Şampiyonların hocası

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

POLİTİKA / Hilmi Duyar / Timur Bizsan judo sporuna aşkla bağlı bir insan. İşini çok seviyor. Judo sevdası yüzünden öğretmenliği bırakıp judo antrenörlüğüne başladı şampiyonlar yarattı. Yüzlerce başarılı sporcu yetiştirdi. Aralarında dünya şampiyonu, EYOF ve Avrupa şampiyonları var. Başarılı teknik adamla Judoya nasıl başladı, judodan beklentileri, sporculardan istediği ve Türk judo sporunun eksiklerini, sorunlarını, beklentilerini konuştuk. Judoda en büyük sorunun bilimsel çalışma eksikliği olduğunu, başarılı sporculara büyük kulüplerin el attığını ancak bu büyük kulüplerin başarı adına hiç bir şey veremediğini anlattı.

 

 

Timur Bizsan Kimdir?

Balıkesir’de 18 Ocak 1970 yılında Balıkesirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerimi açtım. Judo ile buluşmam 1975 yılında, rahmetli babamın vesilesiyle oldu. İşyerindeki arkadaşları benim judo antrenmanlarıma katılmamı istemişler. Babam onları kırmayıp beni yönlendirdi. Bir ara 80 öncesi olaylar nedeniyle judo çalışmaları durdurulunca ben de gidemedim. 1979 yılında tekrar başladım. O yıldan bu güne, hem sporcu, hem yarışmacı, hem antrenör olarak judonun içindeyim. İlkokul, ortaokul ve liseyi Balıkesir’de okudum. İyi bir sporculuk dönemim oldu. Balıkesir’in ilk milli olan judocularından biriyim. 1987 yılında 4 arkadaşımla müsabakalara gidip, milli takıma seçildik. Hem yarışmacı, hem sporcu, hem antrenör olarak Balıkesir için çalıştım. İlk dönemlerde rahmetli Aziz Aygün ile Ömer Lütfü hocalarımızın çabalarıyla ayakta durabildik. Onlar fahri olarak görev yapıyorlardı. Daha sonra Oğuz Kaynak Hocam Gençlik ve Spor Müdürlüğü bünyesine katıldı ve onun önderliğinde uzun yıllar çalıştık. 90 yılında Manisa Beden eğitimi ve Spor Yüksek Okulunu kazandım. O dönemlerde antrenörlük kurslarına gitmeye başladım. Kısacası eğitim görürken kendimi antrenör olarak yetiştirmeye başladım ve bu okuldan mezun olduktan sonra Yozgat Kadışehri’nde öğretmenliğe başladım.  Hem askerliğimi hem öğretmenliği ayni şehirde yaptım.

 

 

Beden eğitimi öğretmeni iken nasıl antrenörlüğe başladınız?

Judodan kopamadım. Hem öğretmenlik hem judo bir arada yürümüyordu. Askerliğim bitince Balıkesir’e dönüp istifa ettim. Kendimi Balıkesir’deki judo çalışmalarının içinde buldum Fahri olarak 2005 yılına kadar çalıştım. 2006’da kurumlar arası değişiklik yoluyla Balıkesir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne atandım. O günden bu yana kurumun kadrolu antrenörü olarak görev yapıyorum. Fahri olarak görev yaptığım yıllarda iyi işlere imza attık. Oğuz Kaynak hocamızla birlikte işbirliği içinde pek çok başarıya imza attık. 98 yılında milli takımlarda görev almaya başlamıştım. Büyükler milli takımında yaptığım çalışmalar ses getirdi. Ben sporculuğu erken bırakmak zorunda kalmıştım. Çünkü hem öğretmenlik, hem sporculuk bir arada yürümüyordu. Kadışehir lisesine atanınca orada çalışma imkanı bulamadım ve sporculuğu bıraktım. Daha sonrasında da judo yapamayacağım için öğretmenliği bıraktım. Çünkü judo benim için sevdaydı ve yarıda kalmaması gerekiyordu.

 

 

Yarıda kalmayan sevda sonunda neler yaptınız?

