İŞÇİ DİRENİŞİNİN 50. YILINDA ALANDAYDILAR

15-16 Haziran 1970 tarihinde gerçekleştirilen büyük işçi direnişinin 50. Yılında DİSK’e bağlı sendikalar tarafından Edremit’te anma programı düzenlendi. Anmada 15-16 Haziran direnişinin ışığında kıdem tazminatı hakkına sahip çıkma ve emeğin Türkiye’sini inşa etme iradesi vurgulandı.

 

15-16 Haziran 1970’te işçilerin sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayan yasal düzenlemeye karşı başlayan büyük işçi direnişinin 50’inci yıldönümü dolaysıyla DİSK’e bağlı sendikalar tarafından Edremit Şükrü Tunar Kültür Merkezi önünde basın açıklaması yapıldı.  Edremit Belediye Başkanı Selman Hasan Arslan, CHP Edremit İlçe Başkanı Yusuf Yılmaz, belediye başkan yardımcıları, meclis üyeleri ve DİSK Genel-İş Sendikası Balıkesir Şube Başkanı Hüseyin Ovalı, DİSK Emekli-Sen Burhaniye Şube Başkanı Çiğdem Avcu ve DİSK Emekli-Sen Edremit Şube Başkanı Özden Demirel CHP Gençlik Kolları Başkanı Cemalettin Kayan ve DİSK üyelerinin katıldığı anma programı saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. DİSK Genel-İş Sendikası Edremit Belediyesi İşyeri Baştemsilcisi Ceyda Uzunkaya tarafından basın açıklaması okundu.

 

Basın açıklamasında şöyle denildi;

 

“15-16 Haziran İşçi Direnişi 50. Yılında da İşçi Sınıfına Yol Gösteriyor”

15-16 Haziran 1970’de Türkiye işçi sınıfı sermaye ve iktidar karşısında ayağa dikildi. 1970’in 15-16 Haziran’ı Türkiye işçi sınıfının en şanlı mücadele günlerinden biridir. 15-16 Haziran, Türkiye işçi sınıfının sendikalaşma hakkını korumak için harekete geçtiği gündür. 15-16 Haziran’ı yaratan işçi sınıfının gerçek mücadele örgütü olarak güvendikleri DİSK’in sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışıdır.

15-16 Haziran üzerinden 50 yıl geçse de sermaye ve sermaye hükümetlerine korku; emek ve demokrasi mücadelesi yürüten işçilere, emekçilere ise kararlılık ve mücadele aşılamaya devam ediyor.

İşçi sınıfının sömürülmesine karşı sesini duyurmaya çalışan, insanca çalışmak ve yaşamak isteyen işçi sınıfının devlet güdümündeki sermaye sendikacılığına karşı işyerlerinde başlayan direnişler ve grevler bir çığ dalgası gibi tüm yurda yayılarak genişlemeye başlayınca sermaye ve hükümet buna engel olmak için harekete geçti. Dönemin hükümeti sendikal hakları budama girişiminde hedefine DİSK’i aldı; 1961 Anayasasının da etkisiyle işçi sınıfının direniş ve mücadele ile gittikçe ilerlettiği kazanımlarını 11 Haziran’da 1970’de yürürlüğe giren yasayla boğmaya çalıştı.

DİSK ile birlikte işçi sınıfının kazanımlarının yükselmesinden ve bu hızlı büyümeden dönemin siyasi iktidarı rahatsız oldu ve getirilen tasarı ile DİSK’i hedef aldılar.

Tasarı ne içeriyordu; İşçilerin istedikleri sendikalara serbestçe üye olmalarını ve beğenmedikleri sendikalardan ayrılma haklarını güçleştiren, toplu sözleşme ve grev haklarını büyük ölçüde kısıtlayan hükümler içermekteydi.

Sendikaların ülke çapında faaliyet gösterebilmesi için işkolunda sigortalı çalışan işçilerin en az üçte birini örgütlemesi barajı getiriliyordu.

Konfederasyonların faaliyet gösterebilmesi için ülke çapında sendikalı işçi sayısının üçte biri üyeye sahip olması barajı konmuştu. Bu oran, DİSK’in üye sayısının bu oranın altında kaldığı tespit edilerek konulmuştu.

