Artan sıcaklıklar, değişen yağış düzenleri ve hızla tükenen su kaynakları… Türkiye, iklim krizinin tarım ve gıda üretimi üzerindeki yıkıcı etkilerini her geçen gün daha derinden hissediyor. Kuraklık artık sadece bir doğa olayı değil, milyonlarca insanın geçimini ve gıda güvenliğini tehdit eden bir kriz haline geldi.
Su Azalıyor, Tarım Tehlikeye Giriyor
Henüz kış mevsimi sona ermeden Türkiye genelinde kuraklık alarmı verilmeye başlandı. 2025 yılı itibarıyla kişi başına düşen su miktarı 1500 metreküp seviyesindeyken, bu rakamın 2030’da 1100 metreküpe, 2040’larda ise 700 metreküpe düşeceği öngörülüyor. Bu da Türkiye’nin “su stresi yaşayan ülkeler” kategorisinden “su fakiri ülkeler” sınıfına doğru hızla ilerlediğini gösteriyor.
Aydın, Burdur ve Konya gibi birçok ilde çiftçiler, tarım arazilerini sulayamadıkları için kuru tarıma yönelmek zorunda kalıyor. Konya’da obruklar oluşurken, Eskişehir gibi yeni illerde de benzer riskler baş göstermeye başladı.
İklim Değişikliğiyle Uyumlu Tarım Politikaları Şart
Tarımda kuraklıkla mücadele etmek için geçici çözümler değil, sürdürülebilir ve kapsayıcı politikalar gerekiyor. Buğday Derneği, gıda krizine karşı alınması gereken önlemleri şu başlıklarda topluyor:
-
Yağmur suyu hasadı ve havza bazlı su planlamaları
-
Tarımsal kuraklık izleme ve erken uyarı sistemleri
-
Verimli sulama tekniklerine teşvik (örneğin damla sulama)
-
Çiftçilerin karar süreçlerine katılımı
-
İklime uygun üretim desenlerinin oluşturulması
Ziraat mühendisi Mine Pakkaner, “İzmir’de kivi yetiştirmek gibi yanlış tercihler su krizini daha da derinleştiriyor” diyerek, iklim verilerinin üretim planlamasında belirleyici rol oynaması gerektiğini vurguluyor.
Organik Tarıma Geçiş ve Agroekolojik Yaklaşımlar Öne Çıkıyor
Kuraklıkla mücadelede doğa dostu tarım teknikleri büyük önem taşıyor. Kompost, malç, örtü bitkileri gibi uygulamalar hem toprak sağlığını koruyor hem de suyun toprakta daha uzun süre kalmasını sağlıyor.
Ancak bu uygulamaların yaygınlaşması için devlet desteklerinin yalnızca “İyi Tarım” değil, “Organik Tarım” uygulamalarına da yönelmesi gerekiyor. Sentetik gübre ve pestisit kullanımının kısıtlanması, suyun hem verimli hem de temiz kullanılmasını sağlayacak.
Kuraklığa Karşı Kooperatif ve Dayanışma Temelli Modeller
Kuraklık gibi büyük krizlere karşı çiftçilerin yalnız bırakılmaması gerekiyor. Kooperatifleşme, topluluk destekli tarım (TDT) gibi dayanışma modelleri çiftçilerin hem ekonomik hem de üretimsel olarak dayanıklılığını artırıyor.
Gıda İsrafı = Su İsrafı
Her çöpe atılan yiyecek, aslında boşa harcanan su demek. Tarladan sofraya kadar olan zincirde üretilen gıdanın üçte biri israf ediliyor. Kısa tedarik zincirleri ve bilinçli tüketici alışkanlıkları bu israfın önüne geçilmesi için kritik adımlar.
Suyun Kirletilmeden Kullanılması Artık Bir Zorunluluk
Sadece su tasarrufu değil, suyun kirletilmemesi de yaşamsal önem taşıyor. Tarımda kullanılan kimyasallar, yer altı ve yüzey sularını geri dönülmez şekilde kirletiyor. Organik üretim bu noktada bir çözüm sunuyor.
Toplumsal Farkındalık Artmalı
Kuraklıkla mücadelede toplumsal bilinç büyük rol oynuyor. Eğitim kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının halkı bilinçlendirecek kampanyalar yürütmesi gerekiyor. Pakkaner bu konuda, “Bayat bir ekmeği çöpe attığınızda, onunla birlikte kaç litre suyu da çöpe attığınızı bilin” diyerek farkındalığın önemine dikkat çekiyor.
Bilimsel ve Katılımcı Araştırmalarla Çözüm Mümkün
Üniversiteler ve araştırma kurumları, çiftçileri sürece dahil eden disiplinlerarası bilimsel çalışmalar yürütmeli. Yerel tohumlar, iklim krizine dayanıklı tarım teknikleri ve sürdürülebilir müfredatlar, geleceğin tarımını şekillendirecek temel taşlar arasında yer almalı.
Kaynak: Buğday Derneği