Dünyanın en önemli genetik rezervuarı olan sulak alanlar, tüm türlerin yüzde 40’ını ve tüm hayvan türlerinin yüzde 12’sini barındırmanın yanı sıra taşkın kontrolü, yer altı sularının beslenmesi, kıyı çizgisinin korunması, sediment (tortu) ve besin depolama, yüksek düzeyde karbon tutarak iklim değişikliğinin kontrolü, su arıtımı, beslenme, üreme ve korunma alanları oluşturarak barındırdığı biyoçeşitlilikle ekosisteme sayısız fayda sağlıyor.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Doğa ve Kuş Gözlem Kulübü Akademik Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Uysal, her yıl binlerce göçmen kuşun Afrika ve Avrupa arasında gerçekleştirdiği göçün en yoğun yaşandığı noktalardan, Lapseki ilçesindeki Çardak Lagünü’nde “5-6 Ekim Avrupa Kuş Gözlem Günü” dolayısıyla öğrencilerle katıldığı gözlem etkinliğinde, açıklamada bulundu.
Özellikle 50 yıllık süreçte sulak alanlarla ilgili yaşanan olumsuzluklara dikkati çeken Uysal, “İç sulak alanların küresel ölçekte yüzde 35’ini kaybetmiş durumdayız. Bu oran Türkiye’de biraz daha fazla. Sulak alanların sürdürülebilir ekosistemimize katkılarının çoğunu artık kaybediyoruz.” dedi.
Uysal, sulak alan kayıplarıyla artan tehlikelerin en önemlilerinden birinin karbon tutulumunun azalması olduğunu bildirdi.
Küresel ısınmanın etkilerinin herkes tarafından görüldüğünü kaydeden Uysal, “Anormal hava olayları, dolular, fırtınalar, yangınların sayısındaki artış, su krizi, gelecekte yaşayacağımız belki gıda krizi gibi bizi etkileyecek birçok faktöre neden olan küresel iklim değişikliğinde sulak alanlar tam bir savunucu rolünde. Aslında bunu tuttukları karbonla sağlıyorlar. Biyoçeşitliliği destekliyorlar, taşkın kontrolünü, içlerindeki bitki türleriyle ağır metal ya da diğer kirletici kaynakların filtre edilmesini sağlıyorlar. Bu hızlı yok oluş, gelecekte çok ciddi ekolojik sorunlara neden olacak.” diye konuştu.
Bozulan ekosistemi önce kuşlar terk ediyor
Ekosistemdeki kuş türü sayısı ve çeşitliliğinin, o bölgenin sağlıklı yapısının göstergelerinden olduğunu dile getiren Uysal, ekosistemde bozulma yaşandığında diğer canlılara göre orayı en çabuk terk edenlerin kuşlar olduğunu vurguladı.
Bir alanda kuş türü ve sayısında azalma varsa ekosistemde bozulmaların yaşandığını belirten Uysal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu bozulmalar ne olabilir? Sulak alanlarımızın hemen yakınına kadar yaptığımız tarım alanlarında deterjan olan tarımsal ilaçlar, su altındaki organizmaları öncelikle bozarak oradaki besin döngüsünü sekteye uğratıp çeşitliliği bozabilir. Sulak alanlarımızın yakınlarına yapılan yapılaşmalar ciddi habitat kaybına neden oluyor. Onun dışında sazlık alanların yakılarak kontrol altına alınmaya çalışılması bir sulak alan ekosistemine verilebilecek en büyük zararlardan biridir. Tarım için kullanılan agresif sulama yöntemleri, en önemli içilebilir su kaynaklarımız akiferleri (ekonomik olarak önemli miktarda suyu depolayabilen ve yeterince hızlı taşıyabilen geçirimli jeolojik birimler) besleyen sulak alanların neredeyse kaybına yol açmış durumda.”
Uysal, Türkiye’nin, Afrika ve Avrupa arasında kuş göçlerinin en yoğun yaşandığı, tamamen dar boğaz özelliği gösteren bir bölgede olduğunu ifade etti.
Genellikle süzülen göçmen kuşların, su kuşlarının karasal bağlantıları tercih ettiğini aktaran Uysal, bunlardan biri olan Çardak Lagünü’nde binlerce kuş türünün göç sırasında mola verdiğine işaret etti.
Sulak alanların göçmen kuşlar için hayati önem taşıdığına dikkati çeken Uysal, “Mola verecekleri yerleri bulamamaları, göçlerini tamamlayamayıp belki de kitlesel ölümlere neden olabilecek süreçlere kadar götürebilecek bir durum. O yüzden sulak alanları korumak, biyoçeşitliliği, geleceğimizi korumak demek.” ifadesini kullandı.
Uysal, Çanakkale’de şu ana kadar 325 kuş türünü belirlediklerini, Çardak Lagünü’nde bu sayının 145 olduğunu anlattı.
Nesli tehlike altında olan “kulaklı batağan”, “sütlabi” gibi kuşların da lagünde tespit edildiği bilgisini veren Uysal, şöyle konuştu:
“Çanakkale’de tek üreyen çifti bulunan şah kartalın yuvası geçtiğimiz yıl artık belli bir ağırlığa ulaştıktan sonra yıkıldı. O türü artık gözlemleyemiyoruz. Göç dönemlerinde görmek mümkün ama üreyen tek aktif yuvayı kaybettik. Eceabat ilçesi Kumköy’de 1960’lı yıllarda yapılan Uzunhızırlı Göleti, Çanakkale’de nesli küresel ölçekte tehlike altında olan tepeli pelikan türünün kışladığı bir bölge, ancak 2 yıldır gölet kuruduğu için bu önemli habitat kaybedildi. Umurbey Deltası’nda da yapılaşmayla birçok nadir kuş türünün, kıyı kuşunun beslendiği ve göç ettiği habitatlar kayboldu. Deniz kıyısındaki kirlilik de bunda önemli bir etken.”