YÜCEL YILMAZ BU SESE KULAK TIKAMAYA DEVAM EDEBİLİR Mİ?

 

YILLARDIR süregelen bazı sorunlarımızın çözümü, yerel yönetimlerle ve siyasetle yakından ilgili elbette. Ancak sadece sandığa indirgenen bir demokrasi sisteminde, en uygun ve en yeterli adayı değil de, partilerin önümüze koyduğu adayı seçiyoruz yerel yönetimlere. Yani önce partiler seçiyor adayı, sonra da biz vatandaşlar onu onaylıyoruz. Yerel yönetimlerdeki başarı da, başarısızlık ise haliyle o kişi kadar, mensubu olduğu siyasi partinin de hanesine yazılıyor. Sistem bu şekilde işliyor ülkemizde. Diyelim ki, sizin tercih etmediğiniz bir partinin adayı seçildi yaşadığınız kentin yerel yönetiminin başına, ne yapacaksınız o vakit? Kabul mü etmeyeceksiniz, selamı mı keseceksiniz, küsüp beş sene oturduğunuz yerde bekleyecek misiniz? Elbette ki hayır. Diyalog sürecek, talepler iletilecek, projelerinde yanlışlar varsa ifade edilecek, güzel ve doğru  işler yapılması için çaba gösterilecek. Yeri geldiğinde de tabii ki eleştirilecek. Sadece gözle görülen, yerin üstündeki yatırımlara öncelik verilirse, makyajla uğraşılırsa da itiraz edilecek. Gerektiğinde hukukun kapısı çalınacak, kamuoyu baskısı da uygulanacak, yasal yoldan itirazlar ortaya konulacak. Tersinden bakalım bir de. Diyelim ki sizin tercih ettiğiniz bir partinin adayı seçildi yaşam alanınızda ama seçim öncesi söylediklerini yapmıyor, sürekli imar işleriyle, varlık satmakla falan uğraşıyor. Temel sorunların çözümüne dönüp bakmıyor bile. Sineye çekip susacak mısınız böylesini? Beş sene boyunca “kaderimiz böyleymiş” deyip, yapılan yanlışları seyretmekle mi yetineceksiniz?

 

MÜSİLAJ FELAKETİ SUSUP OTURMANIN SONUCUDUR

Bu türden örnekleri çoğaltmak mümkün yerel yönetimlerde. Demokrasi, tabandan gelen taleplerin engellendiği ama tavandan verilen kararların uygulandığı bir sistem haline dönüştüğünde, özü de kuruyor ne yazık ki. Sadece şekilden ibaret kalıyor. Bırakın sandık kısmını, yerel yönetim meclisleri bile şekli demokrasinin en çarpıcı örneğini teşkil ediyor günümüzde. Şimdi naklen de yayınlanıyor bunlar, üşenmeyin vaktinizi ayırıp izleyin lütfen, bana hak vereceksiniz. Günümüzde algı yönetimine bu kadar değer verilmesinin bir nedeni de bu aslında. Öz olmayınca, şekil önem kazanıyor haliyle. Ne yapılmak istendiği değil de, nasıl gösterildiği mühim hale geliyor. Kamu hizmeti yapmak kadar, anlatmak da önemli şüphesiz, onu kast etmiyorum. Yapmak ve övünmek, her seçilmiş yöneticinin gelecek yatırımı aynı zamanda, bunu biliyorum. Fakat yapmamak hali de var değil mi? O zaman ne oluyor peki? Susuluyor. Bu da bir algı yönetimi aslında. Ya “ben susuyorsam, önemli değildir” denilmiş olunuyor hesapta; ya da görmezden gelip, duymazlık hali sergilenip, sorun donsun diye bekleniyor. Donuyor mu peki? Elbette ki hayır. O sorun çok daha büyük bir felaket halini alıp, sonraki dönemlerde tepelerine düşüyor yöneticilerin. Bakınız Marmara’daki müsilaj felaketine, görünüz susup oturmanın, gerçeklere kulak vermemenin sonucunu.

 

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI YÜCEL YILMAZ DA SUSUYOR!

Şimdi gelelim Edremit Körfezi’ndeki duruma. Ne olacak buradaki kirlilik hali? Yıllardır “yok canım, o kadar değil” denilerek ertelenen gerçekler, analiz raporu olup da konulmadı mı yönetenlerin önüne? Tamam, bu yaz sezonu da bitti ama seneye ne olacak? Bunca insanın çığlığı, şikayeti duymazdan mı gelinecek? Edremit Çayı’ndaki durum belgelenip de basın aracılığıyla kamuoyuna duyurulunca ve yetkililere de dilekçeler verilince bazı sesler duyuldu. İl Sağlık Müdürlüğü “yok” dedi ama içeriğe dair yanıt da veremedi. Sonra BASKİ’den ilginç bir yanıt geldi, “dere temizliği var, o nedenle bakteriler artmıştır” denildi. Yüz kilometre öteden öyle görülüyor demek ki?

