ZEYTİNLİ ÇAYI NASIL KİRLENİYOR?

 

KÜÇÜK ÖRNEKTEN BÜTÜNE VARMAK…

EDREMİT Körfezi çevresindeki yerleşim birimlerinde yaşanan ortak bir çevre sorunu var günümüzde. Kısaca “derelerin kirliliği” diye adlandırılan bu sorun, bölgede yıllardır en çok şikayet edilen konuların da başında geliyor. Körfez’e dökülen irili ufaklı 18 tane akarsu var ve bunların tamamında kirlilik sorunu yaşanıyor ne yazık ki. Hepsini tek tek anlatmak yerine, Edremit’teki Zeytinli Çayı üzerinden bir değerlendirmeyle sizlere durumu aktarmaya çalışacağım. Onu seçmemin çok özel bir nedeni yok. En kirlisi veya en önemlisi de değil akarsuların. Sadece bu küçük bir örnekte yaşanan sorunların tüm detaylarını sunarak, bütüne dair bir fikre varmak istiyorum. Lütfen sizler de, bu akarsuyla ilgili tespitleri okurken, kendi çevrenizde bulunan benzerlerini hatırlayıp, mukayese ederek durumu değerlendirin. Akarsular uzun yıllar boyunca, sadece Körfez gibi kapalı bir havzaya taşıyıp getirdikleri alüvyonlar nedeniyle dikkate alınırlardı. Yağışların derelere indirdikleri topraklar, uzun mesafelerce taşınarak ovalar, ağızlarında deltalar, dalyanlar meydana getirdiler. Hatta bazen sığlaşma ya da balçık sorunları yaşanmasına da sebep oldular. Fakat artık günümüzde durum çok daha farklı bir boyuta gelmiş bulunuyor.

 

KİRLENME VE İNSAN FAKTÖRÜ

Zeytinli Çayı aslında küçük sayılabilecek bir akarsu. Kazdağı’dan doğup kısa bir mesafede yatağında yol alarak denize kavuşuyor. Gürgen Dağı (1.400 m) eteklerinde bazı küçük derelerin birleşmesiyle oluşuyor ve hızla Körfez’e iniyor. Doğduğu ve uzunca bir süre içinde aktığı Kazdağı Milli Parkı’ndayken suyu çok temiz. Coşkulu akışı, küçük şelaleleri, açık mavi rengi, düden ve havuzlarıyla, benzersiz güzelliklere sahip bir doğa harikası. Aşağıda Boztepe (159 m) civarına indiğinde, Milli Park sınırlarından çıkıyor. İşte bu noktadan itibaren de, kirlenmeler başlıyor. Çünkü artık “insan faktörü” devreye giriyor. Milli Park’ın aşağısındaki o bölgede, her iki yakasında yer alan kamplar ve piknik alanları çaydaki kirlenmelerin de nedenini oluşturuyor. Yıllardır bu işletmelerin sıvı ve katı atıkları çayı etkiliyor. Zira sistemli bir atık toplama yönetimi ve denetim yok orada. Gelen ziyaretçilerin bıraktığı çöplerin bir kısmı ormana atılıyor, diğer bir kısmı da uzaklaşsın diye çaya boşaltılıyor. Tabii bunlar da gidip denize kadar ulaşıyor. Yine bu bölgede, ne yazık ki yıllardır kanalizasyon sistemine bağlanamamış olan Ortaoba Mahallesi’nin sıvı atıkları da, yukarıdan inip gelerek çaya boşalıyor. Zeytinli Çayı işte bu ilk kirleticileri bünyesine alıp Memedalan Mahallesi’nin yanından geçiyor ve yoluna devam ediyor. Bu bölgede bir de “baraj inşa etme” konusu var uzunca bir süredir ama nasıl su tutulacağı da, tutulursa bu devasa kütleden yayılacak nemin bölgenin havasını ve zeytin tarımını nasıl etkileyeceği de yıllardır tartışılıyor.

