SÜREKLİ gazeteciyiz zaten; hiç kesintiye uğramadı.
Askerliği düşersek.. Ayrıca askerde de sektörle ilgili bir birimdeydim; Basımevi’nde tamamladık vazifeyi.
Gazete seksen altıda haftalık, seksen yedide günlük oldu.
Haftalıkken ‘genç kalem’ adlı köşede türlü mevzuda yazıyordum.
Günlüğe döndü, muhabirlikle tanıştım.
Yerelde bir iki gazetede çalıştım; sonra kendi gazetemiz falan.
Ben diyeyim otuz yedi, siz deyin otuz sekiz…
On sekiz yaşımdan beri bu zanaatın içindeyim yani.
***
MESLEKTAŞLAR sağda solda sarı basın kartlarını gösterirdi. Benim yoktu.
Çok meraklısı değildim kartın; aslolan devletin değil sokaktaki vatandaşın senin gazeteciliğine onay vermesiydi.
Ama, madem herkesin gazeteci kartı var, dağıtıcısından çaycısına devlet vermiş sarı sarı…
Benim neyim eksik?
Doksan yedi senesinde doldurdum formları, topladım evrakları.. Götürdüm valiliğe teslim ettim.
O zaman valilikler bakıyor bu işlere. Hem resmi ilan mevzuları, hem enformasyon sorumluluğu valilik basın müdürlüğünde.
Yirmi dört ay mıydı neydi bekleme süresi.. Bekle bekle, gelmiyor.
Soruşturuyoruz, “evrak eksik” diyorlar. Eksiği tamamlıyoruz, yeniden yolluyoruz.
Yine beklemedeyiz.
Çoğu arkadaşınki geliyor, bizimki yok!
Ya buradan birileri taş koyuyor, ya postacılar yamuk yapıyor; çözemiyoruz.
On iki sene sonra, “al sana kart” dediler…
Başvurunun üzerinden on iki yıl geçmiş; o zamanki çalışmışlığı toplasak sürekli basın kartı alabilecek süreyi doldurmuşuz; normal sarı basın kartımız yeni gelmiş.
***
O zamanlar sarıydı kartlar.. Üzerinde kırmızı kuşaklı, Basın Yayın Enformasyon’dan onaylı…
İsim, cisim, adres, imza falan işte.
Sonra geri aldılar, “değiştireceğiz” dediler.
Bekle bekle bekle, yeni kart gelmiyor.
Zaten başvurudan on iki sene sonra kartımız olmuş, sımsıkı tutmak lazım!
Neden gelmediğini soruşturuyoruz ama öğrenemiyoruz gerekçeyi.
Bir öğrendik ki, anam anam, yandık; hakkımızda hüküm varmış…
Ne hükmüymüş ki o?
Yüz kızartıcı bir şey mi? Hırsızlık mı, gasp mı, dolandırıcılık mı, adam yaralama, cinayet falan…
Yok uleeyn; kooperatif davası!
***
EFENDİM, yıllar önce birkaç arkadaşla kurulmuş bir kooperatifi devralmış, müstakil ev hayalleri falan kurmuştuk.
Sonra biz kooperatifi unuttuk, o da bizi unuttu!
Dava açmışlar hakkımızda.
Gerekçe: Genel kurul yapmamak.
Çıktık hakim karşısına.. “Valla hakim bey, biz onu unuttuk. Ne arsası var, ne parası, sadece defter kağıt…”
Kesti cezamızı… İkişer ay hapis dedi, tir tir titredik.
Sonra, “bir yıl boyunca spor müsabakalarının yapıldığı tesislere ve içkili mekanlara girmeme” cezasına çevirdi.
“Ama ben gazeteciyim, oralara girer çıkarım” diyecek oldum.. “İki ay yat o zaman” dedi; vazgeçtim.
Şimdi bu affedilmeyecek vukuat, sicilimizi bozmuş bizim… Sicil bozuk yani!
Ne zaman adli sicil kaydı istesek, bu olayla ilgili kesilen ceza çıkıyor karşımıza.
Kartın gelmeme gerekçesi bu yani…
İşin aslını anlatınca, ikna oldular. Bizim kart geldi.
***
SARIDAN turkuaza döndürdü AK Parti iktidarı kartın rengini.
Basın sarı renkle tanımlanır; turkuaz ne ki?
Ne yapalım, iktidar öyle uygun görmüş, kabulümüz…
Sonra dediler ki: “Senin şimdiye sürekli basın kartını almış olman lazımdı…”
Sürekli olunca, “bu işi bıraktın, kartı geri ver” demiyorlar yani. Hep senin oluyor.
Başvurduk.. Bekle bekle bekle, gelen giden yok.
Sabırlı adamız, beklemelere doyamıyoruz.
Nihayet İletişim Başkanlığı’nın internet sitesinde ‘bekleyenler’ bölümüne girdik, adımızı gördük.
Bir zaman sonra bekleme süresi doldu, kart almaya hak kazandık.
Kurul uygun görmüş, sağ olsunlar.
***
EH işte, şimdi ‘sürekli basın kartı’mız var artık.
Dün elden teslim ettiler.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Bölge Müdürü Ali Güzel’in elinden aldık sürekli basın kartımızı.
Gazeteye geldiler, kartımızı verdiler, sohbet ettik dereden tepeden.
Teşekkür ediyoruz kendilerine.
***
ESKİDEN bir de ‘şeref basın kartı’ vardı. Meslekte kırk yıl mıydı, elli yıl mı hatırlamıyorum şimdi; o kadar süreyi dolduran gazetecilere verirdi devlet.
Ne işe yarardı diye sorarsanız?
Öldüğünde gazeteci, TRT’nin gece yarısı haberlerinde “öldü” diye haber olurlardı.
Haberin sonuna, “şeref basın kartı sahibiydi” cümlesi eklenirdi.
Bilmiyorum, belki başka avantajları da vardı; ama o kartı gösterince bankalar sınırsız kredi vermiyordu tabi. Trende, otobüste, toplu taşımada falan işte… Bedava işler için…
***
BU arada, aynı gün bizim ekipten üç kişiye daha verdiler sürekli basın kartını.
Didem Kantarlıoğlu ve Hilmi Duyar da artık sürekli basın kartı sahibi.
Mesai arkadaşlarımı kutluyor, bundan sonraki meslek hayatlarında başarılar diliyorum.
Benim için güzel bir haberdi bu, sizlerle paylaşayım istedim.
Selam ederim.