DÜNYA SU GÜNÜ’NDE ‘DALYAN SAZLIĞINA DOKUNMA’ ÇAĞRISI

Zeytinli Altınkum’daki Dalyan Sazlığı, 22 Mart Dünya Su Günü’nde yine gündemdeydi. Dalyan Sulak Alan Dayanışması adı altında bölgede ortak basın açıklaması yapan çevre örgütleri, siyasiler ve çevre gönüllüleri, Edremit Körfezi bölgesindeki sulak alanlar ve su kaynaklarında yaşanan kirliliğe dikkat çekti.

 

Dalyan Sulak Alan Dayanışması adı altında bir araya gelen çevre örgütleri ve STK’ların ortak açıklamasında, Körfez bölgesindeki su kaynaklarının tamamında aşırı kirlenme yaşandığı, sulak alanların betonlaştırılması girişimlerine karşı oldukları belirtildi.

Ortak açıklama şöyle:

 

YÜZEY SULARININ YÜZDE 79’U KİRLİ

“Su, tüm canlılar için vazgeçilmez olan temel ihtiyaçlardan birisidir. O nedenle de tüm canlılar için bir haktır. Suyun sosyal, ekonomik ve ekolojik yaşam için önemi asla tartışılamaz. Tarih boyunca, su kaynakları için çeşitli mücadeleler yaşandığını hepimiz biliyoruz. Günümüzde ise, ne yazık ki 2 milyarın üzerinde insan, sağlıklı ve yeterli su bulamamaktadır gezegenimizde. İşte bu gerçeklere dikkat çekmek için, Birleşmiş Milletler 1993 yılından bu yana 22 Mart’ı “Dünya Su Günü” olarak kutlama kararı almıştır. Ülkemizde de, her 22 Mart’ta su konusuna dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak için pek çok etkinlikler yapılmaktadır.

 

Günümüzün bir başka gerçeği de “küresel ısınma” olgusudur. Fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere, pek çok nedenle gezegenimizin atmosferi hızla ısınıyor ve dünyamız, her gün belirtilerini yaşadığımız yoğun bir iklim değişimini yaşıyor. Bu durum, bilinen yağış rejimlerini de değiştiriyor. Süreç böyle devam edecek olursa, önümüzdeki 20-30 yılda dünyanın % 40’tan fazlasının su sıkıntısı çekeceğini hesaplıyor bilim insanları. Bu tespitle, ülke ayırımı göstermeksizin tüm insanlık, sahip olunan su kaynaklarının, yeraltı ve yerüstü rezervlerinin kıskançlıkla korunması gerektiği konusunda uyarılıyor. “Peki insan türü bunu dinliyor mu?” derseniz, ne yazık ki cevabı hayırdır. Ne küresel ısınmayı önleyecek gerçekçi tedbirler alınıyor, ne de mevcut su kaynakları ciddi olarak korunuyor. Ülkemizde de durum aynen böyle. Artık, su fakiri ülkeler sınırına kadar gelip dayanmış bulunan Türkiye’de, mevcut yüzey sularının % 79’unun “kirli” kategorisine girdiği biliniyor. Yeraltı sularında ise bu oran % 16’ya ulaşmış durumda. İnanılması güç ama zenginliklerimizi korumayı bilmiyoruz. Pek çok şehrimizde, artık evlerin çeşmelerinden akan su, içilebilir nitelikte bile değil. Su neredeyse bütünüyle ticari bir meta haline getirilmiş bulunuyor.

 

KUŞLAR DALYAN SAZLIĞI’NA UĞRAMIYOR!

Su konusunda çok şanslı bir bölgede yer alan Edremit Körfezi’nde de durum farklı değil ne yazık ki. Sahip olduğumuz kıymetin değerini, burada da bilemiyoruz. Orman ve dağlardan beslenen tüm derelerimiz, ovalara inip de, insanların yoğun olduğu alanlara ulaştığı andan itibaren, kirlenmeye başlıyor. Sonra da, her türlü sıvı ve katı atığı bünyesine alarak Körfez’e kadar taşıyor. Yani, güzelim derelerimiz artık denizlerimizi kirleten en büyük faktörlerden biri haline gelmiş durumda. Bunun sebebi, derelerle ilişkimizin tıpkı yüzyıllar öncesinde atalarımızın yaptığı gibi devam edeceğinin sanılmasıdır. Dereler hala, her türlü kirliliği taşıyıp uzaklaştıracak bir yardımcı gibi düşünülüyor. Oysa geçmişte 1 kişinin yaşadığı yerlerde, şimdi 1.000 kişi yaşıyor ve dereler artık bunca insan kirliliğini kaldıramıyor. Körfez bölgemizin tamamı bu şekilde aşırı kirletilmiş derelerle çevrili durumda. Mıhlı Çayı, Şahindere, Manastır Çayı, Pina deresi, Kızılkeçili ve Zeytinli Çayları, Kanlıçay, Edremit Çayı, Havran Çayı, Gömeç Kanalı ve Nikita Deresi, kirletilme konusunda aynı kaderi paylaşıyor. Bu nedenle, denizimiz daha kirli ve göçmen kuşlar bile Dalyan’a daha az uğruyorlar artık. Balık yatakları da yok. Kurbağalar ve su kaplumbağaları da hızla azalıyor.

