23 saniyede gelen dünya şampiyonluğu

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Ata sporu denince bizim aklımıza Yağlı güreş gelir. Judo ise Japonların ata sporlarından biridir. Judo denilince akıllara hep Japonlar gelir. Balıkesirli Milli Judocu Habibe Afyonlu, Kazakistan’ın Almatı şehrinde yapılan Ümitler Dünya şampiyonasında, ata sporu judo olan Japon güreşçiyi öyle bir yendi ki herkesi kendine hayran bıraktı. Habibe, rakibi Airi Yazawa’yı 23 saniyede ipponla yendi, Türk bayrağını göndere çektirdi, istiklal marşını tüm dünyaya dinletti. Habibe, şimdi 2024 olimpiyatlarının hazırlıklarını aralıksız çalışmalarıyla sürdürüyor. En büyük hedefinin 2024, 2028 ve 2032 olimpiyatlarında madalya olduğunu söylüyor.

 

 

Habibe Afyonlu Kimdir?

Balıkesir doğumluyum. Doğum tarihim, 15 Ekim 2002. Kayabey İlkokulu’nda öğrenim görmeye başladım, Karahallılar Ortaokulundan mezun olduktan sonra, Mehmet Vehbi Bolak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ni bitirdim. Şu an aktif öğrenci olarak Balıkesir Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük Eğitimi öğrencisiyim. Judo sporu yapıyorum. Bu dalda, Türkiye, Avrupa ve Dünya derecelerim var.  Olimpiyatlarda ülkeme madalya kazandırmak için çalışmalarımı aksatmadan sürdürüyorum.

 

 

Judoya nasıl başladın?

Futbol oynamayı çok seviyordum. Beden eğitimi dersinde erkek öğrencilerle birlikte futbol oynarken beden eğitimi öğretmenim ve okula sporcu seçmeye gelen judo antrenörü beni görmüş. Yanına çağırdı ve judo antrenmanlarına katılmamı istedi. Bir akrabam judo yaptığı için bu sporun adını sık sık duyuyordum. Birkaç kez antrenmanlara gittim fakat judoya ısınamadım.  Doğrusunu söylemek gerekirse sevmedim. Evden antrenmana gidiyorum diye çıkıyordum ama gitmiyordum. Mahallede erkek arkadaşlarımla futbol oynuyordum. O yıl Türkiye şampiyonasına gittik. Ben 5’inci oldum. Yetenekli olduğumu söylüyorlardı ama antrenmanlara gitmediğim için Sporcu Kamp Eğitim Merkezi Sınavlarına çağırdılar. Antrenman yapmadığımdan başarı gelmez diye beni sporcu eğitim merkezine aldılar. Yaklaşık 6 yıl süresince yatılı olarak judo eğitimi aldım. 12 yaşındaydım. Kamp Eğitim Merkezi yürüyerek evime 10 dakika mesafede olmasına rağmen ailem beni oraya bıraktığında çok ağladım. Annemi arayıp, gelin beni alın yapmayacağım dedim. Almadılar. Her sabah saat 05.00’te kalkıyorduk. Koşu yapıyorduk, kültür fizik hareketleri yapıyorduk. Çalışmaların ardından eğitim merkezine gelip duş ve kahvaltı yaptıktan sonra okula gidiyorduk. Okuldan geliyorum 1,5-2 saat ağırlık çalışmasına giriyordum. Saat 20.00’ye kadar antrenman sürüyordu. Sonra akşam yemeği, zaten çok bir vaktim kalmıyordu, yatıp uyuyordum. Bu düzenli çalışmalardan sonra başarılar gelmeye başladı. Sporcu Kamp Eğitim Merkezine girdiğim yılın sonunda, Yıldızlar Türkiye şampiyonu oldum. Annem ve babamdan beni kamptan almalarını söylemiştim, almadılar. Başarılı olmak istiyorsan orada kalmalısın istediğin zaman eve gelip gidebilirsin demişlerdi ve dedikleri oldu. İyi ki almamışlar. Öyle olsaydı ben antrenmanlara katılmaz başarılar elde edemezdim.

