BİR MESLEK YOK OLURKEN…

TUFAN DALGIÇ

 

Bir “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” nü daha kutluyoruz. Özür dilerim, gazetecilerin yaşadığı sorunları bilmeyen başta siyasetçiler olmak üzere birçok kesim bu günü kutluyor. Gazeteciler içinse ortada kutlanacak pek bir şey yok. 10 Ocak’ın önemini ve gazetecilerin o dönemde kazandığı hakları birçok kaynakta bulabilirsiniz. O bulduğunuz hakların birçoğu artık yok. Basının bugün en önemli sorunu da aslında o hakların kaybedilmesinden öte “Sansür”. Bundan daha kötüsü ise “Otosansür”. Bazen insanlara, yöneticilere, iktidar sahiplerine düşünce özgürlüğünün, basın özgürlüğünün ne olduğunu anlatmakta zorluk çekiyoruz. Basitçe anlatmak gerekirse; hedef göstermeyen, şiddete teşvik etmeyen her düşünce tartışılmalı, yazılmalı. Düşünce özgürlüğü dediğimiz kavramın özü bu kadar basit ama bu kavramları içselleştiremiyoruz. Tutuklanan gazeteciler, işten çıkarılanlar, cezalar bir türlü gündemimizden düşmüyor.

Kimsenin eleştirilmek istemediği bir ülkede hatta dünyada yaşıyoruz. Bırakın iktidar partisini, demokrasi havarisi olanlar bile kalem kendilerini eleştirdiğinde, objektif hatalarını fotoğrafladığında “Sansürcü başı” kesiliyor. Karşılaştıklarım aklıma geldikçe “ağlanacak halimize gülüyoruz “işte diyorum. Gazetecilere yapmadığını bırakmayanların  “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutlama zamanı bugün.

 

İŞİN MUTFAĞINDA OLANLAR

Sadece alanda haber üreten muhabirler, köşe yazarları sorun yaşamıyor. Gazete sahipleri ciddi şekilde ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bu işin mutfağında sayfaları yapanlar, editörler, matbaacılar, reklamcılar hatta gazete dağıtıcıları var. Onları pek tanımıyorsunuz, var olduğunu bile bilmezsiniz ama kapınıza gelen ya da bayiden aldığınız her gazetede, dergide onların büyük emeği var. Garip ama hiç biri organize edilen “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” kutlamalarına, yemeklere falan davet edilmez…

 

GAZETECİ KİMLİĞİNİ KULLANMAK

Bizim meslek biraz da “statü elde etme” çabası içinde olanların sık sık tercih ettiği bir alandır. Düşünsenize kaymakamından valisine, belediye başkanından milletvekiline kadar herkes size bir biçimde saygı gösterir, sorularınızı yanıtlar. Bir öğretmen ya da memur yaşamı boyunca kaç kez yukarıda saydığım yöneticilerle, siyasetçilerle oturup karşılıklı çay içer ki? Durum kendini göstermek, ego tatmini ve hatta çıkar sağlamak olunca, içimize “Gazeteci kimliği”ni kullanmak için çok kişinin girdiğini görüyoruz. Bu durumun önüne geçecek bir mekanizma yok. Bu konuda bütün güç okurun elinde… Okur seçici davranırsa, bilinçli bir şekilde talep ederse belki bir şeyler değişebilir.

Bu dönemde mesleğin hızlı bir değişime uğradığına da tanık oluyoruz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde basılı gazeteler, televizyon kanalları tamamen ortadan kalkacak. Bugünlerde olaylardan haberdar olmak için kullandığımız en önemli araç ise sosyal medya. Durum böyle olunca gazetecinin kendini daha iyi bir şekilde yetiştirmesi gerektiğini görüyoruz. Sıradan olaylar için artık gazetecinin ürettiği haberler okur tarafından tercih edilmeyeceği için gazetecinin söylenmeyeni söylemesi, görülmeyeni görünür kılması gerekiyor. Kısacası bu mesleği devam ettirecek kişilerin ciddi birer entelektüel olmaları şart. Ayrıca unutmayalım! Bilgiye ulaşmak artık çok kolay ve okur sizin yanlış bir bilgi verdiğinizi kolayca belirleyebilir. Değişen dünyada gazeteci için var olmak; siyaseti, sosyolojiyi, ekonomiyi, felsefeyi, edebiyatı, sanatı iyi bilmekten geçiyor. Dünya değişiyor ve bizim herkese eşit söz hakkı vererek, çok sesli bir toplum oluşması için ilkelerimizden ödün vermeden bu değişime ayak uydurmamız gerekiyor.

Exit mobile version