 

TARIMSAL ALANLARDA TEMİZ SU SIKINTISI YAŞANIYOR

Peki yer altı sularımız ne durumda? Bin pınarlı İda ile Madra arasındaki, güzelim Körfez bölgesinde içme suları hiç tükenmez denilirken, geçtiğimiz yıllarda çevre sorunlarımız arasına su sıkıntısı da eklendi ne yazık ki. Bunun bir nedeni küresel ısınma ve yağış rejimlerindeki bozulma. Fakat diğer nedeni de insan faktörü. Halen faaliyette olan altın madeni kentlerimizin su kaynaklarını tehdit ediyor. Proje halinde olanlar da hayata geçirilmeye kalkılırsa, madenciler ile tüm canlılar arasında su mücadelelerini izlemek zorunda kalacağız yakında. Yer altı su depoları boşalıyor, yerini deniz suyu dolduruyor. Geçen yaz Altınoluk ve Güre’de ciddi su sıkıntısı yaşandı. Bazı bölgelerde, evlerin çeşmelerinden tuzlu su aktı. Yazın yaşanan nüfus yoğunluğu ve çarpık, plansız kentleşme bu sıkıntıları daha da büyütüyor. Kentsel alanda, çok uzun süredir kullanılmakta olan artezyenler artık yaz aylarında akmaz oluyor. Tarımsal alanda da temiz ve kaliteli su yetersizliği nedeniyle, çiftçiler ciddi sıkıntılar çekiyorlar. Tüm bunların sonucunda, bölgede planlanmış olan 7 adet baraj, sırayla gerçekleştirilmek, yaz mevsimi ihtiyacını karşılamak için yerüstü suları depolanmak isteniyor. Halbuki bu çözüm, bölgemizin iklimini değiştirmeye ve zeytin tarımını olumsuz yönde etkilemeye aday ne yazık ki. Şüphesiz başka çözümler gerekiyor. Su hasadı, bilime uygun yer altı barajları ve damlama sulama gibi tarım sistemleri hızla hayata geçirilmek zorunda. Bir diğer önlem olarak kentsel nüfusu, su kullanımını rasyonel hale getirme konusunda eğitmek zorundayız. Yerüstü ve yer altı sularımızı mutlaka korumak gerekiyor. Kentlerimizde kanalizasyon sularının derelerimize akmasını, vahşi çöp depolama alanlarınca kirletmesini ve tarım alanlarını yok ederek gerçekleşen hızlı ve çarpık kentleşmenin devam etmesini önlemeden, sularımızı ve geleceğimizi korumamız mümkün görünmüyor.

 

BETONDAN GERİYE KALAN SON SAZLIĞI DA YOK EDECEKLER

Durum tam da böyleyken Kazdağları ekosisteminin son örneklerini barındıran ve vaktiyle kıyılarımız boyunca uzanan devasa Dalyan bölgesinden geriye kalan ve şimdiki Altınkum Mahallesi’nde yer alan son sazlıkların ve sulak alanların betonlaştırılması girişimlerine sessiz kalmamız mümkün mü? Çıkrıkçı ve Çoruk’daki meraların vasfını yitirmesine, suyun daha derine kaçmasına yol açarak, buraların parsellenmesine, bir kısmında vahşi yöntemlerle dolgu yapılmasına, diğer kısmının imara açılmasına sessiz kalmamız mümkün mü? Halbuki bu alanlar, içinde yaşayan binlerce canlıyla birlikte bölge ekosisteminin korunması gereken son örnekleridir. Torunlarımıza emanet edebileceğimiz son alanlardır. Kentsel dönüşümün tek yolu betonlaştırma değildir. Yeşilin içinde, yeşile hasret kalan insanlarımıza hediye edilecek bir doğa parkı ve sulak alan projesi ile çok daha nitelikli ve anlamlı bir kentsel dönüşüm yaratmak mümkündür. Doğa turizmiyle de bölgeye hizmet edilmesi mümkündür. Geleceğimizin planlanmasında, bölge insanlarının taleplerini dikkate almadan atılacak adımlar ise, kamusal yarar taşımamaktadır. Bu nedenle, Maliye ve Hazine Bakanlığı tarafından Balıkesir Büyükşehir Belediyesine şartlı ve bedelsiz olarak 3 yıl süreyle devredilen arazilerin tamamı için bir “Doğa Parkı Projesi” hazırlanmasını ve hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

 

KIYI BÖLGELERİNDE TAM KORUMA İSTENİYOR

Bizler, Dünya Su Günü’nde yerüstü sularımızın kirlilikten kurtarılmasının ve korunmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Sulak alanlarımızın hiç olmazsa kalanının kurtarılmasını istiyoruz. Meralarımızın kötü bir dolgu yöntemiyle geri dönülemez şekilde tahribine son verilmesini istiyoruz. Birinci derece doğal SİT alanı ilan edilmiş kıyı bölgelerine tam koruma istiyoruz. Doğadaki su döngüsünün, kesintisiz bir şekilde sürmesini istiyoruz. Temiz dereler ve temiz bir Körfez istiyoruz.  Bütün su kaynakları, tüm kirleticilerden kurtarılmalıdır.

Sadece yılda bir gün değil, her gün konunun takipçisi olacağımızı; gerçekleri söylemeye, temiz su hakkımızı talep etmeye; derelerimizin, yeraltı sularımızın ve sulak alanlarımızın korunması için, her düzeydeki yöneticileri uyarmaya devam edeceğimizi buradan bildiriyoruz.”

 

 

Exit mobile version