 

 

Futbolu neden çok seviyordun? Kız arkadaşların futbol sevgin yüzünden sana nasıl davranıyorlardı?

Futbolu ağabeyim nedeniyle seviyordum. O futbol çalışmalarına gidiyordu. Aramızda 1 yaş fark var. Biz beraber büyüdük.  Evin koridoru çok uzundu. Küçük bir topumuz vardı. Akşamları evde sürekli futbol oynuyorduk, tek kale maç yapıyorduk. Onun yüzünden futbola çok alıştım. Beden eğitimi derslerinde öğretmen 2 grup yapıyordu. Kızlar voleybol, erkekler futbol oynuyordu. Ben hep futbolu tercih ediyordum.

 

 

Öğretmenler bu davranışına ne tepki gösteriyorlardı? Şimdi judoyu seviyor musun?

Öğretmenler, erkek Fatma diye hitap ediyorlardı. Ben de tepki vermiyordum. Şimdi judoyu çok seviyorum. Fakat bu dönem benim için çok başarısız geçiyor. İstediğim şeyi başaramıyorum. Hep bir iniş çıkış halindeyim ama hiç bırakmayı düşünmedim. Sevdiğim için, hayallerim olduğu için hiç düşünmedim. Türkiye şampiyonu olduğum yıl ilk 2 dereceyi alan Balkan Şampiyonasına gidiyordu. Balkan Şampiyonası karşılaşmalarında da başarılı olup şampiyonluk elde ettim. Fakat şampiyonluk maçına çıkmadan önce ter antrenmanı yapıyorduk. Karşımdaki arkadaşım beni dengesiz bir şekilde yere attı. Kolumun üzerine düştüm. Hastaneye götürdüler, röntgen çekildi, kemikte çatlak var dediler. Maça giremezsin dediler kolum alçıya alındı. Ben ısrarla karşılaşmaya çıkmak istiyordum milli takım antrenörleri Timur hocamı arayıp maça girmemem için konuştular.  Sonra ben de hocamı aradım, ağlayarak karşılaşmaya çıkmak istediğimi söyledim. Zor ikna ettim. Kolumdaki alçı çıkarıldı. Ertesi gün final müsabakasına çıktım. Dayanılmaz acılarım vardı. Maçı kısa tutmalıydım. İstediğim gibi de oldu. Zaten benim tüm müsabakalarım 2-3 dakika sürüyordu.  Şampiyonluk maçı da çok kısa sürdü ve Balkan şampiyonu oldum. Türkiye’ye döndükten sonra kolum tekrar alçıya alındı.

 

 

Balkan şampiyonu olduktan sonra hangi başarıları elde ettin?

