DOLAR 19,1096 % 0.11
EURO 20,6839 % 0.29
GRAM ALTIN 1.199,21 % -0,13
ÇEYREK A. 1.960,71 % -0,13
BITCOIN 26.968,37 -3.391
GİRİŞ YAP

SON DAKİKA
hava 12°
Google News

1923 CUMHURİYETİ.. NEREDEN NEREYE

Son Güncelleme :

07 Mayıs 2021 - 0:14

1923 CUMHURİYETİ.. NEREDEN NEREYE

Kuruluşu ile birlikte ortaya koyduğu ‘çağdaş uygarlık ve çağdaş yaşam’ felsefesi, halkını ‘padişahının kulu’ yerine ‘devletinin vatandaşı’ yapan, devletin niteliğini her alanda ‘din devleti’ olmaktan çıkarıp ‘demokratik, sosyal, lâik’ devlet olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti,son yirmi yılda sürüklendiği noktada fiilen varlığını yitirmiş durumdadır. 1923 Cumhuriyeti, tüm nitelikleri ile artık kâğıt üzerinde vardır. Bunun bile sürdürülebilmesinin hiçbir güvencesi kalmamıştır. Demokratik, lâik, hukuk devletinin tüm anayasal kurumları siyasi iktidarın vesayet ve hükümranlığı altına alınmış durumdadır.

1950’de halkın oyları ile iktidara gelen Demokrat Parti’nin liderleri Celal Bayar ve Adnan Menderes’in çizdiği politik yörüngede cesaret bulan, gelişen irtica aradan geçen yetmiş senede 1923 Cumhuriyetini sürekli yıpratarak yok olma noktasına getirmiştir.

Türkiye 2021

  • Devletin tüm siyasi ve idari anayasal kurumlarının, organlarının her alanda aldıkları kararların, uygulanan ‘basit’ yöntemlerin İslâmi referanslarla belirlendiği,
  • çok partili siyasi hayat olarak tanımlanan sözde demokrasinin uygulamada çoğunluğun tahakkümüne, siyasi iktidarın yapmak istediklerinin TBMM’de kendi milletvekillerine verdikleri talimatlar doğrultusunda ‘kalkıp inen parmaklarla’meşrulaştırıldığı,
  • TBMM’ye gerek olmayan durumlarda hiç kimsenin fikri alınmadan kanun hükmünde kararnameler vasıtasıyla devreye sokulan oldubitti uygulamaların sıradanlaştığı,
  • vatanı kurtaran, Cumhuriyeti kuran başta Atatürk ve çağdaş, aydın çalışma arkadaşlarının siyasi iktidar kadrolarınca sistematik şekilde aşağılandığı, önemsizleştirilmeye çalışıldığı,
  • demokratik, lâik Cumhuriyet’in korunmasını, yaşatılmasını savunan sivil toplum kuruluşlarının, akademisyenlerin, emekli bürokrat ve askerlerin,bağımsızlıklarını giderek yitiren anayasal kurum temsilcilerinin“vesayetçi” damgası ile tanımlanarak küçümsendiği, dışlandığı,
  • yapılması halinde yaşanabilecek olumsuzlukların bilimsel gerekçelerle ortaya konulduğu, başta İstanbul’da yaşayanlar olmak üzere toplumun üçte ikisinin karşı olduğu Kanal İstanbul’un “inadına yapılacak” şeklindeki anlamsız ifadelerle savunulduğu,
  • Cumhuriyet hükümetlerinin seksen yıl boyunca izledikleri vakur, özenli, geniş perspektifli dış politikanın terk edilerek rotası, hedefleri belirsiz, günlük kararlarla şekillendirilen, mesleki uzmanlık gerektirenkadrolarının meslek dışından kişilerle doldurulduğu,‘mezarlıkta ıslık çalarak cesaret bulmak isteyenadam’ misali bir dış politikanın izlendiği,
  • bu kargaşaya eklenen, topluma ekonomik ve sosyal maliyetleri büyük yük getiren ve getirecek anlamsız, sonu belirsiz, yüksek riskli ‘kardeş’ mülteci sorununun yaşandığı,
  • Milli Eğitim Bakanlığı’nın EBA uzaktan eğitim televizyon uygulamasında “lâiklik İslâmiyetle uyumlu değildir” türü bir ifadenin yer aldığı,
  • temel hak ve özgürlüklerde dünya sıralamasının en alt sıralarında yer bulmasına rağmen iktidar sözcülerinin “Türkiye ileri demokrasiye geçiyor…” şeklinde açıklamalar yaptıkları,
  • ekonomisi , makroekonominin temel parametreleri; toplumsal fayda-maliyet analizi, gelir dağılımında eşitsizliğin en aza indirilmesi, yatırımların üretkenliği ve sürdürülebilirliği, ‘zengin birey-zengin devlet’kavramları dikkate alınmadan yönetilen, yönlendirilen,
  • sosyal devlet anlayışının kapıya getirilen erzak, kömür torbaları, toplu iftar yemekleri ile tanımlandığı, yoksullaşan kitlelerin dikkatinin Körfez şeyhliklerinde görülen görkemli köprü, otoyol, Kanal (İstanbul) gibi yatırımlara çekildiği, yoksulluğun sorgulanmasının yerini kaderciliğin, sadaka kültürünün aldığı,
  • gelir dağılımındaki eşitsizliğin, işsizlik sorununun ve ilişkin olumsuzlukların, sosyal risklerin bilimsel araştırmalarla, projeksiyonlarla ortaya konmasına rağmen ‘hadis’ referanslı sözlerle nüfus artışının teşvik edildiği,
  • bireysel ihtiyaç (konut ve taşıt dışındaki krediler) kredi borçlusu sayısının toplam üç yüz doksan beş milyar lirayla yirmi sekiz milyon kişiye ( milli gelirin yüzde kırk beşi, nüfusun yüzde otuzu) ulaştığı,
  • tam kapanma adı altında yapılan düzenlemede; yüzlerce kişinin girip çıktığı zincir marketler, on binlerce işçinin toplu ulaşımı kullanarak gidip geldikleri, bir arada çalıştıkları fabrikalar kapanmadan muaf tutulurken, çok az sayıda insanın girip çıktığı tuhafiye, mobilyacı, marangoz, nalbur, kırtasiye iş yerlerinin kapatıldığı,
  • salgınla mücadele adına izlenen politikanın ‘serbest piyasa ekonomisinin’ (SPE) fıtratı gereği; kazananının büyük sermaye, kaybedeninin de orta sınıf ve altı olduğunun giderek daha fazla ortaya çıktığı,
  • SPE motivasyonu ile şahlanan enflâsyonun getirdiği kârlılık artışının şirketlerin 2021 yılı bilânçolarında görüleceği bir ülkedir 2021 Türkiye’si.

