Algı her şey, gerçekler hiçbir şey!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

İkinci turu da tamamlandı Cumhurbaşkanlığı seçiminin ve bu kez haber ajanslarının “daha dengeli açıklamaları” sayesinde, 21.30 civarında sonuçlar makul bir şekilde ve seçmende “büyük sürpriz” algısı da yapmayacak şekilde ortaya çıktı. YSK, ilerleyen saatlerinde “açılmayan sandıklardaki oyların, artık sonuçları değiştirmeyeceğini” ifade etti ve Erdoğan’ın % 52.17 oy oranıyla kazandığını ilan etti. Geçici sonuçlardaki küçük farklara rağmen, Erdoğan’ın 27.8 milyon, Kılıçdaroğlu’nun 25.5 milyon oy aldığı açıkça görülüyordu.

 

KURALLAR OLSUN AMA BİZE AYRICALIKLI UYGULANSIN!

Hatırlanacağı üzere, 14 Mayıs’ta yapılan 1. tur C.başkanlığı seçimi kesin sonuçlarını YSK ancak 19 Mayıs’ta açıklamıştı. Muhtemelen 28 Mayıs 2. tur kesin sonuçları da 31 Mayıs’ta ilan edilir, çok gecikmez daha fazla. Çünkü aynı YSK, 14 Mayıs’ta yapılan 28. Dönem Milletvekilliği seçimi kesin sonuçlarını hala ilan etmedi ve bunu “seçim takvimine göre”C.başkanlığı 2. tur seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra yapılacağını da duyurdu. “Bazı münafıklar” bu açıklamanın gecikmesini, halen görevde olan bakanların aynı anda milletvekili de olmalarını mümkün kılmayan kuralı çiğnememek adına gösterilen bir gayret olduğunu söylüyorlar. Fakat bu kurala seçimlerden önce uyulmadı ki. Milletvekili olmak isteyen aynı bakanlar, o vakit görevlerinden istifa edip, koltuklarını bağımsız bakanlara bırakıp seçime de öyle katılmaya gerek bile duymamışlardı. Şimdi niye bu kuraldan kaynaklansın ki gecikme? Asıl mesele “kurallar olsun ama bize ayrıcalıklı uygulansın” denilmesi olabilir mi?

Burası artık “yeni” Türkiye ve Partili C.başkanı Sistemi’nde öyle büyük çelişkiler var ki, bu durum ancak teferruat sayılır. Zira aday olamayacak kişi aday oldu, uygulanmaması gereken Seçim Yasası değişikliği bilerek uygulandı ve bakanlar da istifa etmeden seçime girdiler. Hepsini sineye çekip, “tamam yeter ki seçim olsun” dedirtildi ülkeye değil mi? Şimdi niye kurala özen gösterme telaşına düşülsün ki? Kamu kaynakları da tepe tepe kullanıldı, seçim hediyeleri de saçıldı; yabancı seçmenler, mükerrer yada toplu oy kullanımı, başkasının yerine oy kullanma, sandık verilerini YSK sistemine farklı girme olayları da yaşandı. Tüm bunları ezip geçecek bir dip dalgası beklendiği için mi dikkate alınmadı acaba bu gerçekler? Basılan bu tuzakları muhalefet partileri anlatacaklardır sanırım.

 

YENİ TÜRKİYE SİYASETİ

Şimdi mazbata teslimi bitecek ve yeminle göreve başlanacak hem yürütme ve hem de yasama organlarında. Peki sonra? Sanırım sonra ülkedeki bazı alanlarda çok fazla değişiklikler  olmayacak ama diğer alanlarda epeyce alt üst oluşlar yaşayacağız. YSK’nın kesin olmayan sonuçlarının açıklamasından sonra, İstanbul’da yapılan otobüs üstü konuşmada “diğer adayın” yuhalanması ve Ankara’daki balkon konuşmasında koro halinde dile getirilen “idam” talebine bakılırsa, ülkenin siyasi ikliminde pek değişiklik olmayacak. Zira vatandaşların seçim havasından pek de çıkmasını istenmiyor iktidar tarafı, 2024 yerel seçim  hazırlığına başladı bile. Kazanan partiler bir hesaplaşma, eleştiri süreci de yaşanmayacaklar haliyle. Kazanan haklıdır ve başarılı görülür. Kaybeden partiler ise önemli bazı gelişmeler yaşayacaklar. Bazı partiler kongre sürecine gidecek, yönetim kadroları güven tazelemeye çalışacak veya yenilenecek. Bazı partiler ise kongre sürecini 2024 yerel seçimlerinden sonraya ertelenecek ve parti yönetimlerini muhafaza edilecek. Bu duruma her siyasi parti kendi kurum kültürüne ve meşrebine göre karar verecek. Bunlar genel anlamda seçmenin sorunu değil. Fakat bu süreçler de, ülkeye hakim olan “algı yönetimi” çalışmalarına malzeme olacak elbette. “Yeni” Türkiye’nin siyasetinde bu işler başka türlü olmuyor malum.