Ümitler Dünya şampiyonasına gitmeden önce Erzurum’da ağırlık kampı yaptık. Kamp çalışmalarımızda hocamız dünya şampiyonasına kimlerin gideceğini açıklamadı. Bize Avrupa’da madalya alanların dünya şampiyonası karşılaşmalarına gidecekleri söylendi.  Ben Avrupa şampiyonasında 3’üncülük maçını kaybetmiştim. Bu nedenle yarışmaya katılmayı beklemiyordum.  Ben ve 4’üncü olan bir arkadaşım, biz 2 kişi istisna olarak dünya şampiyonasına çağrıldık. Dünya şampiyonasına gittiğimde ne yalan söyleyeyim çok rahattım. Daha önceki müsabakalarda çok sıkmıştım kendimi, başarılı olacağım, madalya alacağım diye.  Kazakistan’ın Almatı Kenti’ndeki maçlarda kendimi sıkmadım, çok rahattım. İlk turu bay geçtim. 2’nci maçta Kanadalı Emma Caldwell’i, 3’üncü turda Hollandalı J. Van Lieshait’i çeyrek finalde Hırvat Katarina Kristo’yu, yarı finalde Belçikalı Alessia Corrao’yu, finalde Japon Airi Yazawa’yı yendim. Final maçını da çok rahat kazandım. Yazawa’yı 23 saniyede ipponla yenerek dünya şampiyonu oldum. Bu müsabakalarda kırılma noktası 2’inci turda oldu. Daha önce yenildiğim rakibimle maç yapacaktım. Karşılaşmaya onun heyecanı ile çıktım. Onu yendikten sonra, ben bugün dünya şampiyon olurum diye düşündüm. Sonrasında o sene Avrupa’da şampiyon olan kızı, 3’üncü olan kızı yendim. Hep madalya alanları elemeyi başardım. Finalde karşıma, judonun anavatanı olan Japonya’dan rakip çıktı. Onu da yenerek dünya şampiyonu oldum. Maçlardan sonra anne ve babamı aradım. Onların çok mutlu olması benim mutluluğumu daha da arttırdı. Bu gururu onlara tekrar tekrar yaşatmak için kendime söz verdim. Türkiye’ye döndükten sonra hedefim olan olimpiyatlara hazırlanmaya başladım. Formumun zirvesindeydim. Büyükler Türkiye Şampiyonası’na hazırlanıyorduk. Araya pandemi girdi. Maçlar iptal oldu, 4 ay evlerden dışarı çıkamadık. Benim tam zirvede olduğum dönem pandemiye denk geldi. Pandemiden sonra kamplar başladı ama fiziksel olarak toparlanmak zorlaştı. Çünkü maçlar, müsabakalar olmuyordu. Daha sonra tekrar bizi maçlara götürmeye başladılar. Fakat yurt dışındaki rakiplerimiz bizim kadar pandemiden etkilenmedi. Çünkü onlar yine kamplara devam ettiler. O süreçte biz edemedik. Pandemiden sonra da yaptığımız takım karşılaşmalarında bir sakatlık geçirdim.

 

 

Sakatlık bir sporcu için üzücü beklenmedik bir gelişmedir. Nasıl sakatlandınız?

Uluslararası takımlar karşılaşmasında Ruslarla maç yaparken yarı finalde omuzumdan bir sakatlık yaşadım. O halde tekrar maça devam edince omuzumdaki dejenerasyon daha fazla ilerledi. 2021 yılı Kasım ayında ameliyat olmak zorunda kaldım. Fakat kısa zamanda toparlandım. 5 ay sonra Türkiye Şampiyonası’na tekrar girdim. Aslında 5’inci ayda biraz erkendi. Normalde girmemem gerekiyordu. Girdim ve tekrar Türkiye şampiyonu oldum. Sonrasında antrenman eksikliği, milli takımda çok fazla ilerleyememek derken kupa müsabakalarında madalya aldım tekrar. Ama Avrupa şampiyonasında dünya şampiyonasında alamadım. Geçtiğimiz yıl Bakü’de olimpiyata puan veren maçlara katıldım. Orada dünya sıralamasında ilk 28’in içinde olan sporcuyla maç yaptım. Puan olarak da öndeydim zaten. Tekrar puan attım vermediler. Oradaki maçta sıkıntılar oldu. O karşılaşmada yine sakatlandım. Omuzum çok kötü durumdaydı. Türkiye’ye geldim. Yapılan kontrollerde yine ameliyat denildi. Bu sefer ameliyat olmak istemediğimi söyledim. Çünkü omuz operasyonlarında toparlanmak, fiziksel hazırlık, judo için geri dönüş çok zor oluyor. 1-1,5 aylık bir tedavi sürecinde tekrar sağlığıma kavuştum. Türkiye Şampiyonası’na hazırlanıp, maçlara girdim. Yarı finalde 20 saniyede ippon yapmama rağmen vermediler. Puanı waza-ari puanına çevirdiler ve maç devam etti. Sonrasında 2 kere üst üste bana shido cezası verilince demoralize oldum ve o karşılaşmada 3’üncü oldum. Mart ayında Antalya’da Grand Slam karşılaşmaları var. O maçlar olimpiyata yüzde yüz puan veriyor. Benim şu an hedefim 2024 Antalya Grand Slam. Mart ayında madalya aldığım takdirde milli takıma dahil olacağım. Ondan sonra geriye 4 kota maçı kalıyor. Tüm karşılaşmalarda 3’üncü olsam bile olimpiyata gidebileceğimi düşünüyorum.

