Gazeteci – Yazar Merdan Yanardağ’dan Türkiye gerçekleri

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Balıkesir Kent Konseyi’nin düzenlediği Cumhuriyet Söyleşilerinin ikincisinde Gazeteci-Yazar Merdan Yanardağ Balıkesirlilerle buluştu. Salih Tozan Kültür Merkezindeki Laiklik ve Cumhuriyet konulu söyleşiye ilgi büyük olurken, Merdan Yanardağ da laiklik ve cumhuriyet konusunda açıklamalarda bulundu.

6549128b-dc17-406a-807c-7cc5e7621ed2

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Balıkesir Kent Konseyi’nin düzenlediği Cumhuriyet Söyleşilerinin ikincisinde Gazeteci-Yazar Merdan Yanardağ Balıkesirlilerle buluştu. Salih Tozan Kültür Merkezindeki Laiklik ve Cumhuriyet konulu söyleşiye ilgi büyük olurken, Merdan Yanardağ da laiklik ve cumhuriyet konusunda açıklamalarda bulundu.

 

Laikliğin tüm dinler tarafından reddedildiğini söyleyen Gazeteci-Yazar Merdan Yanardağ cumhuriyet devriminin ise adı konulmamış aydınlanma ve reform hareketi olduğunu ifade etti. Ortadoğu’nun hala ortaçağ karanlığında olduğunu ifade eden Yanardağ ve karanlıktan çıkan tek ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu söyledi.

Laiklik ve cumhuriyet konulu söyleşide ülke gündeminde yer alan konuları da değerlendiren Merdan Yanardağ yeni çözüm süreci hakkında da yorumda bulundu. Merdan Yanardağ yeni çözüm süreciyle DEM Parti’yi yanına almak isteyen iktidarın siyasi ömrünü uzatmaya çalıştığını ileri sürdü. Kendisinin “İmralı’daki tecridi kaldırın Abdullah Öcalan ne söylüyor bunu biz bilelim” dediği için tutuklandığını ifade eden Merdan Yanardağ MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ise Öcalan’ı meclise davet etmesini de hatırlatarak, “Ya Devlet Bahçeli’yi de tutuklayın ya da benden özür dileyin” dedi.

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan Cumhuriyet Söyleşileri programında daha sonra Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın’ın mesajı okundu. Kent konseyi Başkanı ve Büyükşehir belediyesi Başkan Vekili Sevinç Baykan Özden ile ÇYDD Balıkesir Şube Başkanı İsmail Erten’in konuşmalarının ardından Gazeteci-Yazar Merdan Yanardağ Laiklik ve Cumhuriyet konulu konuşmasını yaptı.

“LAİKLİK SINIFSAL BİR KAVRAMDIR”

Kent Konseyi Başkanı Sevinç Baykan Özden yaptığı konuşmada Cumhuriyet Söyleşilerine devam edeceklerini dile getirirken ÇYDD Şube Başkanı İsmail Erten de Merdan Yanardağ’ın izlediği yayın politikasının ve yazdığı kitapların topluma yön verdiğini dile getirdi.

 

Konuşmaların ardından sahneye gelen Merdan Yanardağ şunları söyledi:

“Konu Laiklik ve Cumhuriyet. Türkiye’nin temel bir sorunu ama çok üzerinde konuşulduğu, çok gelen geçen laflar edildiği için de anlamı da pek yeterince derinliği ve genişliğiyle bilince çıkartılmış bir kavram değil. Bize laikliğin orta sınıfların fantastik bir tercihi, talebi gibi sundular. Öyle değil, hiç değil. Laiklik sınıfsal bir kavramdır. Öncelikle halk için, emekçiler için gerekli bir yaşam biçimi, bir siyasal, toplumsal, tarihsel düzendir. İnsanlığın ulaştığı bir aşamadır. Batıya ait bir kavram olduğunu ileri sürdüler. Bu büyük bir hata, çok büyük bir yanlıştır. Bir Hıristiyan kültürünün sonuçlarından biri dile anlatmaya çalıştılar ve İslam’la laiklik arasında bir uyumun olamayacağı, arasında derin bir çekişme olduğu. Bir Müslümanın laik olamayacağı, Müslüman bir kültürde ya da ülkede laik bir rejim veya düzenin kurulamayacağını ileri sürdüler. Gerçekten böyle mi bunlara bakacağız. Şimdi bu şöyle bir varsayıma dayanıyor; Orta Çağ’ın dünyada eşzamanlı olduğuna dair bir genel kabul var. Öyle değil. Batıda ortaçağ bitti diye doğuda da bitmedi.