 

NE SÖYLENSE İNANAN SEÇMEN KİTLESİ VE DEMOKRATİK REFLEKS

Mesela, 2017’de “koalisyonlarla ülkenin idaresi mümkün değil” deyip “tek karar mercii olsun artık” talebiyle yetki isteyenler bile, şimdi 50+1 sisteminden şikayet ediyorlar. “Değiştirelim 40+1’e indirelim” lafları, daha seçimlerden önce dile getirilmeye başlanmıştı. Ayrıca ana muhalefet partisi olan CHP’yi “seçim sürecinde  beş partiyle ittifak kurdu, kocaman bir koalisyona dönüştü, hatta HDP’nin bile pazarlıksız desteğini aldı” diyerek eleştiren iktidar blokunda; AK Parti birlikte olduğu MHP ve BBP’nin yanına HÜDAPAR, Yeniden Refah, DSP ve partisiz Ogan’ı dahil etmekte sakınca bile görmedi.

Bunun adı ittifak kurmak oldu, koalisyon sayılmadı bu durum. Fakat, Altılı Masa, HDP aday çıkartmayıp Kılıçdaroğlu’nu destekleyince, iktidar blokunun dilinde “Yedili Masa” ve dolayısıyla anında “terörist” oluverdi. Kimse demedi ki, HDP’yi destekleyen 5 milyon Kürt seçmenin hepsi “terörist” oluyorsa, 200 bin destekçisi olan Hizbullah iltisaklı bir partiyi destekleyen Kürtler neci oluyor? Zaten, bu ülkede 5 milyon “terörist seçmen” varsa, İçişleri Bakanı hala niye o koltukta oturur ki? Haftada üç-beş kere, malum örgüt için “bitti, kökleri kazındı” diye açıklamalar yapılırken, bir anda “5 milyon oy alan bir terör partisi” söylemine geçilmesini sorgulamayana ne demek lazım peki? “Ne söylenirse inanmaya hazırım” diyen bir seçmen kitlesinden, demokratik refleks beklenir mi? Yine algı.

 

ALGI HER ŞEY, GERÇEKLER HİÇBİR ŞEY!

“Kuvvetler ayrılığı olmasın, bir arada olsun” denildiği günlerde de algıları inşa etmenin bu kadar kolay olabileceği düşünülmüş müydü acaba? Şimdi “ben bir Alevi’ye, Dersim’li bir Zaza’ya oy vereceğime, hatası-kusuru da olsa, sözlerini tutmasa da, kendi safımdaki milli ve muhafazakar adaya oy vermeye devam ederim” dedirtilen seçmen, kimlik siyasetiyle bir algı yönetimine tabii tutulmamış olabilir mi? Yerli gaz, milli savunma sanayi, yerli otomobil, milli uçak ve gemi, deprem konutları inşası, deprem güçlendirme kredisi, kamuda dağıtılan kadrolar, saçılan paralar mı etkiledi yoksa onları? Bugün verileni yarın ödeme zamanı geldiğinde, sanırım o seçmenin kimliğiyle yer aldığı saf belki yine değişmeyecek ama herkes gibi o da “yandım anam” diyecek tabii ki. Zamlar ve yeni vergiler onu da etkileyecek.

“Algı her şey, gerçekler hiçbir şey” olabilir mi bir ülkede? Her gün şikayet ettikleri, ısrarla sınır dışı edilmelerini istedikleri Suriyelilerle, neden seçim sonrası sevinç gösterilerinde aynı safta buluştuklarını da sorgulamak zorunda bu vatandaşlar. 400 bin USD parası olan ve en güzel konutları satın alarak “misafir vatandaş” olan yabancıların asla soğan-patates fiyatlarıyla ilgilenmeyeceğini, Avrupa’da yaşayan ve Euro kazancı olan çifte vatandaşların Türkiye’deki konut fiyatlarını hala neden ucuz bulduklarını da anlamayacaklar mı? “Oy uğruna, neden bu tür kişiler bizim geleceğimiz hakkında karar verebiliyor” demeyecekler mi? “Çifte vatandaşlığı kaldırıyorum” dese iktidar, hangi tarafı seçer bunlar acaba? Birilerinin günü kurtarması adına verilmiş olan seçme hakkı, hepimizin bugününü ve geleceğini karartmaya devam mı edecek?

 

Devam edecek

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Algı her şey, gerçekler hiçbir şey!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!