıyormuş gibi yaptılar!
Evet Atatürk Samsun’a Osmanlı paşası olarak çıktı, Anadolu’da İngiliz’lere karşı yükselen sesleri bastırma göreviyle gitmişti o İngilizlere karşı milleti örgütledi. Sonra onu gönderenler ‘O’ Osmanlı paşası hakkında tutuklama ve yargılama kararı çıkarttı.
1920 Mart’ının 16’sında İstanbul’un İtilaf Kuvvetleri tarafından işgal edilmesine kadar süren bir devir geçmiş. Bu devirde Anadolu, yavaş yavaş İstanbul’dan kopup uzaklaşacaktır. Yunanlılara karşı ilk dayatma baş göstermiştir. Her tarafta milli kuvvetler kurulmaktadır.
İngilizler padişah ve Bab-ı Ali’nin emirlerine boyun eğdiklerini görünce Türkiye işinin kolayca çözümleneceği inancına varmışlardı. İzzet Paşa kabinesi çekildiği gün Dolmabahçe camiindeki selamlık töreninde Bahriye nazırı Rauf Bey’e (Orbay) ‘’Millet bir koyun sürüsüdür. Ona bir çoban lazımdır. O da benim”demiştir. (F.R.A.Çankaya S165).
1918 Aralık’ında bütün ekonomi, bütün iç ve dış ticaret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarında bir tek Türk bulunmayan banka ve imtiyazlar, şirketler, hepsi Hıristiyan, Yahudi veya ecnebiydi. Su, ışık, gaz, her türlü ulaştırma, telefon, rıhtımlar ve limanlar, fenerler hepsi yabancıların elindeydi. Sivil eğitim pek küçük bir azınlıkça benimsenmişti.
Süleyman Nazif, Fransız askeri İstanbul’a girdiği zaman ‘’Kara gün’’ diye yazdığı bir fıkra için az daha kurşuna dizilecekti. (F.R.A.Çankaya S167).
Saray, Bab-ı Ali, Hürriyet ve İtilaf gazeteleri Anadolu direnişinin barış şartlarını ağırlaştırmaktan başka bir şeye yaramayacağını yazmaktadır. Milli kuvvetlerin adı, İstanbul edebiyatında ‘haydut çeteleri’dir. Dahiliye Nazırı Ali Kemal’in bir tamimine göre Anadolu’da ‘’yeniden şekavet ve yağma devrini açanlar’’ Yunanlıların ekmeğine yağ sürmektedir. (F.R.A.Çankaya S234).
Yahya Kemal’in‘’Ah bizi toptan yalnız biri alsa… diye kıvrandığı gözümün önüne gelir ister Amerika, ister İngiltere veya Fransa…’’
Bir de İngiltere mandacıları, daha doğrusu himayecileri bunlar ‘’İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni’’ kurmuşlardır. Programları ‘’Eğer İngiltere bize bir lütufta bulunursa Osmanlı Saltanatı, Hilafetin ruhani ve manevi bütün kudretini İngiliz müttefiklerine kadim kılmayı taahhüt eder’’ (F.R.A.Çankaya S235).
Sanatı: Gazetecilik. Nereye gideceği: İzmir’e. 9 Eylül 338 tarihli yolculuk vesikam masamın üstünde. Arka sayfasında fesli resmim ve biri Fransızca, biri İngilizce iki vize var. Sözde kendi memleketimizdeyiz. Yakup Kadri ile beraber PaquetKumpanyası’nınLamartine vapurundayız. Ta Kadifakale’de Türk bayrağını görünceye kadar İzmir’e çıkıp çıkmayacağımızı bilmiyorduk… (F.R.A Çankaya S371).
Cumhuriyet’in kurcusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamadıkları gibi, anıyormuş gibi yaparak anmıyorlar da! Atatürk’ü önce anlamak lazım!
Atatürk ‘’Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyet’i, ilelebet payidar kalacaktır.’’
Bugün yönetenler ise ‘Ben gidersem Türkiye batar…’’
Türkiye’nin kurtarıcısı, Cumhuriyet’in kurucusu, fikirleri ve eserleriyle ölümsüz lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 81’nci yılında bir kez daha rahmetle, minnetle şükranla anıyoruz.
Atatürk vasiyetini Hasan Rıza Soyak’a yazdırırken ölümden bahsediyor sonra “çocuk dur ‘ölüm’ soğuk bir kelime..”

“Yaşadığı sürece”diye değiştiriyor.

Exit mobile version