“İSLAMCILIK KUTSAL DİN İSLAM’I İSTİSMAR ETMEKTİR”
Bazı kavramların altını çizelim; İslamcılık derken insanların kutsal inancı olan İslam’ı kast etmiyorum. İslam değil İslamcılık. İslamcılık şu demek; insanların kutsal dinini siyasal ya da ekonomik amaçlarıyla istismar etmektir. Yani kutsal kitabı bir siyasi parti programına dönüştürmek ve kutsal değerler üzerinden ekonomik ve siyasal sömürü düzen kurmaktır. Siyasal İslamcının adı budur. Dincilik ise din tacirliğidir, din değildir. Dincilik dediğimiz zaman örneğin dinci faşist diktatörlük dediğimiz zaman bir diktatörlük rejimi için dini istismar etmek, alet etmektir. Kast ettiğimiz budur.

“ORTAÇAĞ KARANLIĞINDAN ÇIKAN YEGANE ÜLKE TÜRKİYE CUMHURİYETİ OLDU”
Türk-İslam dünyasının devam eden ortaçağından çıkan yegane ülke Türkiye Cumhuriyeti’ydi, cumhuriyet devrimiydi bunu gerçekleştiren. Cumhuriyet devrimi adın konulmamış bir aydınlanma, adı konulmamış bir Rönesans hareketidir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman zannediyor musunuz ki Anadolu bugünkü Türkiye Cumhuriyeti toprakları İslam dünyasının diğer bölgelerinden daha gelişkin değildir. Tam tersine Osmanlı varlığı süresince Anadolu’yla savaşmış bir hanedandır. Anadolu’ya bakın, buradaki eserlerin büyük bir bölümü Selçuklulara aittir. Osmanlı eserleri son derece azdır. Şehzadeler kentleri hariç Amasya ve Manisa’yı çıkartın Anadolu’da Osmanlı eseri bulamazsınız. Sivas’taki ulu Cami’den Divriği’deki Ulu Camiye, Konya’daki yapıtlara, diğer şehirlerdeki kervansaraylara bakın bunlar genellikle Selçuklu eserleridir. Selçuklu da benzer kaderi paylaşır. Kurucu kavimden kopan hanedan kurucu kavime karşı savaşmaya başlamıştır.

“CUMHURİYET DEVRİMİ ADI KONMAMIŞ AYDINLANMA VE REFORM HAREKETİDİR”

Doğunun kaderini değiştiren de Cumhuriyet devrimidir. Cumhuriyet devrimi aynı zamanda adı konulmamış aydınlanma ve reform hareketidir. Yerel bir devrim değildir. Bütün Doğu İslam dünyasına model olabilecek bir devrimdir Cumhuriyet Devrimi. O yüzden Mustafa Kemal mazlum milletlerin uyanışının hareketi olarak tanımlar Kuvayi Milliye hareketini. Benzer bir şey yapıyor. Nasıl ki Thomas Müller köy köy dolaşıp İncil’i Almanca okuyor ya Mustafa Kemal’in de yaptığı ilk şey Elmalılı Hamdi Yazır’a bir Kuran’ı Kerim meali hazırlatıyor. Laiklik Hıristiyan kültürünün, Hıristiyan dininin bir sonucu değildir. Hıristiyanlık da bütün dinler gibi laikliği reddeder. Batıda da geçmişte büyük mezhep savaşları vardı tıpkı bugün Suriye’de, Yemen’de, Irak’ta olduğu gibi, Bakın batı bunu 1500’lü yıllarda bırakıyor. Çünkü kilisenin egemenliğini kırıyorlar. Cumhuriyet devrimiyle biz İslam Dünyasının ortaçağından çıktık.