 

GÜZERGAHTA ÇOK SAYIDA KİRLETİCİ UNSUR VAR

Biz dönelim yine Zeytinli Çayı’nın yolculuğuna. Çay, Memedalan’dan sonra Tekçam Pınarı ile Tavşandağı arasındaki yatağında bir miktar yavaşlıyor ve akışına devam ederek Zeytinli Mahallesi’nin eski geleneksel yerleşimi yakınlarına geliyor. Orada da piknik alanları, kamp yerleri ve turizm işletmeleri var. Katı ve sıvı atıklar tekrar çayı kirletiyor. Sonra, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı’na paralel olarak Çanakkale Otoyolu yönüne doğru akan çay, hem zeytin işletmelerinin kaçırdığı karasuyla ve hem de kıyılarına atılan çeşitli moloz ve katı atıklarla o bölgede tanışıyor. Özellikle Zeytinli bağlantı yolu ve çevreyolu arasında kalan köprüler arasına çok fazla katı atık ve moloz boşaltılıyor yıllardır. Bu durum sık sık vatandaş şikayetlerine de sebep oluyor, dilekçeler veriliyor yetkililere. Belediye’nin şikayet hatları da, sosyal medya da bu konuyla doluyor. Zeytinli Çayı ise burayı da geçip, köprülerin altından ilerleyerek Zeytinli Caddesi ile Gürlek Caddesi arasında uzanan yatağından sahile doğru akıyor. Otoyolun güney tarafındaki o bölgede, taşkın tehdidine karşı çayın her iki yakası da dolguyla yükseltilerek güvenli hale getirilmiş bulunuyor. Vatandaşlar her mevsimde burada çayın ağaçlık kıyılarda piknik yapmayı seviyorlar ama her türlü atıklarını bırakmaktan veya çaya atmaktan da geri durmuyorlar. Ayrıca bu bölgede, vaktiyle Kuğulu Göl diye anılan, şimdiyse bir dolgu alanından evrilerek, çöplük sahası haline gelmiş olan kocaman bir arazinin yanından geçmek zorunda kalıyor çay. O çöplük alanında, yazlıkların foseptiğinden çektikleri sıvı atıkları kolektör hattına boşaltan vidanjörler için bir istasyon da bulunuyor. Yani bu arazide katı ve sıvı atıklar ile toz ve kirlilik bir arada görülüyor, çayı da etkiliyor. Daha aşağıdaki köprüler civarında ise, son yıllarda inşaat temel çalışmalarından çıkan simsiyah dip sularının, yağmursuyu kanallarına boşaltılarak çaya aktarıldığına şahit olunuyor sık sık. Nihayetinde, İkizçay bölgesinde denize kavuşuyor çay ve yolculuğu sona eriyor. O bölümde de, çayın her iki yakasında onlarca küçük iskele ve bunlara bağlanan tekneler bulunuyor. Teknelerde yapılan tamirat ve temizlik işlemleri nedeniyle akaryakıttan çeşitli katı atıklara kadar pek çok kirleticiler de zaman zaman çaya karışıyor.

 