Hatırlatmak gibi olmasın ama dere temizliği olmadan da kokuyordu bu bölge ve deniz de çok bulanıktı. Cevaplayan bürokratın mantığı gerçekten çok enteresan ama nedense onun “patronu” durumundaki AK Partili Büyükşehir Belediyesi’nin başkanı Yücel Yılmaz da susuyor? Vatandaş bunca feryat ederken, sivil toplum çaba gösterirken, duymamaya devam edebilir mi? Sorun yeni de değil ve üç yıldır değişik toplantılarda defalarca ifade edildi kendisine. En önemlisi de 2020 Temmuz’undaki Çalıştay’da söylenen ve sonra da yazılı hale getirilen rapordu.

Yetmedi, son olarak kendisinin de izlediği bazı TV kanallarında canlı yayınla ifade edildi bu konu. Hala “duymadım” diyebilir mi? Ne yapacak, “biz falanca araziyi istedik, vermediler” savunmasına mı sarılacak yine? Kim inanıyor ki artık buna? Arıtma Tesisi için başka arazi mi yok Edremit’te? Edremit Tarıma Dayalı İhtisas OSB’ne verilen alandan 40-50 dönüm bu işe ayrılsaydı, çoktan Zeytinli Atıksu Arıtma Tesisi orada yeniden ve modern bir teknikle kurulup, çalışmaya başlamış olurdu. 2019 yerel seçimlerinden önce de ifade edilmişti bu öneri. Üç seneyi aşkın zaman boşa geçirildi. Halen de yapılabilir, üstelik OSB’nin ortağıdır Balıkesir B. Belediyesi, kendi payını devretse BASKİ’ye, arıtma yeri konusu hemen çözülür zaten.

 

MAVİ GÖSTERİP YEŞİL Mİ DÜŞÜNÜYORLAR?

Uzatmanın alemi var mı? Fakat hesap içinde hesap olunca, vatandaşın ihtiyacının giderilmesi sonucuna odaklanmakta zorlanıyor siyasetçiler. Arıtma tesisi yatırımından önce, arazi rantına yönelik başka yatırımlar mı geliyor acaba akıllarına? Belediye’nin başında olup “büyük emlak tüccarı” gibi davranmanın alemi var mı? Mavi gösterip, yeşil mi düşünüyorlar acaba? Sanki Zeytinli’de tesise niyeti yok gibi, hala Derin Deniz Deşarjı’ndan söz ediyor Yücel bey. Aklında buraya para harcamak falan da yok. Marmara tarafına harcıyor, çünkü oraya büyük sanayi gelecek. Ankara’nın talimatı da açık. Fakat Edremit Körfezi için talimat veren yok. O nedenle, burada kolay ve ucuz bir deşarj çözümü peşinde. Sonuçta müsilaj Körfez’de de görülmeye başlanınca mı uyanacak?

 

KÖRFEZ İÇİN KAPSAMLI BİR MASTER PLAN GEREKİYOR

BASKİ Genel Müdürü’nün “Zeytinli için üç alternatif yer daha olduğunu” söylediğini duyan biri olarak ifade ediyorum, “istedik de vermediler” söylemi sadece bir algı yönetimidir. Siyaseten CHP’li yerel yönetime havale edilmek istenmektedir bu konu. Basit siyaset bu. Geçelim Zeytinli’yi de, Güre ne olacak peki? Yücel bey, Güre’ye bir kanalizasyon sistemini kurup, kendi yazlığı da dahil bu bölgeyi fosseptikten kurtarmak zorunda. Fakat bunun için de önce bir Atıksu Arıtma Tesisi inşa etmesi lazım oraya. Zaten bunun projeleri bile hazırlanmıştı. Tabii ki bu bölgenin bütün atıksuyunu kollektörle taşıyıp, Körfez’in bittiği yerde merkezileştirerek arıtmak, sonra da borularla geriye getirip denize deşarj etmek akla ve bilime uygun değildir. Körfez’in bütün katı atığını TIR’larla Balıkesir’e taşımak ne anlama geliyorsa, sıvı atıkları da Zeytinli’de toplayıp arıtmaya kalkışmak odur. Hiç anlamlı değil merkezi bir atıksu arıtması, bu konuda yerinde çözüm gerektiği biliniyor.

Ayrıca Havran, Burhaniye, Gömeç ve Ayvalık’la birlikte düşünmek gerekiyor Körfez’i. Bilimsel bir bakış, sağlam bir etüt ve kapsamlı bir “master plan” gerekiyor. Rant kaygısıyla, mucizevi dokunuşlar yaparak bu kronik sorunun çözümü mümkün mü? Akıl sadece birilerine mi nasip oldu acaba, böyle düşünebilmek nasıl bir kibirlilik halidir? Bu sorunun çözümünde, Büyükşehir’in kaynakları da yetmez zaten, merkezi idarenin katılımı kaçınılmaz olmuştur. Evet yılların birikimidir bu sorun ama bunu bilerek gelmedi mi Yücel bey yerel yönetimin başına? Ya Ankara’dakilere ne demeli? Balıkesir’in şimdi beş tane AK Partili milletvekili var onlardan da ses yok. Oysa şimdi susma zamanı değil.