Türkiye zengin maden yatakları olan bir ülke değil. Çok güzel bir ülke ama bizim petrolümüz, doğalgazımız, uranyum kaynaklarımız yok. Peki nasıl oldu da Türkiye İslam Dünyasının en gelişmiş ülkesi oldu? Bu halde bile; 70 yıldır cumhuriyetin kazanımları adım adım tasfiye edildiği halde nasıl oluyor da Türkiye dünyanın 24-25’nci büyük ülkesi haline geldi. Fakat diğer taraftan insani gelişmişlik endeksinde 132’nci sırada, felaket, feci bir durumdadır. Türkiye daha önce dünyanın 10 büyük ekonomisi arasındaydı. Peki, ne oldu da Türkiye insani gelişmişlik endeksinde 100’ün altına düştü? Türkiye siyaset sınıfının ihanetine uğradı. Cumhuriyet devriminin dramı ihanete uğramış bir devrim olmasıdır. Bütün devrimlerini içinde bir muhafazakar kanat vardır.

Onlar Türkiye’nin bağımsızlığından yana ama hilafetin ve saltanatın devam etmesini istiyorlar. Mesela 1934’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilir. Fransa da kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi 1946’dır. Kadınların seçme hakkı vardır seçilme hakkı yoktur o tarihe kadar. İngiltere’de 1939’da emekçi kadınlar “Türk kadınlarıyla aynı hakları istiyoruz” diye pankart açtılar. Peki, 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı referanduma sunulsaydı kabul edilir miydi? Edilmez. İşte devrimcilik budur. Siz tarihin yasalarına uygun adımlar atıyorsanız, doğruyu yaptığınızdan eminseniz kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin en önemli demokratik bir hak, bir insanlık hakkı olduğunu biliyorsanız ona kim karşı çıkarsa çıksın onu yaparsınız. Çünkü demokrasi zannedildiği gibi eşitlik rejimi değildir. Demokrasi eşitlerin rejimidir. İnsanların akıllarını ve vicdanlarını özgürleştirmediğiniz müddetçe demokratik bir rejim kuramazsınız. Kölelerin önüne sandık koyarsanız onlar sadece efendilerini seçerler.

 

“TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR YOL AYRIMINDA”

Gelinen nokta Türkiye bir kavşakta, bir yol ayrımındadır. Ya laik, demokratik, aydınlanmacı, eşitlikçi, halkçı bir cumhuriyet yönünde ilerleyecek, adaleti ve eşitliği sağlayacak yeniden refah üreten, bu refahı toplumla paylaşan bir ülke haline gelecek ya da bir ortaçağ karanlığına sürüklenerek kıytırık bir emirliğe dönüşecek. Böyle bir yol ayrımında Türkiye. Bakın uzunca bir süredir cumhuriyetin birikimini yağmalayan, bir yağma düzeni kuran, bir yolsuzluk ekonomisi oluşturan, buna karşılık katma değer yaratan ileri teknolojiye yatırım yapan, ileri sanayi ülkesi haline getirmek için planlama ve yatırımlarını gerçekleştiren bir ülke olmaktan en az 30 yıldır çıkmış bir ülkedir burası.

Türkiye 1997’ye kadar kendi ilaçlarının yüzde 95’ini yerli ilaçtan karşılayan bir ülkeydi. 97’de Çiller Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladı, telif yasası nedeniyle bugün Eczacıbaşı bile yabancı ortaklık kurmak zorunda kaldı. İlaç fabrikaları ya iflas etti ya yabancı ortak aldı ya da satıldı. Bugün eczanelerden bu kadar pahalı ilaç almamızın sebebi budur.

 

“AKP VE ERDOĞAN SİYASETİNİN ÖMRÜNÜ UZATMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Büyük bir ihanetle karşı karşıyayız. Cumhuriyetin malları yağmalanıyor. Asıl amaç rejimi değiştirmek, cumhuriyeti yıkmak. Cumhuriyet önemli ölçüde yıkıldı. Ama yerine yeni bir rejim koyamadılar. Kendi rejimlerini kuramadılar. Bunların görgüleri, bilgileri, birikimleri, donatımları yetmedi. Müktesebatları yetmedi çünkü rüküş bir siyasal hareket, ortaçağ değerlerine dayalı bir harekettir bu. O nedenle AKP Erdoğan siyasetinin ömrünü uzatmaya çalışıyorlar. Yeni anayasa o yüzden çıkartılmak isteniyor. İmralı’yla o yüzden bir anlaşma yaptılar. DEM Parti’yi demokratik muhalefet bloğundan koparıp iktidarın yeni anayasayı çıkarmasını sağlamak, Erdoğan’a iki dönem daha devlet başkanlığı yolunu açıp bu rejim değişikliğini tamamlamak istiyorlar.