Antrenör olarak iş hayatına atılınca hem Balıkesir’de judocular yetiştiriyordum, hem milli takımları çalıştırıyordum. Benim gibi judo aşığı Oğuz Kaynak 2005’te gençlik ve spor il müdürü atanınca ilk işlerinden biri sporcu eğitim merkezi kurmak oldu. Güreş de vardı ama judonun yatılı olması Balıkesir’in judoda basamak atlamasına neden oldu. Yatılı sporcular, küçük yaşta eğitime gelen çocuklar, okulların belirlediği sporcular, Bizimle birlikte zaman geçiren, çalışan çocuklar büyük başarılara kazandı. Önce Türkiye şampiyonalarında kendini  gösteren sporcularımız, ardından Balkan şampiyonalarında, Avrupa şampiyonalarında fırtına gibi esmeye başladı. Judo branşında Balıkesir ilk kez Avrupa şampiyonalarında madalyalar alıyordu. Gün geçtikçe başarılar arttı, Avrupa Kıtası’na bağlı 48 üye ülkenin katılımı ile gerçekleştirilen EYOF’ta (The European Youth Olympic Festival) (Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları) dereceler elde ettik, büyüklerde, Avrupa ve dünyada dereceler yaptık. Bu hala devam ediyor. 2023’e geldik ve çok başarılı sporcularımız var. Onları daha iyisi için çalıştırıp yetiştiriyoruz.

 

 

Milli takımları nasıl çalıştırıyorsunuz, görev yeriniz Balıkesir olduğu için size görev mi çıkarıyorlar yoksa sizi kamplara mı çağırıyorlar?

Ben milli takım antrenörlüğünü 2019 yılı haziran ayında bıraktım. Kendi sporcularımla birlikte ilerleyemeyeceğimi gördüm ve bırakmak zorunda kaldım. Son döneme kadar yaptığım milli takım antrenörlüklerinde kurumun personeli olduğumuz için bakanlık federasyon kanalıyla görevlendirmeler yapıyor. Gönüllülük esasına dayalı hizmet veriyoruz. Ailemizden, Balıkesir’deki sporcularımızdan feragat edip millilerimizi hazırlıyorduk. Bu zor bir işti. Yılın büyük bölümünü sporcularla birlikte geçiriyorduk. Balıkesir’e bir haftalık, 10 günlük aralıklarla gidip geliyordum. Sürekli performans kovalıyordum. Büyük takımla başladım, daha sonra, tüm kategorilerde, erkek ve kadınlarda görev aldım. Milli takım antrenörlüğünü bıraktığımda kadın olimpiyat takımını çalıştırıyordum. Daha önce de olimpiyat sürecinde erkek milli takımını çalıştırmıştım. Çok zor bir periyottu. Tamamen adanmışlığın olması gerekiyordu.  Elimden geldiğince sporcularımızı hazırlamaya çalıştım. Bu arada, Balıkesir’deki sporcularımızı o patanın içine sokmaya çalıştım. Bazı nedenlerden dolayı bir süre ara vermeye karar verdim. Balıkesir’deki sporcularımla ilgilenmeye başladım. Dünya şampiyonumuz Habibe Afyonlu’yu olimpiyatlara hazırlamak için özel programlar, çalışmalar  yapıyorum. Yeni yetişen bir grup sporcumuz onları milli takıma hazırlıyorum. İlkokul öncesi gruplarımız var ekip arkadaşlarımla onlara da judonun temelini öğretmeye çalışıyoruz.

 

 

Milli takımları çalıştırırken dünya şampiyonu olan sporcunuz oldu mu?

Pek çok müsabakaya gittik. Avrupa dereceleri çıkarttık. Dünya şampiyonalarında elimde istatistiki bilgiler yok ama iyi maçlar çıkardık, sporcularımızı olimpiyatlar için hazırladık. Judo zor bir branş zor bir spor. Daha güçlü bir altyapı istiyor. Elimizden gelenin en iyisini yaptık ama o dönemde dünya şampiyonu olmadı. Avrupa, Akdeniz ve İslam oyunlarında çok dereceler elde ettik, dünya şampiyonu çıkaramadık. Yeni jenerasyonumuzdan çok umutluyum.

 

 

Habibe Afyonlu olimpiyatlara katılamadı sanırım.

Daha önceki dönemde erkendi. Son dönemde de büyük talihsizlik yaşayıp sakatlandı. Bir takım sıkıntılar çekti fakat dönüşü güzel oldu. Tekrar maç almaya başladı. Önümüzdeki olimpiyatlar için çok maça ihtiyacı var ikili müsabakalara ve kamplara ihtiyacı var bunlar sağlanırsa olimpiyatlarda başarı bekliyorum. Altyapısı çok güçlü, kuvvet olarak, kondisyon olarak çok farklı bir çocuk Habibe. Ben çalıştırsaydım gelecek olimpiyatlara hazır olurdu.

