“KÖTÜLÜĞÜN VE TALANIN SINIRI YOK!”

Güney Marmara Dayanışması ve Kapıdağ Dayanışması ‘Kapıdağ’dan Kazdağları’na’ temasıyla meydandaydı. Bandırma bölgesinde planlanan kimya sanayi başta olmak üzere yaşanan çevresel sorunların dile getirildiği ortak açıklamada, tarım alanlarının sanayileşmeye ve yapılaşmaya kurban edildiği vurgulandı. 

 

Güney Marmara ve Kapıdağ Dayanışması’nın ortak açıklaması şöyle:

“Uzun yıllardır genel ve yerel siyasetçiler işsiz, yoksul ve dar gelirli halkımıza “sanayileşme ve iş olanağı” sözcükleriyle kandırarak Tarım Alanlarına, ekolojik dengeye, tarıma ve tarımla uğraşan tüm bileşenlere adeta savaş açmıştır. Sanayileşme masalıyla son 20 yılda 4 milyon hektar tarım alanı üretim dışı kalmış, buğday üretimi 15 milyon tonlara gerilemiş, ayçiçeği ve yağ ihtiyacında %74 oranına varan bir dışa bağımlı hale getirilmiştir. Bütün bu olumsuz gelişmelere Tarım Alanlarının yok edilmesine rağmen Türkiye sanayileşememiş, tarihinin en büyük işsizlik oranlarıyla karşı karşıya kalmıştır. İşsizliğin çözümü tarım alanlarını betona ve sanayiye çevirmek değil tarımsal üretimi teşvik etmek, göçü engellemek, tarım yapılamayan arazilerde çevreye saygılı, temiz sanayi kurmaktır.

Bandırma, Erdek’te tarım sayesinde buğday, arpa, yulaf, kanola, ayçiçeği, pirinç, nohut, balıkçılık, dut, incir, üzüm bağları, kırmızı soğan, kiraz zeytincilik, arıcılık, büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, yonca, yemlik bitkiler, tavukçuluk gibi belki Türkiye’nin hiçbir bölgesinde yapılamayan zenginlikte üretim yapılabilmektedir. Bölgemizde bir senede yonca 7 kez biçilebilmekte, silajlık mısırdan 3 kez ürün alınabilmekte, arıcılıkta Kapıdağ’da ve Karadağ’da gezginci arıcılık yapılmadan üç kez bal sağımı yapılabilmektedir. Arı sütü, polen, propolis Türkiye’nin hiçbir yerinde olmadığı kadar yüksek kalitede üretilebilmektedir. Bandırma Erdek körfezine, Çanakkale’ye kadar uzanan kıyı şeridine yapılması planlanan yeni adıyla METAL OSB, LİMANLAR, ENERJİ SANTRALLARI, RÜZGAR TÜRİBİNLERİ ekolojik yapıyı YOK EDECEKTİR.

Ülkenin her bölgesinde her ilinde tarım alanı, dere, mera, orman gibi biyolojik çeşitliliğin yaşam alanları yok edilmektedir. 2014 yılından bu yana halktan gizlenerek yürütülen çalışmalar sonrası talan sırası “Güney Marmara OSB” adıyla Bandırma’ya, köylerine ve Erdek’e gelmiştir. İş olanağı, sanayileşme, zenginlik ve gelişmişlik sözcüklerine maske edinmiş bir avuç örgütlü güç sahibi Tarım Alanlarımıza, denizimize ve suyumuza göz dikmiştir. “Biz karşıyız ama köylü tarlasını satmak istiyor” mazeretine sığınan yerel siyasetçiler, köylünün karşılaştığı yüksek mazot, tarımsal sulama, tohum, gübre maliyetlerini düşürmek için çözüm üreterek köylüyü üretime teşvik etmek yerine siyasal ve ekonomik kariyer peşinde koşmaktadır.

Gelinen noktada “bir avuç örgütlü servet sahipleri” anayasa, yasa, doğal yaşam, etik kurallar, en önemlisi her vatandaşın vatandaşlık hakkı olan “sağlıklı, güvenli gıda ve çevre” ilkelerini ayaklarının altına alarak köylünün içinde bulunduğu ekonomik güçlükten faydalanmak istemektedir. Oysa yaşam için en temel ihtiyaç, temiz bir dünya ve sürdürülebilir gıda üretimidir.

Değerli Basın Mensupları; Güney Marmara Metal OSB’nin bölge ekolojisi üzerinde yaratacağı olumsuzlukları görmek için Türkiye’nin en verimli ovası olan Bursa ovasının, Orhangazi’nin ve Gebze Dilovası – Yalova’nın başına gelenleri görmenizi istiyoruz. Bursa ovasında Bursa’nın meşhur şeftalisi, meyve ve sebze bahçeleri imara açılmıştır. Sonuç meyve ve sebze bahçelerinin yanında osb’ler, fabrikalar kurulmuş, çıkan zehirli atıklar gıdamızı üreten bahçelerin ardından bu meyve ve sebzeleri yiyen insanlara kanser ve çeşitli hastalıklar olarak dönmüştür. İnsan sağlığı açısından yaratacağı olumsuzlukları görmek için Gebze-Dilovası-Yalova üçgeninde ortaya çıkan kronik hastalık oranlarını incelemelerini öneririz.

