18 MART VE ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ

Çanakkale Zaferi bu sene de köprünün açılışına denk getirildi. Pers Kralı Kserkses’in boğazda gemilerle inşa ettirdiği ilk geçiş hattından 2.500 yıl sonra, gerçek bir köprü yapıldı buraya. İktidar cenahı için bir övünç ve propaganda vesilesi bu konu. Fakat toplumun önemli bir kesimi ve muhalefet cenahında ise 18 Mart nedeniyle yine bir “ulusal gurur” rüzgarı estirilecek. Sonuçta 1915 ile 2022 muhtemelen yanyana değil de, karşı karşıya getirilecek. “Çanakkale Geçilmez” şiarı birileri için gurur kaynağı olmaya devam ederken, başkaları da “İşte Böyle Geçilir” diyecek. Her konuda olduğu gibi, Çanakkale Zaferi’nde de toplumsal ayrışmanın devamı sergilenecek. Zira bu köprünün gerekliliği hususunda çok farklı düşünceler de var.

 

Her sene kutlamalar yapılırken, o yılın özelliklerine göre ihtiyaç duyanların ağdalı hamaset nutuklarına konu olan Çanakkale Zaferi’ne, isterseniz gelin biraz daha yakından bakalım. Bu konudaki ulusal gurur elbette ki haklıdır.. 1915’de “bu Pazar ayinine İstanbul’da katılırız artık” diyecek kadar kendinden emin, modern silahlarla ve uluslararası ordularla donatılmış, yüzen kale gibi savaş gemileriyle Çanakkale Boğazı‘na gelen emperyal güçler, esaslı bir hüsrana uğramışlardı.. Alman desteği bir düzine modern topla ama daha çok insan gücü, daha çok iman ve özveri ile bir destan yazılmıştı.. Bu başarı köyünü, tarlasını, işini, okulunu bırakıp, geri dönme fikri de taşımaksızın savunma savaşı yapanlarca kazanılmıştı.. Bununla ne kadar övünsek, dedelerimize ne kadar teşekkür etsek elbette azdır.

 

Lakin reel tarih başka şeyler de yazıyor ve bu anlamda madalyonun diğer tarafına bakmadan yapacağımız her anma, bizi sadece oyalıyor.

1915’de Çanakkale’yi geçilmez kılanların daha mezarları bile tazeyken, bir hayal peşinde Almanya’nın kuyruğunda emperyalist paylaşım savaşına koşan İttihatçıların şaşkın politikaları sonucunda, yenilgi ve bağımsızlığın kaybedilmesi söz konusu olmuştur her şeyden önce. O yüzden de, yine aynı savaş gemileri bu kez 1918’de boğazları engelsizce geçip Dolmabahçe önünde demir atmışlardır. Sanırım bu noktada en çok Çanakkale şehitlerinin kemikleri sızlamıştır. Sonrası ise, bu kez 3,5 yıl sürecek ve çok daha büyük özveriler gerektirecek bir başka savaş, yani “İstiklal Savaşı” oldu.. Türkiye’nin kuruluşu da ancak böyle gerçekleşti.

 

O yıllardan bu güne, ne yazık ki tüm bu savaşların şehitlerinin kemiklerini sızlatacak öyle çok yanlışlar yapıldı ki.. Tekrar yitirilen “bağımsızlık” en önde gelenidir bunların.. Kore savaşı, atom füzelerinin yer aldığı yabancı üsler, “70 Cent’e muhtaçlık” halleri ve en nihayetinde “Bu Cuma namazımızı Şam’da kılarız artık” noktasına bile gelinmedi mi? Nereden nereye?.. Yeni İttihatçıların “yeni” Türkiye’sinde, iç ve dış savaş ihtimali her gün tepemizde sallanıp duruyor. Ülkemiz de güç odakları arasında sallanmaya devam ediyor.

Şimdi bugün yine “Çanakkale Geçilmez” denilecek.. Köprü de zaten “1915” olarak isimlendirildi bile..

 

“Cebimizden hiç para çıkmadı” diye açıklamalar da yapılıyor ama günlük 45.000 araç garantisi verilmiş yüklenici firmalara.. Özetle, 2 Kore ve 2 “yerli ve milli” şirkete yıllarca ödeyeceğiz bu köprünün bedelini. Hem kullananlar ödeyecekler, hem de kullanılmayan kısmı için bizim adımıza devletin hazinesi ödeyecek. Velhasıl Çanakkale’deki “ulusal gurur” kaynağımız bile, geleceğimizi karartan diğer tüm “Yap İşlet Devret” projeleri gibi, hazineyi boşaltan bir kara delikle birlikte anılır olacak. Durduk durulduk, yine çok ilginç bir tezat yaratmayı başardık vallahi.. Yoksa birileri “senede bir gün bile gururlanmaya falan kalkmayın” mı diyor bize acaba?

 

Exit mobile version