“CUMHURİYETİN TASFİYESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ”

Laiklik özgürlük demektir, laiklik daha çok emekçiler için geçerlidir. Laiklik elitlerin, tuzu kuruların işi değildir. Laiklik mazlum halk için geçerli, onlar için gerekli hem de su kadar gereklidir. Siz orada gönülleri kader olarak görürseniz, görmeye devam ederseniz emeğinin karşılığını değil de patronun verdiği ekmeği yediğinizi düşünürseniz sadece laiklik ancak sizin için kurtuluş olabilir. Cumhuriyet laiklik atılımıyla en büyük devrimci eylemlerinden, adımlarından birini atmıştır kadın haklarıyla. Cumhuriyet aynı zamanda bir kadın devrimidir. Kadını İslam dünyasında örneği görülmemiş bir biçimde özgürleştirmiştir. Bu yüzden yapılacak iş şudur; Cumhuriyetin bütünüyle imha edilmesini önlemek elimizdedir. 31 Mart seçimleri bu toplumun büyük bölümünün cumhuriyetin değerlerini içselleştirdiğini, benimsediğini ve yaşatmak için kararlı olduğunu gösteren önemli örneklerden biridir. Yeni bir hamleye, Cumhuriyetin tasfiyesi hamlesine izin vermemek, cumhuriyeti kendi devrimci temellerinde zenginleştirerek yeniden inşa etmek gerekiyor. Türkiye’nin yolu budur. Ama bu büyük ölçüde bize bağlıdır. Bizim mücadelemize bağlıdır. Kendiliğinden gelişecek bir süreç değildir. Bize bir şey olmaz diye düşünmeyin. İran’da ne olduysa pekala Türkiye’de de olabilir. O yüzden ben umutlu olmak gerektiğini düşünüyorum.

“YA DEVLET BAHÇELİ’YE DE TUTUKLAYIN YA DA BENDEN ÖZÜR DİLEYİN”

AKP’nin, Türkiye’deki siyasi İslamcı hareketin, toplumsal alanı eriyor. AKP’nin siyasal ve tarihsel ömrünün dolduğunu düşünüyorum. Bu ömrü suni biçimde uzatmaya çalışıyorlar. DEM Parti’yle kurdukları ilişki budur. DEM Parti’nin bu tuzağa düşmesi mutlak bir şekilde önlenmelidir. Bakın ben niye tutuklandım biliyor musunuz? Dedim ki “İmralı’daki tecridi kaldırın Abdullah Öcalan ne söylüyor bunu biz bilelim” dedim. Beni tutukladılar. Bunu yerel seçim öncesinde söyledim. Neden biliyor musunuz? Daha önceki yerel seçimlerde İmralı’dan bir mektup getirdiler biliyorsunuz. “Ekrem İmamoğlu’na oy vermeyin, tarafsız kalın” diye bir mektup getirdiler. Benzer bir oyun tezgahlıyorlardı ben o oyunu bozdum. Şimdi Devlet Bahçeli “Abdullah Öcalan gelsin mecliste konuşsun” dedi kimsenin sesi çıkmıyor. Ben de dedim ki ya Devlet Bahçeli’yi tutuklayın ya da benden özür dileyin. Ben tarihsel ve siyasal ömrünü doldurmuş bir partinin Türkiye’nin geleceğinde bir rolünün olamayacağını düşünüyorum.

“BİR AN ÖNCE CHP CUMHURBAŞKANI ADAYINI BELİRLEYİP ERKEN SEÇİMİ GETİRMELİDİR”

