Seçimlerin her ne kadar zamanından önce yapılacağına inanılıyorsa da, 2023’te zamanında bile yapılsa seçim sathı mahalline girilmiştir. Artık her şey seçimi hatırlatıyor. Hoş her şeye gerek kalmaksızın muhalefet ‘acil hemen seçim’ talebiyle iktidara her gün seçimi hatırlatıyor.
Yine her ne kadar iktidarın adayı belli, küçük ortak MHP her gün bizim adayımız Recep Tayyip Erdoğan dese de yeni ortaklık arayışları aralıksız sürüyor. O cephedeki durum seçim ittifakının ötesinde ‘siyasi ortaklık’ söz konusu.
Seçim tartışmalarına paralel anketler hız kazandı, her hafta farklı anket kuruluşları anket sonuçlarını açıklıyor. Açıklanan anketlere göre Erdoğan’ın rakibi kim olursa, ne sonuç alır verileri yayımlanıyor. Millet ittifakı partilerinden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener dışında CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul BBB Ekrem İmamoğlu’nun isimleri de anketlerde sorulan isimler arasında. Bu isimlerin dışında Ali Babacan ve Abdullah Gül isimlerinin olabileceği, belli çevrelerce iddia edilmektedir. Fehmi Koru’nun, Abdullah Gül’ün adaylığını ısrarlı bir şeklide gündemde tutan siyasi mühendisliği süreklilik haline geldi.
Meral Akşener günler öncesinden nefsini önceleyerek süreci tıkayan olmayacağını bir önceki seçimlerden ciddi dersler çıkardığını, gönlünden geçenin ittifakın ortak aday çıkarmasından yana olduğunu katıldığı TV programında kamuoyuna ilan etti.
Bu görüşün aksine ilk turda her partinin kendi adayını çıkarması ve ikinci tura kaldığında kalan aday üzerinde ittifakın sağlanması görüşünü savunanlarda görüşlerini açıklıyor. Üzerinde uzlaşı sağlanarak tek adayla mı yoksa her parti kendi adayıyla mı görüşü henüz netleşmiş değil.
Hiç kuşku yok ki millet ittifakını oluşturan partiler arasında seçim sisteminin zorunluluğuna dayalı seçim ittifakı işbirliği var. Yani birliktelikleri siyasi ittifak değil, seçim ittifakı. Doğal olarak o biraz işlerini güçleştirmekte, henüz toplumun önüne siyasi bir vizyon koyabilmiş değiller.
Neyse esas konumuz adaylık konusu ise; kim aday olmalı?
Doğal olarak her parti yöneticisi, her partili kendi partisinin genel başkanının veya partisi içinden birisinin aday olmasını isteyebilir, bu da siyaseten en meşru haktır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu son süreçte bu konuda kendisi ve çevresi tarafından adaylık konusunda oldukça istekli ve ciddi hazırlıkların olduğu bilgisi her gün kamuoyuna yansıyor. İttifakın yapıcı aktörü, taşıyıcısı olarak hak ettiği düşünülebilir, ittifak bileşenleri üzerinde uzlaşabilirler.
Diğer ittifak bileşeni parti genel başkanlarının da bu yönde talep ve çalışmalarının olması siyasetin doğası gereği olması gerekenlerdir.
Diğer taraftan Erdoğan ittifakının oldukça uzun iktidar süresi yıpranmışlığına rağmen 20 yıl sonra partisinin devletleşmesi, artık devletin kurumlarının, bağımsız kurulların ezcümle her alanın parti devleti tarafından kontrol altına alınmış olması. Hatta olası bir durumda YSK’nın, Anayasa Mahkemesi’nin bile iktidardan bağımsız hareket edemeyeceği yönünde ciddi endişeler var.
Benzer endişelerin halkta da yoğun şekilde yaşanıyor olduğu bilinen bir gerçeklik.
Dolayısıyla devletleşen iktidarın karşısında ‘artık yönetemiyorlar, sıkıştılar, çözüm üretemiyorlar, ekonomi kötü; tencere her iktidarı götürür, nasılsa gidecekler’ kolaycılığına kapılmadan.
Sadece seçim ittifakıyla sınırlı kalmadan başta, yaşanan tüm günlük yakıcı sorunlar ve geçmişten bu yana uzun süredir ülkenin gündeminde olan kronikleşmiş sorunlara; kısa, orta, uzun vade de nasıl bir siyasi vizyonla çözüm üretileceği toplumun önüne konmalı ve iyi anlatılmalıdır.
Yönetim sistemi olarak parlamenter modele dönüş tamam orada ittifak halindesiniz. Ve fakat öncelikle bunun zaman-plan-programı-süreci netleştirilmelidir. Sadece ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ önermesi yeterli olamayabilir.
Ekonomi, nasıl bir finans kapital sistem? Döviz, faiz, borsaya sıkışmış ekonomik model mi yoksa üretimi, rekabeti önceleyen bir ekonomi anlayışı mı? Tarımda, sanayide, turizmde ne, nasıl olacak?
İşsizliğe her işveren bir kişi alsa çözülür anlayışının aksine; nasıl bir çözüm?
Nerdeyse iki yıldır ara verilen eğitimle ilgili nasıl bir eğitim planlaması, liseleşen üniversiteler, işsizlikle baş başa kalan milyonlar, umudunu yurtdışında arayan gençlikle ilgili, Z kuşağı kolaycılığına kaçmadan, gençlere nasıl bir Türkiye tasavvuru hedeflenmektedir?
20 yıldır yönetenlerin sayısız af düzenlemesine rağmen 18 aydır süren covid kaynaklı daralma nasıl aşılacak, af başvuruları yapılsa bile ödenemeyen biriken borçlara nasıl bir çözüm modeli sunulacak?
Bütün bu ve bunun gibi var olan kronikleşmiş sorunlar ve geleceğe dair yaşam ütopyası, yeni umutlar, yeni hikayeler oluşturulmalıdır.
Ve tabi ki en önemlisi hiçbir siyasi aktör, kişisel iddialarını öncelemeden en geniş kitlelerle, farklı kamuoyu değerlendirmelerinin sonucu seçim kiminle kazanılıyorsa o aday yapılmalıdır; Türkiye’nin bir 5 yıl daha kayba tahammülü yoktur.
Bu ister parti genel başkanlarından Kemal Kılıçdaroğlu, ister Meral Akşener isterse adları her kamuoyunda öne çıkan, halkta karşılık bulan Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş veya başka bir belediye başkanı her kimse. Hiçbir siyasinin kendi hırslarını ülkenin önüne koyma hakkı olmamalıdır. Gerçek kamuoyu araştırmalarında seçimi kazanacak isim Ekrem İmamoğlu veya başka bir belediye başkanı kim çıkıyorsa o isme; siz bir dönem daha belediye başkanı kalın denilmemelidir.
‘’Yeni bir dünya vaat etmiyorsanız, kimse var olan dünyasını bırakıp da yanınıza gelmez’’
Ve ‘’Halk, güçlü iradeye sahip olan adamı daima dinler. Kitle halinde bulunan bireyler bütün iradelerini kaybettiklerinden, iradeye sahip olan kimseye içgüdüsel olarak dönerler.’’ Gustave Le Bon