DENETİM EKSİKLİKLERİ

Durumunu kısaca özetlemeye çalıştığım Zeytinli Çayı’nda meydana gelen kirliliğin nedenleri ve sonuçları böyle. Gördüğünüz üzere, dağ ile deniz arasındaki kısa yolculuğunda çayın başına gelmeyen kalmıyor. İlçemizdeki diğer akarsuların bazılarından belki daha iyi durumda ama yine de epeyce kirlilik sorunları var. Hemşerilerimiz veya yazın ilçemizi ziyarete gelen misafirlerimiz de, pek sorumlu davranmıyorlar bu akarsuya karşı. Tıpkı ilkel insan topluluklarındaki gibi, önlerinden akan dereye boşaltılan tüm atıkların, suyun akışıyla uzaklaşıp gideceğini sanıyorlar. Evet, elbette uzaklaşıyor ama çağımızda nüfus yoğunluğu çok arttı ve uzaklar ise artık yakın oldu. Nitekim deredeki o atık gidip denize karışıyor, insanlar da o denizde yüzüyor, kendi atıklarının yanında kulaç atıyorlar. Yaz mevsimlerinde Zeytinli Çayı’nın yatağının yetersiz su varlığı nedeniyle kuruduğunu da görüyoruz. Daha doğrusu su belli bir noktadan itibaren yerin altına batıyor, yoluna oradan devam ediyor. Yağışlar sonbaharda bollaşınca, çayın yatağı tekrar suyla doluyor. İşte o kuru mevsimde, çayın zemini ve kıyılarının bir plastik ve naylon tarlası gibi olduğunu da görüyoruz. Hemşerilerimizin tarımda kullandığı naylonlar ve plastik ambalajlar çaya atıldığı için, kıyılardaki bitkilere takılıp kalıyorlar. Geçen yaz, Zeytinli Çayı’nın taşıdığı alüvyonlar sahili doldurmasın diye uzatılan mendireğin inşası sırasında da görüldüğü üzere, denize kadar gelen bu türden katı atıklar, suların birbiriyle kavuştuğu kıyı alanında, zeminde oldukça kalın bir tabaka meydana getirecek kadar birikmiş durumdalar. Bu nedenlerle, vatandaşların en başta kendi sağlıklarını da düşünerek, akarsulara karşı daha sorumlu davranmaları gerekiyor. Peki kurumlarda durum ne? Akarsular için esas sorumluluk Devlet Su İşleri’nde bilindiği üzere. Ancak yerine göre Orman İşletme, Milli Parklar, Karayolları, Çevre İl Müdürlüğü, kolluk kuvvetleri ve tabii ki kentsel alanda yerel yönetimler de, çeşitli sorumluluklara sahipler. Ne yazık ki, bu çerçevede de epeyce aksama ve denetim eksiklikleri var. Kurumların da daha fazla özen göstermeleri gerekiyor.

 

TÜM KİRLETİCİ SEBEPLER ORTADAN KALDIRILMALI

Peki uyarıyı kim yapacak? Elbette önce vatandaşlar ve çevreyle ilgili sivil toplum kuruluşları yapacak. Kamu görevi olarak yerel basın da bu konularda duyarlı olacak. Basının görevi biraz da bu türden sorunları tespit ve takip etmek, ilgili kurumları uyarmak olmalı. Oysa bu hususa sadece “kirlilik ve belediye sorunu” olarak bakan bir yaklaşım görülüyor basında. Halbuki yukarıda detaylarıyla anlatıldığı şekilde, Zeytinli Çayı bile dağdan inerek insanlı alana girmesinden başlayıp, denize kavuşmasına kadar öyle çok kirletici unsurla karşılaşıyor ki. Bunları da görmek ve dile getirmek, çözümü için yerel yönetimleri ve kurumları harekete geçirmek aslında bir kamu görevi. Anılan bütün bu kirleticilere rağmen, Zeytinli Çayı denize kavuşurken simsiyah ve korkunç kokulu bir hale gelmiyorsa,  gerçekten şanslı olduğumuzu düşünmemiz lazım. Ancak Edremit Çayı, Havran Çayı, Kadıncık Deresi, Karınca Deresi, Karakoç Deresi, Nikita Deresi, Gömeç Çayı, Pina Deresi, Manastır Çayı, Şahindere, Mıhlı Çayı ve diğerleri için de aynı şeyi söylememiz mümkün değil ne yazık ki. Bunları pek çok kirletici etkiliyor yıllardır ve sonunda hem etraflarını ve hem de Körfez’i kirletiyorlar. Bu nedenle de sadece kentsel sıvı atıkları arıtmaya tabi tutarak Körfez’i korumak asla mümkün değil, dereleri de kirleticilerden kurtarmamız gerekiyor. Yoksa başarılı olunması imkansız. Akarsu yataklarından balçık çıkartıp kamu arazilerine boşaltmak da çözüm değil. Önemli olan tüm kirletici sebepleri ortadan kaldırmak olmalı. Çevre dostu vatandaşlar yıllardır söylüyor bunları. Onları dikkate almayanlar ise sürekli hata yapıyorlar. Bir de her fırsatta çevrecilere “dokundurma” yapma peşindekilerin gayretleri çok anlamsız. Zira görülüyor ki, böyle bir tutum sergileyenler bile başları sıkıştığında dönüp hemen “nerede bu çevreciler?” diye yardım çağrısı yapmaya koyuluyorlar.

Exit mobile version