 

 

Sakatlandığında sporculuk yaşamının bittiğini hiç düşündün mü?

Avrupa şampiyonasında sakatlandım. Türkiye’ye geldim ve kontrollerim yapıldı. Doktorlar ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Fakat 2 hafta sonra dünya şampiyonası vardı. Sakat omuzumla devam edebilirim diye düşündüm. Ama günlük yaptığım hareketlerde bile zorlanmaya başlayınca ameliyat oldum. Ameliyattan çıktığımda sadece judo yapıp yapamayacağımı düşündüm. Omzumu hiç kaldıramıyordum ve tekrar omzumu aynı şekilde kullanabilir miyim? Sorusu aklımı kurcalıyordu. Benim özel bir tekniğim var. Sol tarafımla yapıyorum. Tam da o hareketi yapacağım omzumu kullanmam gerekiyor. Sol omuzum ile rakiplerimi kaldırıp atabilir miyim diye düşündüm. Tedavi oldukça o düşünce aklımdan tamamen yok oldu. Şimdi rahatım ve Allah’a şükür hiçbir sıkıntı yok.

 

 

Hep merak ettim. Dünya şampiyonunun bir günü nasıl geçiyor?

Sabah kalkıyorum, kahvaltı yapmayı hiç sevmem ama antrenmana gitmeden önce birkaç şey atıştırıyorum. Saat 09.00’da antrenmana gidiyorum. Çalışmam, saat 11.00-11.30 sularında bitiyor. Eve geliyorum ve güzel bir kahvaltı yapıyorum. Dinlenmem gerektiğini düşünüp, 1-2 saat uyuyorum. Uyandıktan sonra derslerime bakıyorum, eksik kalan bir işim varsa tamamlıyorum. Akşam saatlerinde yine antrenmana gidiyorum. Günde 4-5 saat antrenman yapıyorum. Milli takım kamplarında da her gün 2 antrenman yapılıyor. Hatta her gün değil, bazen tek, bazen çift çalışma gerçekleştiriliyor. Ben Balıkesir’de de aynı programı devam ettiriyorum.

 

 

Okul ile sporu bir arada nasıl sürdürüyorsun?

Balıkesir Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük Eğitimi Bölümü  4’üncü sınıf öğrencisiyim. 1 dersten kaldığım için okulum 1 yıl uzadı. Okulumuzda Judo bölümü olmadığı için uzmanlık alanı olarak tenisi seçtim. Milli takım kampları sık ve uzun süreli olduğu için ilk dönem okula gidemedim. Bu benim elimde olan bir şey değil keyfi olarak gitmemezlik değil. Kamplar nedeniyle okula gidemediğim için final sınavında kaldım. Aslında benim okul değiştirmem lazımdı. Halen bu düşüncedeyim. Uzmanlık alanını değiştirdim. Vücut geliştirme ve Fitness branşını seçtim.

 

 

Hedefinde neler var?

