AHMET SERT
Balıkesir’in önündeki en büyük engel yine Balıkesirlilerin kendisi; hiç kimse kusura bakmasın ve alınganlık yapmasın, ne yazık ki gerçek bu…
Balıkesir’de ne yapılırsa yapılsın, yapılmasını istemeyen, çok büyük direnç gösteren,” Balıkesir’de iş kala kala buna mı kaldı” sözünü dilinden düşürmeyen bir kesim var.
Bu insanlar kendi içlerinde de çok büyük çelişkiler yaşıyor; söyledikleriyle yaptıkları arasında tezatlar var ne yazık ki.
Onlar; Balıkesir hem yaşanılabilen, gelişmiş, büyük bir şehir olsun derken; bir taraftan da bu amaçla atılan adımları kabul etmeyerek hiçbir şey yapılmasın istiyorlar. Biraz karışık gibi görünüyor değil mi? Ama durum bu…
Somut örneklerden gidelim.
Başka mecralarda da bu konu hakkında yapılan yorumlar var. Ancak; işin ucu her zaman söylediğim yere, “küçük” düşünmeye gelip dayanıyor.
Merkez Havalimanı terminalimiz yapılıyor şu an. Ne gidip bakan, ne arkasını arayıp soran var. Olmaz tabi. Çünkü “Havalimanı bu şehir için gereksiz, iki defa denendi, olmadı” deyip işin özünü gözden kaçıranlar olduğu sürece, vekillerin ve başkanların da haliyle umurunda olmuyor mesele.
İlçelere dahi modern stadyumlar planlanıp inşa edilirken, ısrarla stadyum isteyen bizim gibi insanları ”takımımız süper ligde değil; zaten maçlara giden üç yüz, beş yüz kişi varken hangi yeni stadyumdan bahsediyorsunuz.” diyen ağır bir muhalif bloğumuz var. Ancak her ne hikmetse, bizim şehir için stadyum yapım kıstası olan seyirci sayısı, lig seviyesi gibi hususlar başka yerlerde akla dahi gelmiyor. Olayın; takıntı halini almış saplantılı bir istekten ibaret olmadığını, şehre verilen değeri gösterdiğini ne yaparsak yapalım bu insanlara anlatmak mümkün olmuyor.
Bu isteğin, şehre Atatürk parkına ilave olarak yaklaşık 35 dönümlük bir alan daha kazandırabileceğini, buradaki trafik sıkışıklığının da giderilerek şehrin daha da rahatlamasının sağlanabileceğini bir türlü anlamak istemiyorlar. Çünkü alışmışlar şehrin ortasında bir stadyuma gitmenin rahatlığına. Dolayısıyla gerekirse küçük, kullanışsız, hatta rahatsız edici olsun ama benim olsun, kolay olsun anlayışı hâkim.
Şehrin ortasından b…klu bir dere akıyor; dere yosundan, kirden rezil bir halde şehrin ortasında arz-ı endam etmekte. Buna rağmen bir takım insanlar, hala “Burası taşkın deresi, DSİ ara sıra temizliyor ya işte, DSİ’nin tek işi bu mu? “diyebiliyor.
Çamlıkta, Atatürk Parkında düzenlemeler yapılırken, “Balıkesir’de iş kala kala bunlara mı kaldı, gençliğimde şöyleydi, böyleydi” diyen insanları görebilmek mümkün olabiliyor. Bu örnekleri olayın ruhunu anlatmak için veriyorum. Yoksa her yapılan iş hatasız ve eksizsiz yapılmıştır; eleştirilemez gibi bir yorum çıkarılmasın cümlelerimden.
Ama bu insanlardan, “Toplu taşıma sisteminde köklü değişiklikler yapılsın; bu şehirde Kültür merkezine, Fuar merkezine, büyük parklara, bisiklet yollarına ihtiyaç var” vb.gibi öneriler duyamazsınız.
Duyacağınız muhtemelen; “Filan numaralı otobüsün şoförü çok kaba, durağı üç metre geçtikten sonra durdu, ya da durmadı, hareket vaktini üç dakika geçirerek hareket etti.” türünden yakınmalar, serzenişler olacaktır.
Bu davranış kalıbına; şehrin iş insanından, her türden yöneticisine, bürokratından, siyasetçisine her gruptan insan da ne yazık ki girmiş durumda. Onların da aslında, karar verme mekanizmasına dâhil olmayan, sıradan şehir sakininden pek farkı yok; onların da “büyük” düşündüğünü söylemek mümkün değil.
Herkes bir şekilde, etliye sütlüye karışmadan, ufak dokunuşlarla, küçük sıradan işlerle zamanını bir şekilde doldurup sahneden çekiliyor.
Ancak bu tür sıradan, rutin işler sizi benzerlerinizden ileriye götürmeye yetmiyor. Farklı, sıra dışı, benzeri olmayan işler yaparsanız, aradan sıyrılır, öne geçersiniz.
Onun için; başka şehirler yıllarca meclisten, hükümetlerden şehirlerini geliştirmek, ilerletmek için taleplerde bulunurken, bizimkiler atama, iş, torpil gibi isteklerle Ankara’nın yollarını aşındırdılar.
Başkaları belediyeden bisiklet yolu, park, Tiyatro binası, Kültür merkezi, festival vb. isteklerde bulunurken, hemşerilerimiz kapısının önüne çöp konteyneri istemekle yetinmeyi uygun buldu.
Olaylara geniş açıdan, büyük pencereden bakmayı bilmiyoruz. Ortak iş yapma kültürümüz gelişmiş değil, yeniliğe ve değişime açık değiliz.
Mevcut durumda; bırakın öne geçmeyi, kendi ölçeğimizdeki şehirlere yaklaşamıyoruz bile.
Bu zihniyet ve davranış kalıplarıyla mümkün de değil.
Değişirsek; değiştirebiliriz.
Buna mecburuz.
Peki, niyeti olan var mı?
Ne yazık ki niyetine giren olduğunu söylemek de mümkün değil.
O zaman şikâyet etmeye, sızlanmaya da gerek yok.
Kafa karışıklığını gidermeden, ne istediğimize karar verip, nasıl yapılacağını belirlemeden;
Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim; bu kafayı değiştirmeden;
OL MA YA CAK…