 

DOĞRUYU SÖYLEYEN HER YERDE SÖYLER!

Peki Körfez’de çoğunluğu teşkil eden CHP’li yerel yönetimler ne yapıyorlar analiz raporları karşısında? Genel anlamıyla ana muhalefet cenahı ne diyor Körfez kirliliği için? Onlar da susuyorlar. Bu bölgede CHP’li seçmenler yoğun, sıkıntıyı doğrudan yaşayanlar da onlar ama ana muhalefet yerel ve merkezi ölçekte susmayı tercih ediyor. CHP’nin Doğa ve Çevre’den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç susuyor. İl başkanı, ilçe başkanı susuyor. Milletvekilleri de susuyor. Öyle ki, basında çıkan haberleri titizlikle takip eden HDP İstanbul milletvekili Ali Kenanoğlu konuyu alıp TBMM’nde bir soru önergesi haline getiriyor, ama CHP’li Balıkesir milletvekilleri susuyorlar. Mesela “niye A TV’de canlı yayın?” falan deniyor duyduğumuza göre bu cenahta ama “buyurun B TV, C TV geldi” diyen de yok nedense?

Öküz altında buzağı aramakla, tedirgin bir yaklaşım sergilemekle olayların üzerine gidilebilir mi? Nedense “doğruyu söyleyen her yerde söyler” diyemiyorlar. Hatta çok isabetli bir yaklaşımla, seçimlerden sonra toplumsal bölünmeyi ortadan kaldırmayı vaat eden Kemal Kılıçdaroğlu’nu alkışlıyorlar ama halen iktidar desteğine devam eden medyayı takip eden vatandaşlarımıza Edremit’in gerçeklerinin anlatılmasının önemini bir türlü kavrayamıyorlar.  Kendilerinin yapamadığını yapabilenleri yok saymanın gafleti değilse, nedir bu acaba? Kimi kollamanın derdindeler?

 

EDREMİTLİLER SELMAN HASAN BEY’İ ŞARKICIYA  ÇİÇEK VERMEK İÇİN İTİŞSİN DİYE SEÇMEDİ Kİ!

Edremit Belediye Başkanı’na laf gelmesin isteği ise susmalarının amacı, orada durmak lazım. “Bu bizim değil, Büyükşehir’in işi” deyip kenara çekilen Selman Hasan Bey’i Edremitliler başına saksı düşsün veya şarkıcıya çiçek vermek için itişsin diye seçmediler ki. Bu kentin ve Körfez’in çıkarlarını savunsun diye seçtiler. Sivil toplum öne çıkmış, kendi imkanlarıyla akredite bir kuruma tahlil yaptırmış, felaket kötü çıkan sonuçları açıklamış, Edremit Çayı’nın denize döküldüğü bölgenin 2021’den beri “kirlilik izleme noktası” olmaktan çıkartıldığını ortaya koymuş ve CHP susuyor. Bu nasıl bir siyaset tarzı acaba? “Bu işin ucu bize dokunmasın” ürkekliği sergileyenler, nasıl vatandaşlara ümit olacaklar ki? Yani,  bir suç örgütü liderinin açıklamalarına karşı susan iktidarı eleştiren ana muhalefet, Edremit’te şimdi susarak aynı durumun bir küçük örneğini sergilemiş olmuyor mu? Sonuçta “Balıkesir İl Yüzme Suyu Komisyonu” üyesi değil mi Edremit Belediyesi? Susmak nereye kadar?

 

İKTİDAR DA MUHALEFET DE SUSUYOR!

Ülkemiz zorlu bir süreçten geçiyor. Hepsini sıralamayacağım dertlerimizin ama konuyla ilgili durumu özetleyeceğim. En kıymetli araziler, deniz kıyıları, ormanlar, yaylalar yağmalanıyor. Vatandaş buralardan uzaklaştırılıp yerli ve yabancı zenginlere peşkeş çekiliyor. Ha bire satılıyor bir takım yerler. Yandaş müteahhitler ve işbirlikçileri kent rantının üzerine çöksün diye olmadık düzenlemeler yapılıyor. Paranın gücü kentin ve vatandaşın hakkını çiğniyor, alenen “kent suçu” işleniyor. Ana muhalefet ise Körfez bölgesinde inşaat ruhsatı vermekle, zeytin kesilip beton dikerek “kalkınma” hikayeleri anlatmakla, fakat bu kirlilik karşısında susmaya odaklanmakla ne yapmış oluyor acaba? Bir kişi de çıkıp “biz gelirsek şunları, şu zamanda yapacağız” diyemiyor, proje açıklayamıyor, güven veremiyor. Vatandaş konuşurken, iktidarıyla ve muhalefetiyle susan bir siyaset, sadece içimizi karartıyor. “İş başa düştü” dedirtiyor sadece.

Exit mobile version