 

 

Başarılı olmak güzel. Habibe gibi sporcular yetiştirdiniz. O dönemde başarılı başka sporcularınız var mıydı?

Vardı. Sporumuzun kanayan bir yarası var. Sporcu bir hoca tarafından yetiştiriliyor, emek sarf ediliyor, kulüpler var, Anadolu’nun dışında daha büyük kulüpler var. Onlar çocuklara yüksek maaşlar veriyorlar. Bir zaman sonra sporcunuza söz geçiremiyorsunuz. Çocuğu beklentileriyle ilgili havaya soktuklarında, sporcu yaptığı işin profesyonel ahlakını anlayamıyor. Parayı gördüğünde yaptığı işten uzaklaşabiliyor ya da para onu değiştirebiliyor. 17 yaşında bir çocuk iyi kazanmaya başlıyor. Kazanması gayet normal. Fakat çocuğun yapısı bunu ne kadar kaldırabiliyor? İşte problem burada yatıyor. Sporcu para olarak, sosyal hak olarak antrenöründen daha fazla kazanıyorsa çelişkiler başlıyor, hocaya karşı yaklaşımlar değişiyor. Bir şeyler verebiliyorsan sporcu üzerinde etkin oluyorsun veremezsen güçlü kulübün hocası onu yönlendirdiğinde çocuk senden uzaklaşmaya başlıyor. Biz bunları aileye anlatıyoruz, aceleci olmamalarını istiyoruz. Küçük hedefler yerine büyük hedefleri gösteriyoruz. Hocasıyla sporcu bir hareket ederse, bir nefes almaya başlarsa, başarılı olur. Başka türlü sonuç çok zor elde edilir. Çocuklar bize ilkokul düzeyinde geliyorlar. 17-18 yaşına gelince anlayışları değişmeye başlıyor. Büyük kulüple buluşma, büyük hedef, ekonomik kaygılar çocukların bizden kopmasına yol açıyor. Küçük hedefe odaklanırken hedefin büyüğü elden kaçıyor. Bunu antrenör arkadaşlarımıza da söylüyoruz. Birileri var bu işin emektarı, birileri var yetişen sporcuyu alıp kariyer kazanma peşinde. Yetiştirdiğim başarılı bir sporcumun biri sporu bıraktı, diğeri olimpiyat hedefinden koptu. Olimpiyat için çalışıyor ama bu kez alttan gelenler, ekarte edip geçiyor. Balıkesir’de kulüp anlamında bir şeyler oldu Balıkesir belediyesi bu konuda hazırlıklar yapıyor. Habibe gibi yetişen sporcularımıza olanaklar sağlamaya başladılar. Öyle olunca çocuklar bizden ayrılmıyor. En azından sözümüzü dinler hale geliyorlar. Çünkü onların temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyoruz. Sakatlık döneminde, daha sonra rehabilitasyon döneminde arkasında duracak bir kurum var. Keşke 10 yıl önce olsaydı. Belediyenin kapısını aşındırdığımız dönemler oldu.  

 

 

Ailelerin maddi durumu iyi olsa, sporcular, milli takıma gitmeden önce, dünya şampiyonluğu, olimpiyat şampiyonluğu hedefini koyaralar mı diyorsunuz?

Bu işin sporculuğundan geldim, eğitimini okulda aldım. Uzun yıllar deneyimlerimi milli takımlar düzeyinde almışım. 1998’den bu yana milli takımda görev almışım,  Avrupa’yı, dünyayı biliyorum. Milli takımların her kategorisinde çalışmışım. İnsanın üzüldüğü nokta, bu kadar iyi çalıştırabiliyorken, insan bir güven istiyor. Sporcudan da güven bekliyorsunuz. Ben ve arkadaşlarım gönüllülük esasına göre çalıştık. Ekstradan bir şeyler hiç kazanmadık. Bir kulübe gittiğiniz zaman soruyorlar bize; “Hocam size ne vereceğiz” biz istemiyoruz ki. Devlet memuruyuz, zaten devlet veriyor bize. Siz verecekseniz sporcuya verin diyoruz. Biz hep sporcu odaklı baktık bu işlere. Onlar kazansın istedik. Böyle olduğu noktada, sporcunun işe sahip çıkması, biraz daha saldırması, ailelerin de desteklemesi gerekiyor. Türkiye’nin diğer illerine gittiğimiz zaman yapıyı biliyoruz. Bizler şanslıyız, okulu bitirmişiz. Bu şansa sahip olmayan pek çok arkadaşımız var. Organizasyon aşamasında, yurt dışı deneyim konusunda, kendisini geliştirme konusunda bizden çok dezavantajlı arkadaşlarımız var. Biz bu durumdayken sporcularımıza bir şeyler vermek istiyoruz. Çocuk, “hocam ben ne zaman para kazanmaya başlayacağım” diye soruyor. Örneğin 2 lira aylık alacak, 2 lira ile çarpıyor 24. Daha kaç yıl spor yapabilirim ne kadar kazanabilirim bunu hesaplıyor. Benim hesabım ise şu. Olimpiyat şampiyonu ol, aldığın cumhuriyet altınları sana hilal hoş olsun diye bakıyoruz konuya.