Mücadele etmek, birlik olmak lazımdır. Kürt sorununun cumhuriyetçi bir çözüm perspektifini oluşturmak lazım. Bu oyunun bir parçası olmak yerine oyunu bozmak ve yeni bir oyun kurmak lazım. Yapılması gereken budur. Ben TELE 1’deki programlarda son dönemde bunun altını çizerek vurgulamaya çalışıyorum. Yeni bir kardeşlik projesi, yeni bir cumhuriyet, devrimci bir cumhuriyet, bizim tarihsel Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyeti kendi temellerinde yeniden üretmek lazım. Kürt sorunu çözeceğimiz bir perspektifi oluşturarak Türkiye’yi bir an önce erken seçime götürüp bu iktidarı değiştirmek, yeni bir meclisle bu sorunların tamamını çözmek mümkündür. Bunun için öncelikle cesaret gerekiyor. Kararlılık gerekiyor ve bir program gerekiyor. Öyle Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ı birbiriyle tokuşturarak bu iş olmaz. Bir an önce Cumhuriyet Halk Partisi kendi adayını belirlemelidir. Cumhurbaşkanı adayımız şu demeli ve toplumu ayağa kaldırmalıdır erken seçim için. Bunu gördükleri için engellemeye çalışıyorlar. Bakın yakın zamanda CHP’li belediyeleri başarısızlığa uğratmak için ellerinden geleni yapacaklar. Ben 31 Mart’tan sonra hemen hemen her programda bunu anlatmaya çalıştım. Yakında CHP’li belediyeleri maaş ödeyemez, çöpleri toplayamaz hale getirmeye çalışacaklar. Ve diyecekler ki “belediyeyi yönetemeyenler Türkiye’yi yönetemez” demeye getirecekler.

 

“CUMHURİYETÇİLERİN KÜRT SORUNUNA ÇÖZÜMÜ OLMALI”

DEM Parti’yi de yanlarına alabilirlerse eğer bir anayasa değişikliği olur. Dedi ya Mehmet Uçum istisnai adaylığın önü açılmalıymış. Niye? Erdoğan Türkiye’nin milli değeriymiş. Erdoğan ülkenin milli değeri falan değil. Erdoğan bütün milletin cumhurbaşkanı olmayı tercih etmedi, reddetti. Sadece AKP’lilerin cumhurbaşkanı olmayı tercih etti. CHP’lilere “pislik, sürtük, çürük, çöplük” diyen kim? Nasıl milli değer olabilir? Milli değer olamaz ama bakın yolu açmaya çalışıyorlar. DEM Parti’yi yedeğe almaya, yol açmaya çalışıyorlar. Kimse bekler miydi Devlet Bahçeli’den böyle ırkçı, milliyetçi bir partiden. Yahu HDP’ye selam vereni terörist ilan etmediler mi? Adam zorla niye duruyorsunuz gidin görüşün diyor DEM Parti’ye. Gelsin mecliste konuşsun, çözüm diyor. Bakın; mutlak bir çözüm lazım, eskisi gibi devam etsin diyemeyiz. Cumhuriyetçilerin Kürt sorununa ilişkin bir görüşü, bir çözüm perspektifi olmalıdır. Türkiye’yi yeniden birleştiren, büyüten bir çözüm olmalıdır. Bir kardeşlik projesi olmalıdır. Ama yeniden kazık atacaklar. Geçen seçimde kazık atmadılar mı çözüm döneminde?

“YENİ ÇÖZÜM SÜRECİNİN NEDENİ AKP’NİN SİYASAL ÖMRÜNÜ UZATMAKTIR”

Peki, şimdiki girişimin doğru bir çizgide ilerleyeceğini, iyilik getireceğini garanti edebilir miyiz? Mümkün değil. O yüzden bakın bir iktidar iradesi göstermediğiniz sürece emin olun DEM Parti etkilenir bundan. Biraz daha bir şey ne kazanırsak kârdır diye bakılır, siyasette bu vardır. Kürt kimliğine ilişkin anayasada ufak bir değişiklik, Abdullah Öcalan’ın ev hapsi gibi bir adım olabilir. Bizim cumhuriyetçiler olarak, solcular olarak, demokratlar olarak Devlet Bahçeli’nin gerisine düşen bir yerde kalmamız mümkün değil. Onun gerisine düşersek bu sorunda hiçbir adım atamayız. Kritik bir eşikteyiz. İktidar kendi ömrünü uzatmak için her şeyi yapıyor. Bu çözüm girişiminin nedeni de AKP’nin siyasal ömrünü uzatmaktır. Eğer biz sadece eleştirel pozisyonda kalırsak yaparlar inanın. Bir an önce Türkiye’de CHP’nin, muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayını belirlemek ve toplumu ayağa kaldırarak erken geçimi istemek ve getirmek lazımdır. Çıkış budur.”

 

Exit mobile version