DİSK bu tasarıya karşı yaptığı görüşme ve uyarılardan sonuç alamayınca, bütün işyeri temsilcileri ve yöneticileri ile 14 Haziran 1970’te Lastik-İş’in Merter’deki binasında toplanarak eylem kararı aldı.

15-16 Haziran’da pek çok kentte işçiler şalterleri indirerek, işyerlerini, fabrikaları boşaltarak gün boyunca sokaklarda hükümeti protesto ederek DİSK’i boğdurmayacaklarını ilan ettiler. Çıkarılmak istenilen anti-demokratik yasaya karşı işçiler, “Anayasa Çiğnenemez!”, “DİSK Kapatılamaz” sloganları ile yürüdüler. Direniş İstanbul’la sınırlı kalmadı, Ankara, İzmir, İzmit başta olmak üzere tüm yurda yayıldı. Hükümet ve sermaye iki gün boyunca örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını koruyan yüzbinlerce işçinin görkemli mücadelesine tanık oldu.İktidarın baskı ve zoru direnişi yenemedi, üç ay süren sıkıyönetim sonunda işten çıkarılan işçi sayısı beş bini aşmış olmasına rağmen direnişin gücü kırılamadı. Yeni sendika yasası, uygulamaya sokulamadan dalga dalga büyüyen direniş ve grevlerin de etkisiyle Türkiye İşçi Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine götürüldü.

Mahkeme 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla “üçte birlik” olarak da bilinen kanunu iptal etti.

15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi, insan emeğini sömüren, işçi emeğini ve örgütlülüğünü yok sayan, daha fazla kar için işçi canına kıyan sermayeye ve iktidara karşı yükselen sesti. 15- 16 Haziran işçilerin inandıkları dava uğruna güçlerini birleştirerek mücadele edildiğinde kazanımlar elde edildiğini gösterdi.

Bugün de iktidar ve sermaye, Covid-19 salgınına rağmen işçilerin hayatını riske atmıştır. Salgının öldürücü etkisi yalnızca DİSK üyesi işçiler arasında Türkiye’nin 3,2 katıdır. Bu orana sendikal güvenceden yoksun ve kayıt dışı çalıştırılan milyonlarca işçi eklendiğinde durumun vahameti daha fazla ortaya çıkmaktadır. İktidarın ve sermayenin sendikal hak ve özgürlükleri hiçe saydığı, kazanımlarına göz diktiği uygulamalar devam etmektedir.

Bunun en somut örneği ise kıdem tazminatına yönelik saldırıların devam etmesidir. Koronavirüs salgını ile birlikte neo-liberal politikalar ve uygulamaları çökerken hala kıdem tazminatına göz dikiliyor.

Bugün de iktidar ve sermaye, toplumun yaratmış olduğu zenginliği, toplumsal ihtiyaçlara değil sermayeye ayırmaya devam etmektedir.

İşsizlik, artan güvencesizlik, ücret ve sosyal hak gaspları, hukuksuz işten çıkarmalar, sendika hakkına, grev ve toplu sözleşmelerin önüne çıkarılan yasak ve engellemeler sürerken, işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik saldırılar da devam ediyor.

Demokratik hak ve özgürlüklere yönelik baskıların arttığı, halk iradesinin yok sayıldığı, hukukun siyasallaştığı ve adaletin yerini bulmadığı bir dönemin içindeyiz.

Sabrın da bir sınırı, saldırıların da bir karşılığı vardır; işçi sınıfı ve onun örgütü DİSK, 15-16 Haziran’ın mücadeleci ruhuyla tüm bu saldırılara karşı direnecek güce dün olduğu gibi bugün de sahiptir.

Sendikal hak ve özgürlüklerimize karşı yapılacak her saldırı karşısında örgütlü gücümüzle daha da güçlenerek mücadele etmeye devam edeceğiz.

Demokratik haklara dönük ağır baskı, saldırı ve hukuksuzlukların son bulması için mücadele etmenin işçi sınıfının kaçınılmaz görevi olduğu bilinciyle; eşitlik ve demokrasi için, sömürüşüz bir yaşam için emeğin Türkiye’sini kurmak için mücadele edeceğiz.”

 

Exit mobile version