 

KÖTÜLÜĞÜN VE TALANIN SINIRI YOK

2014 yılında çıkarılan BALIKESİR-ÇANAKKALE 1/100.000 Çevre Düzeni Planı ile 48 milyon metrekare alanda planlanan Ağır Metal OSB alanı dönemin Bandırma, Erdek, Çanakkale Belediyeleri, kent konseyleri, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere yapılan itirazlar ve eylemlerle geri çekilmiş, 2015 yılında 8 milyon metrekareye düşürülmüştür.

2020 yılında 1/50.000 Bütünleşik Kıyı Alanları Planı çıkarılmış ve bu planlamalar kapsamında hayata geçirilmek istenen maden, enerji ve sanayi yatırımları gözü doymayan rantiyeciler tarafından “arka kapıdan dolanıp” talan alanını tekrar 40 milyon metrekareye çıkartmışlardır. Bunun burada kalmayacağını biliyoruz. Buradan Çanakkale’ye kadar uzanacak kıyı şeridini ve tarım alanlarını kapsayacağını yapmış oldukları planlardan görüyoruz.

Gönen’de binlerce dönüm tanımlanmış sanayi alanı boş dururken, sanayi alanı dışında kalan Bandırma’daki 1. sınıf tarım alanları 6. Sınıf tarım alanı olarak değiştirilerek ucuz kamulaştırma bedelleri ile sanayi emlakçıları tarafından yıllardır gasp edilmektedir.

Büyükşehir’den, ilçe belediyesine, iktidarından muhalefetine konu hakkında sorumlu olanlar, bu işin nereye kadar gideceğine, yolun sonuna dair tek kelime etmiyorlar. “Biz de çevreciyiz, bu sanayi çevreyi kirletmeyecek sanayi olacak” diyerek halkı kandırıyorlar. Binlerce zeytin ağacının katledilmesine, buğday, arpa, yulaf tarlalarının parsellenmesine seyirci kaldıkları yetmezmiş gibi, kamu arazilerini de pazarlık konusu yapmaktan çekinmiyorlar.

Bölgenin birinci derece deprem kuşağında olduğu göz ardı edilmektedir. Bu durum 1999 yılında yaşadığımız Gölcük depremi sonrası yaşadıklarımızı hatırlatmak isteriz. Deprem sonrası ekonomik zarar 20 milyar dolar olmuştur. Göz göre göre aktif fay hatları üzerine sanayi bölgesi planlaması yapılarak artacak nüfus yoğunluğunun ölümüne davetiye çıkarılmaktadır.

2014 yılında TÜBİTAK tarafından Bandırma Körfez’inde yapılan çalışmalar sonrası, körfezin kritik kirlilik eşiğini aştığı, çift başlı organizmaların bulunduğu, koruma altına alınması gerekliliği bilimsel olarak ortaya konulmuştur. Yıllardır Ergene Nehri, diğer dere ve sularla Marmara’ya akan sanayi atıkları ve derin deşarj nedeniyle MARMARAYI ÖDÜRDÜK. Müsilaj bunun son halkasıydı. Henüz hiçbir kirlilik etkeni çözülmedi.

Bu ve daha fazla kanıt, kamu zararı, ekolojik yıkım örneklerini sayabiliriz.

 

NE YAPACAĞIZ?

Hepimizin yakından izlediği ve gördüğü üzere böylesine “organize bir kötülüğe” karşı ancak “organize bir duruş’la karşılık verebiliriz. Seçim dönemlerinde kapılarımızdan eksik olmayan, siyaset ustalarının 2019 seçimlerinden sonra ki suskunluğu bizleri şaşırtmamaktadır. Bizleri şaşırtan havası, suyu, toprağı ve geleceği yok edilecek olan bölge halkının sessizliğidir.

Tarımın sistematik olarak zarar ettirildiği bir ülkede çıkmaz içine düşmüş üreticilerimizin çaresizliğini anlayabiliyoruz. Ancak kurtuluş “sata sata” yemek değildir. Bugün büyük paralar hayaliyle ve cazibesiyle sattığınız tarım alanlarında bir gün “köle” olmamak, çoluğunuzun, çocuğunuzun, torununuzun geleceğini sahip çıkmak adına “bu organize kötülüğe” karşı bizimle karşı çıkmaya çağırıyoruz. Bu tarım alanları hepimize dedelerimizden miras kaldı, torunlarımıza miras bırakmalı, tarım ve hayvancılıktan para kazanacak hale getirmeliyiz. Çözüm satmak değil.

Biz Güney Marmara Dayanışma Platformu olarak, ülkemizin her karışında yapılan doğa katliamlarını seyirci kalmayacağız. Üreticilerimizin mülkiyet ve yaşam haklarını sahip çıkıp savunacağız.

Hiçbir siyasal, ekonomik ve sosyal çıkar gözetmeksizin, “organize kötülüğe” boyun eğmiş sesini çıkaramayan siyasetçilerden bir şey beklemeksizin sizinle birlikte yaşam alanlarımız yasaların izin verdiği her türlü eylem ve itiraz üzerine sürdüreceğimizin, konunun sürekli takipçisi olacağımızın unutulmamasını istiyoruz.

Anayasal hakkımız olan temiz bir çevrede, bildiğimiz işi yaparak ve onurumuzla yaşamak istiyoruz! Bundan asla vazgeçmeyeceğiz! Pazarlık etmeyeceğiz! Topraklarımızı terk etmeyeceğiz! Öncesinde, şimdi yada gelecekte bu yaşamı bizlere dayatanlar bedelini ödediler ve ödemeye devam edecekler.”

 

 

Exit mobile version