 

 

Judoda çocuklar nasıl yetişiyor, kaç yaşında spora başlıyorlar, ilkokul öncesi yaş grubu var mı? Çalışma saatlerini nasıl ayarlıyorsunuz?

6-8 yaş grubumuz var, 8-10 yaş grubumuz var. Yaz okulu ve kış okulu olarak 2 dönemde planlıyoruz. Yaz okulundaki çocuklarda işler yolunda gidiyorsa, spordan kopmuyorlarsa, antrenmanlarını kış aylarına sarkıtıyoruz. Antrenmanlarda devamlılık sağlıyoruz. Genelde yaz ve kış okullarında 4’er haftalık eğitimler oluyor. Fakat ben aldığım çocuğu bırakmıyorum. 6-8 yaş grubuna daha çok temel hareketler eğitimi veriyoruz. Judonun temel eğitimini veriyoruz. Bakıyorum çocukta ışık var, güzel gelişmeler oluyor, eleğin üstünde kalanları genel gruba atıyoruz. Ortaokul lise grubuna da sürekli antrenmanlar yaptırıyoruz. Bu çalışmalarda sadece judo olmuyor, kuvvet çalışması, kondisyon çalışması, müsabakalara yönelik çalışmaları yaptırıyoruz. 16-17 yaşından sonra da bireyselleşmeye başlıyoruz ve özel, birebir antrenmanlar yaptırıyoruz.

 

 

26 yıllık antrenörsünüz. Milli takımların her kategorisinde görev aldınız, 26 yılda yaklaşık kaç sporcu yetiştirdiniz, sporcularınızdan kaçı şampiyon oldu?

Buna yanıt vermek çok zor. Yalnız Balıkesir’de yolda yürürken çok kişi selam veriyor, selam verenlerin çoğu da öğrencim çıkıyor. Demek ki Balıkesir’de judoya çok insan yönlendirmişim. Bunların içinden 10 tane direk atanmış sporcum var. Yani Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) girmeden öğretmen olarak atanan sporcularım var. Bunlar Avrupa’da derece yapmış öğrencilerim. Muhasebesini yapmadım ama 30-40 öğrencim bir yerlerde antrenörlük ve öğretmenlik yapıyor. Bildiğiniz gibi, dünyada, EYOF’ta Avrupa’da derece yaptıkları takdirde direkt olarak üniversiteye giriyorlar. Bunların dışında, milli takıma girenler, Balkan şampiyonu olanlara da bir takım avantajlar sağlanıyor. Onlar da burslardan faydalanarak okuyorlar. Bu arada yüzden fazla Türkiye şampiyonu olmuş ya da derece yapmış öğrencim var.

 

 

26 yıllık antrenörlük yaşamınızda sizin ya da antrenör arkadaşlarınızın en büyük sıkıntısı ne oldu.  