Dünya şampiyonasından sonra istediğim başarıyı elde edemedim. 4 yıldır kendi konumumda olmak istediğim yerde değilim. Çok istiyorum, çok çalışıyorum. Ne kadar çok emek verdiğimi, ne kadar çok istediğimi, antrenörlerim, hocalarım görüyor. Sabah akşam secde eder gibi antrenman yapıyorum. Bazı şeyleri çok istemek çok çalışmak başarıyı getiriyor. Bana bu sıralar başarıyı getirmese de, Timur Bizsan hocamın da benim de inancımız hiçbir zaman kırılmadı. Bazen yenildiğimde çok utanıyorum. Hocamla konuşamam, mesajlarına cevap veremem. Çünkü çok büyük bir emek var ortada. Çok büyük bir inanç var. Sonucu hüsranla biten bir şeyin geri dönüşü de olmuyor. Bir yıl tekrar çalışmak zorunda kalıyorsun. Yine çalışıyorsun, çabalıyorsun. Tekrar olmuyor. Ama ikimiz de biliyoruz. Ben bir yerde tekrar yıldız gibi parlayacağım, tekrar madalya alacağım, o kürsüye çıkacağım. Bu gerek dünya şampiyonası, gerek Avrupa şampiyonası, gerek olimpiyat olsun, bir yerde tekrar adımı duyuracağım. 2024 olimpiyatları gibi bir şansım var. O şansı değerlendirmeye çalışacağım ve istediğim olacak. Madalyaların peş peşe geleceğine inanıyorum. Sakatlık olmadığı sürece, yaşımın gittiği yere, vücudumun gittiği yere kadar judo yapmaya devam edeceğim. Ben Hiçbir zaman tarih vererek judoyu bırakacağım demeyeceğim. Hem fiziksel, hem mental olarak gücümün yettiği süre bu sporu yapacağım.

 

 

Müsabakalarda çekindiğin rakibin oldu mu?

Hayır! Benim çekindiğim rakibim yok. Ben orta sıklette, 63 kiloda mücadele ediyorum. Ekipler sürekli yenileniyor. 2019’da dünya şampiyonasında yendiğim Hollandalı şu an son yapılan büyükler dünya şampiyonasında 3’üncü oldu ve ilk 8’de yer alarak 2024 olimpiyatına gidiyor. Bu sporcu benim yenmiş olduğum sporcu. Yendiğim için dünya şampiyonasında madalya alamamış bir sporcu. Ümitlerde idi, şu an büyükler kategorisinde dünya 3’üncüsü. Sürekli rakipler değişiyor aslında ve benim çekindiğim bir rakip yok. Karşılaşmalarda rakibinizin sizden çekinip çekinmediğini hissediyorsun. Nefes alıp verişinden hissediyorsun. O kız da benden çekiniyordu. Maç yaparken tuttuğumda rakibimin nefes alışından anlıyorum.

 

 

Balıkesir’de bağlı olduğun bir kulüp var mı? Büyük Kulüplerden teklif gelse gider misin?

İda Spor Kulübünün sporcusuydum. Dünya şampiyonu olduktan sonra Balıkesir Büyükşehir Belediye Spor Kulübünden teklif geldi oraya geçtim. Türkiye’de judoda en başarılı kulüp Galatasaray’dır ve Galatasaray 4 yıldır sürekli teklifte bulunuyor, takıma girmemi istiyor. Ama gitmek istemiyorum. Her şey para değil. Ben kulübümden 1 yıl maaş almadım. Hiçbir zaman da ben maaş istiyorum diye söylemedim. O dönem Galatasaray’dan bir teklif geldi. Sonrasında Timur Hoca’yla konuştuk. Bana yapılan maaş teklifini söyledim. 2020’de asgari ücretten fazla para teklif ettiler. Balıkesir’de kalmayı tercih ettim.

 

 

63 kiloda sporcu olmana rağmen takım maçlarında 70 kilo kategorisinde de maç yapıyorsun. Senin için zor olmuyor mu?

Ben 70 kilo kategorisinde daha iyi, daha rahat maç yapıyorum. 70 kilodakiler biraz daha ağır oluyorlar ama kuvvet olarak çok ekstra bir fark olmuyor aramızda. Kuvvetten yana bir sıkıntı olmuyor. Sadece tekniklerde biraz ağır kalıyorlar. Yavaş hareket ettikleri için ben onlara göre hızlı oluyorum ve güzel maçlar çıkarıp rahat kazanıyorum. Balkan müsabakalarında 63 kiloda birinci oldum. Bir sonraki gün takım maçlarında 70 kiloda eksiklik vardı. 70 kiloda mindere çıktım. Balkan ülkelerinin en iyi sporcuları vardı karşımda. Hepsini yenmeyi başardım.

 

 

12 yaşından bu yana mücadele ediyorsun kaç madalyan var? İlk madalyanı aldığında ne hissettin?