Bütün bunlar hangi çağdaş, demokratik toplumda, ülkede fark edilip sorgulanmaz, koşulsuz, itirazsız kabullenilir?

Öte yandan güncel kamuoyu araştırmaları, sıralanan olumsuzlukların yirmi yıldır fikir babası, uygulayıcısısiyasi iktidar AKP’nin toplumdaki yüzde yirmi sekiz oy oranı ile birinci parti konumunda olduğunu, ana muhalefetin oylarının ise artmadığını göstermektedir. Bunun açıklaması nasıl yapılabilir?

Ayrıca; Kocaeli, Sakarya, Bursa gibi vasıflı vasıfsız çok sayıda işçinin bulunduğu sanayi bölgelerinde izlediği ekonomik politikalar işverenden yana olan AKP, ‘demokratik sol’ kimlikli CHP’den fazla oy alıyor. Bu da bir çelişki değil midir?

Bu çelişkilerin açıklaması; “ana muhalefet yetersiz olduğu için” şeklinde yapılamaz. Böyle bir açıklama kolaycılık, gerçeği görmemek, sebebe değil, sonuca odaklanmak olur.

Sorunun sosyolojik tabanlı gerçekçi cevabı; “Cumhuriyetle birlikte topluma biçilen elbisenin üç beden büyük olmasıdır”. Bu tespiti yaparken amaç, toplumun tercihlerini sorgulamak değil, gerçekçi olabilmektir. Olan olmuştur. Toplum, altı yüz yıllık Osmanlı güdümlü anti demokratik Şeriat kültüründen, geleneklerinden çık(a)mamış, çıkarıl(a)mamıştır.Cumhurbaşkanı’nın CHP’yi sürekli “camileri kapattılar, ahır yaptılar, değerlerimize saygısızlar….” türünden ifadelerle hedef almasının nedeni budur. Tek etkili silâh olarak bunu görmektedir. Bu noktadan sonra iktidar değişse bile Cumhuriyet’in bin dokuz yüz ellili, altmışlı, yetmişli hatta seksenli yıllara dönmesini ummak hayalcilik, saflık olacaktır. Cumhuriyet Devrimlerinin toplumda anlaşılıp yaygın benimsendiğini düşünmek gerçekçi değildir. Bu tespitin analizini, daha kapsamlı değerlendirmesini yapmak sosyologların alanına girer. Devrimler, Kurtuluş Savaşının yarattığı “gâvuru mağlup etme” coşkusu ve Atatürk’ün eşsiz dehası, dirayeti ile çıkartılan yasalar ve bu yasaları uygulama kararlılığına sahip, Cumhuriyet’i benimsemiş siyasi kadrolar, bürokratlar ve yargıçlar sayesinde ellili yıllara kadar, yaklaşık çeyrek yüz yıl korunabilmiştir.

Son söz: “Ilımlı İslâm” soytarılığı ile önce kendilerine, sonra da Cumhuriyet’e ihanet ettiler, O’nu bitirdiler. Bunun adı ihanetten öteye ‘aydın ihaneti’dir. Tarih yazacaktır.

Bundan sonrası için söylenebilecek tek söz; “Geçti Ankara’nın pazarı, sür Türkiye’yi Doha’ya“(Katar) olacaktır.

Düşünen Adam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.