Milli takımda antrenörlük yaparken hep şunu dile getirdim. Yabancı ülkelere baktığımızda bizim eksikliğimiz, olaya bilimsel yaklaşılmadığı yerler oluyor. Bunu söyleye söyleye ikna edemedik teknik komiteleri, yöneticileri. Miniklerde, yıldızlarda, alt kategorilerde, Türkiye’de özellikle judoda, diğer branşlarda da benzer sorunlar olabileceğini tahmin ediyorum. Başarı çok zor değil. Biraz judoyu öğretirsen, çocuk dayanıklı olursa, ittirme, kaktırma, hırsıyla, doğal yapısı ve gücüyle derece yapabiliyor. Bu durum yurtdışı müsabakalarda da geçerli. Sorun 16 yaşından sonra başlıyor. Çocuk gençler kategorisine girmeye başladığında, devreye antrenman ve bilimsellik boyutu giriyor. Bizim judoda başaramadığımız nokta bu. İşin bilimsel boyutuna girilmeden kendiliğinden gelişen antrenmanlar, plansız, programsız yapılan çalışmalar, başarısızlığı getiriyor. Üniversitelerde, bilim kurullarıyla, çok daha detaylı çalışılması gerekiyor. Olimpiyat hazırlık merkezleri, sporcu eğitim merkezlerinde çalışan yetkin hocaların hepsinin bu konuda bilgili olması gerekir. Bu işin alaylı bölümü olamaz. Çalışmalar bilim kurulu ile yapılmalı. Biz bunu yapamıyoruz. Eğer başarabilirsek, 16 yaşına girmiş sporcu 4 yıllık bilimsel bir programdan geçerse, 19 yaşındayken olimpiyat hedefi olur. Her yıl ayrı ayrı plan yapılırsa, her gelen hoca ayrı bir şey öğretmeye kalkarsa, kendi keyfine göre çalıştırırsa, sporcu yıllarca gelir gider, plansız, programsız antrenman yapar ve başarısız olur. Sporcunun 24 saatinden tutun, 365 güne yayarsanız, üstelik 4 ile çarparsanız, her şeyi planlı programlı yaparsanız, başarısız olmak mümkün değil. Bu işler yurt dışında bilimsel yapılıyor. Çocuk karşılaşmalara hazırlıklı, kuvvetiyle, dayanıklılığıyla, tekniğiyle, kondisyonuyla, bütün bileşenleri ile birlikte geliyor. İyi çalışmayan sporcuda sakatlanmalar oluyor. Alaylı hocalar, “Kış antrenmanını yapmayan sporcu başarılı olmaz” derlerdi. İşin esprisini yapacak olursak, ne kadar benzin koyarsan, otomobil o kadar gider. Sporcu iyi beslenirse, antrenmanlarını dört dörtlük yaparsa başarı kaçınılmaz olur. Beslenme, dinlenme, yüklenme ve bunların uyumu.

 

 

Sporcularınız yeteri kadar beslenebiliyor mu?

 Milli takım kamplarında özel diyetisyenler, beslenme uzmanları tarafından hazırlanan yemek programları var. Ayrıca bu iş için ayrılan bir bütçe var. Burada bir sorun yok. Biz çok zor koşullarda yaşayan ailelerin çocuklarıyla da çalışmalar yaptık. Onlar da başarı elde ettiler. Onların protein ihtiyacını karşılamak çok kolay değil. Aile protein ihtiyacını karşılayamazsa çocuk antrenmanlarda yüklenir, dinlenmesini yapar, fakat beslenme eksik olunca, kaslarda yıkım başlar, geriye gidiş olur. Çocuğu güçlendirelim derken zor duruma sokarız, sakatlanmalar meydana gelebilir.

 

 

Yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda çok ilginç bir anınız oldu mu?

Malta’da üçüncülük karşılaşması var. Balıkesirli Murat Bektaş maçta. Son saniyeler oynanıyor. Maç kıran kırana geçiyor. Kazanmak bizim için çok önemli. Ben heyecandan gerilmişim. Nihayet gong vurdu. Ben ellerimi kaldırdım ayağa fırlayacağım, belime bir ağrı saplandı. Eller havada ancak vücut kalkmıyor. O arada bizi tanıyan Belaruslu bir sporcu eğitmeni benim sevincime ortak olmak istedi bana sarıldı. Kalkamadığımı söyleyince bana müdahale etti. Kendime geldim acıyla sevinci ayni anda yaşamıştım.

 

 

Hedefiniz nedir?

Her şeyden önce, sporcuyla birlikte iyi bir insan, kaliteli bir insan yetiştirmek istiyorum. Gelen çocuğa sporu yüklüyorum, yaptığı işi sevdiriyorum, sonrasında iyi bir insan olmasını öğütlüyorum. Bunların hepsi bir arada olursa başarılı olmak için önlerinde hiçbir engel yok. Planlı programlı çalışmalar onları bir yerlere getirecektir. Balıkesir’de yetişen bir judocu, zaten bir yerlere gelmiş oluyor. İşini seven, judonun ahlakına uyan, biz buna, “nezakete giden yol” diyoruz. Judo pek çok erdemi barındıran bir spordur.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Şampiyonların hocası
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!