Neredeyse hayatın bütün alanlarında algının “herşey” olduğu, gerçeklerin ise “hiç bir şey” muamelesi gördüğü bir dönemi yaşıyor memleketimiz. Balıkesir’de ve Körfez bölgesinde de durum aynı.
Bu durumun küçük bir örneğini de Edremit’teki Ülkü Yoluinşaasında görüyoruz. Balıkesir B. Belediyesigenel seçimlere yetiştiremedi ama hedefindeki Dalyan arazilerini pazarlamak için elzem gördüğü bu yolu “yeniden yapma” işine hızla devam ediyor.
Yolun batı bölümünde, çoktan imar izinleri verilmiş ve o “kokulu” dereye nazır binalar inşa edilmiş durumda. O bölgede dereyi doldurup daraltarak yol inşası yapılıyor. Doğu bölümünde ise ekili dikili tarım alanları kısmen doldurularak yapıyor yol.
Derelerin emanet edildiği ve kamu adına koruması gereken DSİ bu duruma itiraz etmiyor. Çıkıp da “taşkın” tehdidi demiyor mesela. Fakat vatandaşın tarlasını, bahçesini “kamulaştırıp” doldurunca bedelini de ödemek gerekiyor. Ancak çok şikayetler yükseliyor bu konuda. Anılan durumun “kamulaştırma kararı”, Balıkesir B. Belediye Meclisi’nde alınmıştı. Muhtemelen Meclis’in değerli üyeler “ne oluyor?” deyip, bu vatandaşların şikayetlerini de dinleyeceklerdir. Görevleri bu değil mi zaten, hem de seçim döneminde?
Bir diğer husus ise, daha önce Ülkü Yolu’yla bağlantılı olan pek çok Altınkum Mahallesi sokağının, artık “kör sokak” haline getirilmiş olması. Alenen “çıkmaz sokaklar” yaratılmış Ülkü Yolu inşaası uğruna.
Ayrıca bu bölgedeki imarlı arsalarda, yapılan yol dolguları yükseldikçe zemin suyu ve yağmur suyu da akış imkanı bulamadığı için iyice gölleşmiş durumda. Kışın ne olacak acaba? Malum bu yol inşaatı için hem BASKİ’nin “Edremit Çayı Yatak Düzenlemesi ve Taş Tahkimatı Yapımı Çalışması” ihalesini kazanmış olan müeahhit çalışıyor, hem de Balıkesir B. Belediyesi’nin araçları ve ekibi çalışıyor. Gölleşen bu suları dereye deşarj etme önlemlerini almak, hangisinin alanına giriyor bilemiyor vatandaş ama ortaya çıkan durum hiç de iç açıcı değil. Ne yapacak o arsaların sahipleri? Su üzerine bina inşa edecekler kaçınılmaz olarak.
Sahi Yücel bey uzun süre kalmıştı “asrın felaketi” diye anılan deprem bölgelerinde değil mi? Sıvılaşma özelliği olan zeminleri ve üzerindeki deprem yıkımını da görmüştür muhtemelen. Fakat görmek ve bakmak farklı şeyler değil mi?
Bu nedenle, Altınkum’a kadar gelip de TOGG deneme sürüşünü Ülkü Yolu inşaat alanında yapmak, sadece bir algı çalışması olmakla kalıyor. TOGG’dan inip de, dereyi daraltan ve vatandaşın bahçesinde ağaçlarını gömen o garip dolguyu, planda olmadığı halde aniden yaratılan çıkmaz sokakları, işi hızla bitirme kaygısıyla yolun tam ortasında bırakılan elektrik direklerini de görmek gerekiyor.
En önemlisi de, seçimler bitip de Körfez sahilleri yazlıkçı hemşerilerimizle dolmaya başlayınca, kapasitesi ve kabiliyeti yetersiz kalacak olan arıtma tesisleri nedeniyle bu bölge yine buram buram lağım kokmaya başlayınca, o yaratılan algının boyası sıyrılacak ve tekrar gerçekler zuhur edecek değil mi?
Muhtarları toplayıp da “Körfezimizde yaz aylarında 2 milyon, kış aylarında 300 bin insanımız için bölgeyi arıtma tesisi yatırımlarımızla hazır hale getiriyoruz. Körfez’de bulunan bütün çöp sahalarını kapattık” demekle de olmuyor bu işler. Birisi çıkıp da “yemin et” dese, ne olur acaba?
Şimdi görev vatandaşta: Ya algının parıltısına kapılmak ya da gerçeklerle yüzleşip çözümün peşine düşmek. Tercih bu kadar net aslında. Vatandaşın artık “dünü çok konuştuk, bugünün algısına hiç aldanmıyoruz, biz yarını ve geleceğimizi düşünüyoruz” demesi belirleyici olacak.
Bakmakla görmek arasındaki farkı, vatandaş da atlamamalı. Rant uğruna, sadece Dalyan’ın satışına kilitlenerek kıra döke, planlaması bile doğru dürüst yapılmamış, maliyet hesabı bile belli olmayan ve sanki seçim yatırımı yapılıyormuş gibi göstererek yaratılan bu “yol hizmeti” algısını görmek gerekiyor. Yol da lazım elbette ama planı halka sunulmuş bir yol olmalı bu. Yeterli istişare de yapılmalı. Fakat arıtma tesisi de çok gerekli burada. Üstelik modern ve büyük kapasiteli olmak zorunda. Yoksa hiç kimse o yolda, bu kokuya katlanmaya dayanamaz.