Kaç madalyam var sayısını bilmiyorum. Fakat ilk madalyamı Balıkesir’de almıştım. İlkokul 5’inci sınıftaydım. Judoya başlayalı 5-6 ay olmuştu. Balıkesir Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin orada bir spor salonu vardı. Minikler arası müsabakalar burada yapılıyordu. Balıkesir, Bursa, Manisa İzmir gibi illerin sporcuları ile karşılaştım. O zaman ikinci olmuştum. Maçlar bittikten sonra eve giderken minibüse binmiştim. İninceye kadar madalyaya baktım. Evde de sevinçle anneme madalyamı gösterdim. Ben beyaz kuşakta olduğum için grup maçları ve Türkiye şampiyonasına gidemedim. Çünkü katılmam için sarı ya da turuncu kuşakta olmam gerekiyordu. Judoya başladıktan 3 yıl sonra 2015 yılında Makedonya’da özel bir turnuva vardı. Kendi bütçemizi kendimiz karşılayacaktık. Pahalı oluyordu, herkes çocuğunu gönderememişti. Benim kategorimde, benim yaş grubumda kimse gitmedi. Babam o parayı verip beni gönderdi. O sevinçle çıktığım müsabakalarda 1’inci olmuştum. İlk yurtdışına çıkışımda, ilk kez yurtdışı madalya almıştım. Farklı insanlarla maç yaptım, çok farklı şeyler hissetmiştim. Yurt dışındakileri yenmişim. Arkadaşlarıma anlatıyorum, ben Makedonu yendim, ben şunu yendim, ben bunu yendim diye gururla anlatıyordum.

 

 

Kızlar genelde voleybol, basketbol gibi sporları seçer. Arkadaşların arasında judoyu seçmeni eleştiren oldu mu?

Lise yıllarında kamplarda çok yoruluyordum. Daha önce belirttiğim gibi sabah 05.00’te kalkıyordum. Antrenmandan sonra okula geldiğimde, haliyle yorgun oluyordum. İlk derste genellikle dikkatimi veremiyordum. Teneffüste arkadaşlarım, “Niye judo yapıyorsun, her gün, her gün bu çekilir mi?” diyorlardı. Arkadaşlarıma bu çalışmalarımın semeresini bir gün göreceğimi hep söyledim. Benim en büyük desteğim ailem ve hocalarım oldu. Sarı kuşağı alışımdan siyah kuşağa yükselişimde, başarılarımda, sevinçlerimde, üzüntülerimde hep ailem ve hocalarım vardı.

 

 

Şu anda hangi kuşaktasın? Sarı kuşaktan siyah kuşağa yükselişini anlatır mısın?

Herkes gibi bende beyaz kuşakla Tatamiye çıktım. Benim zamanımda 3 ayda bir kuşak sınavı yapılıyordu. 3 ay sonra sarı kuşağa geçtim. 3’er ay arayla, turuncu, yeşil, mavi ve kahverengi kuşağa geçtim. 2017’de Balıkesir’de siyah kemer 1’inci Dan sınavı açılmıştı.  O zaman birinci Dan aldım. 2 yıl bekledikten sonra Ankara’daki 2’inci Dan sınavından başarıyla çıktım. Normalde 3 yılı doldurup 3’üncü Dan’a girmem gerekiyordu. Sürekli milli takımda olduğum için girememiştim. Bu yıl Ağustos ayında 3’üncü Dan sınavına girip kazandım. Siyah kuşak 3’üncü Dan’dayım şu anda. 4’üncü Dan için 4 yıl beklemem gerekiyor. İnşallah onu da alacağım. Almatı’da İstiklal marşımızı dinlettim, inşallah olimpiyatlarda da dinleteceğim. Çünkü, dünya şampiyonu olduktan sonra annemi  babamı görüntülü olarak aradım. Hayatımda ilk kez babamın gözlerinin sevinçten dolduğunu gördüm. Bu mutluluğu aileme ve Türkiye’ye bir daha yaşatmak istiyorum.

 

Exit mobile version